Leyla Tavşanoğlu

İzmir kadını izin vermez

07 Nisan 2013 Pazar

İzmir’in CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu kentiyle inanılmaz övünüyor. İzmir’in yönetilmesi zor bir kent olduğunun altını çizen Kocaoğlu, “Burası ancak demokrasi kültürüyle yönetilebilir” diyor. İzmirli kadının Cumhuriyet felsefesini dimdik ayakta tuttuğunu ve yaşam biçimine hiç kimsenin müdahale etmesine izin vermeyeceğinin altını çizen Kocaoğlu, “İzmir bütün Anadolu kentlerinin hepsine kıyasla çok ileridedir” tespitini yapıyor.

- İçişleri ve Maliye Bakanlıkları müfettişleri CHP’li belediyeleri çok seviyorlar. Sizi de çok seviyor olmalılar ki önce 397 yılla yargılanmaya başladınız. Son olarak da üç yıla kadar hapis cezası istemiyle yeni bir dava açıldı ve hakkınızdaki hapis cezası istemi yuvarlak hesap 400 yıl oldu. Bundan sonra neler olur?

AZİZ KOCAOĞLU - Hepsi dediğiniz gibi oldu. Bunlar önemli değil. Önemli olan bir belediye başkanının kentine bakışıdır. Bu 2 bin nüfuslu bir belde de, 4 milyon nüfuslu İzmir de olabilir. Bir yerel yöneticinin su, yol, kanalizasyon, planlama gibi altyapıyı ilgilendiren klasik görevleri vardır.

Bir de kentin hemşerilerinin aile ve iş yapılarıyla ilgili çalışmalar var. Yani kuşaktan kuşağa geçen meslekleri, sanatı, kültürü, gelenek ve görenekleri toparlayarak bunları daha ileriye götürebilir miyiz? Bu kentin insanının yaşam standardını yükseltebilir miyiz? Kentte barışı, kaynaşmayı, etkileşimi, dayanışma ruhunu geliştirebilir miyiz? Belli sektörleri ayağa kaldırarak ekonomik büyümeyi sağlayabilir miyiz?

Bunu yaparken çevreyi, sürdürülebilirliği ve gelecek kuşaklara devraldığımızdan daha iyi koşullar bırakabilir miyiz? Yerel yönetim bunların hepsini amaçlayıp buna yönelik yol haritasını belirleyerek oradan yürümek üzere yola çıkabilir miyiz? Bunun için hemşerilerimizden destek alabilir miyiz? Bu desteği almamız için ne yapmamız lazımdır? Gerçek anlamda katılımcı yönetim anlayışını kentin gündemine oturtabilir miyiz?

Bir ülkede demokrasi gelişecekse bu yerelden başlar ve gelişir. Kentin hemen tamamının katılımını sağlayarak kenti yönetmek demokrasiyi geliştirmek ve kalıcı kılmakla eşanlamlıdır. Biz kenti bu anlayışla yönetiyoruz.

- Siz ülkelerde demokrasinin yerel yönetimlerden başlayıp gelişeceğine inanıyorsunuz. Bu arada AKP’nin ileri demokrasi anlayışını nasıl karşılıyorsunuz?

KOCAOĞLU - Hükümet partisinin ileri demokrasi anlayışını 75 ya da 76 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak izleyip görüyoruz. Herkes ne yapıyorsa ben de onu yapıyorum. Ama ben yerelde demokrasiyi oturtmadan bir yere varılamayacağı görüşündeyim.

Bakın, bir kentte belediye başkanına oy vermeyen de konuşur. Çünkü yerel yöneticiyi seçme gücü ve inisiyatifi vardır. Oyu başkasına vermiş olabilir. Ama belediye başkanını seçme erki onun elindedir. O zaman da yerel yöneticiye her şeyi söyleyebilir; taleplerini dile getirebilir. Yöneticinize ulaşırsanız, ona hakkınızı savunursanız, sorunlarınızı anlatır, onu eleştirirseniz, onunla diyalog içine girerseniz demokrasi yerelden başlayarak yukarıya doğru çıkar.

Bugün bana söyleyen yarın bakana, öbür gün Başbakan’a söyleyecek. Bugün bana ya da muhtara söylemezse yarın diğerlerine hiç söyleyemeyecek. Biz demokrasiyi buradan güçlendirirsek arkası gelecektir. Her türlü belaya, diktaya, yolsuzluğa, kanunsuz davranışa, evrensel ahlak kurallarına uymamaya karşı ilaç demokrasidir.

 

Partiye küsmek olmaz

- Yerel yöneticinin görevi bağlı olduğu siyasi partinin mi yoksa yönettiği kentin halkının çıkarlarını mı korumak ve kollamaktır?

KOCAOĞLU - Bu belediye başkanlarına sıklıkla sorulan bir soru. Belediye başkanı tabii ki kendi dünya görüşüne en yakın siyasi partiden aday olur; partisiyle bir gönül bağı olması da çok doğaldır. Ama seçildikten sonra belediye başkanının görevi partisinin dediği işleri emir komuta zinciri içinde yapmak değildir. Belediye başkanı tabii ki diğer bütün vatandaşların olduğu gibi kendi partisinin de işini yapacaktır. Ama bunu vatandaş olarak yerine getirecektir.

Öte yandan ona ayrıcalık, hakkı olmayan çıkarı sağlamayacaktır. Ona hakkı olmayan ihaleyi vermeyecektir; planlamayı yapmayacaktır. Belediye başkanının koruma zırhı adaletidir. Bir belediye başkanı, “O mahalleden bana oy çıkmadı. Burasının suyunu getirmeyeyim. Yolunu yapmayayım. Kanalizasyonunu tamir etmeyeyim ya da arıtmasını halletmeyeyim” diyemez. Bunu yapan belediye başkanları hiçbir zaman görevini tam olarak yerine getirmemiş demektir.

- 2014’te yeni yerel seçimler yapılacak. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yeniden adaylığınızı koyacak mısınız?

KOCAOĞLU - Günün koşullarına bağlı. Şartlar ne getiriyor ne götürüyor? Yaşayıp göreceğiz. Ona göre de karar vereceğiz.

Bakın, mevcut belediye başkanının aday olup olmamak gibi bir sorunu yoktur. Aday olabilir de, olmayabilir de... Buna kendi özgür iradesiyle karar verir. Ha, o aday adayı olur, ama parti organları başkasını aday gösterir. Burada alınma, gücenme olamaz. Seçim süreci boyunca partinize çalışırsınız. Sonra da bayrağı teslim edersiniz. Artık göreviniz bitmiştir. Ondan sonra da yaşamınız boyunca olabildiğince partinize hizmet edersiniz.

İki dönemdir sizi belediye başkan adayı yapan, bu koskoca kentin belediye başkanı olma onurunu yaşatan siyasi partiye bu kez aday göstermedi diye arkanızı dönmek, köşenize çekilmek ya da aleyhinde çalışmak kabul edilemez.

- Siz küsüp partinin aleyhinde çalışmayı ihanet olarak kabul ettiğinizi söylersiniz...

KOCAOĞLU - Tabii ki öyle. Ben partim sayesinde Bornova Belediye Başkanı, yine partimin belediye meclisi grubunun üyeleri ve diğer meclis üyeleri sayesinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı oldum.

2009’da partim yine beni aday gösterdi. On yıl bu görevi yerine getirdikten sonra ola ki aday gösterilmeyince çeşitli işlere kalkışmak olur mu? Çok yanlış. Büyükşehir belediye başkanlığına ya da herhangi bir yerin belediye başkanlığına çok insan hazırlanır. Çok insan bunun düşünü kurar. Siyasette bu çok doğal. Bunun için çalışmak ayrı şey, olmadım diye küsüp parti aleyhinde faaliyet göstermek ayrı şey. Bu sadece siyaset etiğine sığmayacak bir olay değil. Kişiliğe de aykırı.

- Sizce İzmir’i almak neden bütün siyasi partiler için çok önemlidir de hepsinin iştahını kabartır?

KOCAOĞLU - Bunu anlamak için İzmir’in tarihi kökenine bakmak lazım. İzmir’in çok eski bir tarihi, çokkültürlü, toleranslı bir yaşam biçimi var. İzmir, bu kente göç edenlerin hep birlikte ve kentlilik bilinciyle ortak paydada buluşarak yaşamayı sürdürebilen tek metropol kentimiz.

Örneğin, İzmir’i Ankara’yla kıyaslayamazsınız. Ankara bir İç Anadolu kentidir. Ankara’ya gelenlerin yüzde 80’i de İç Anadolu’dan gelen, aynı kültürü paylaşan insanlar. Ama İzmir’e her vilayetten insan gelir. Burada İzmirlinin yaşam biçimi vardır.

İzmir Pasaport’ta, Büyükşehir Belediye Başkanı, sanayi ve ticaret odaları başkanları, üyeleri, kentin ileri gelenleri çay içip tavla oynar. Oradaki tüm sade vatandaşlarla birlikte sohbet ederler. Ama bu ortamı ne İstanbul ne de Ankara’da bulabilirsiniz.

 

Harç görevi yapıyoruz

- İleriliğin dağınıklığı derken neyi kast ediyorsunuz?

KOCAOĞLU - İleri, derken diğer kentlerden ileri oluşunu anlatmaya çalışıyorum. Diğer kentlerde kent ileri gelenlerinin kararları doğrultusunda yön belirleniyor. İzmir’de ise karar zor çıkıyor. Çünkü İzmir demokratik hakkını kullanıyor. Bu sefer de kararlar zor veriliyor; işler uzuyor.

İmparatorluklar, özellikle Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’nın feodalite döneminde büyümüştür. Şehir devletlerini, kaleleri uç beyleriyle ala ala Viyana kapılarına kadar dayanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa feodaliteyi geçip millet ve devlet olmaya başladığı zaman zayıflamıştır. Çünkü millet bilinci ve devlet hukukuyla birlikte düzenli orduları da olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu hep geri ama disiplinli, öbürü ise önemli bir tarih dilimi boyunca ileri ama dağınık olmuştur. İzmir de bu süreci yaşıyor. Bu gerçeği biz dokuz yıl önce tespit ettik. Öbür Anadolu kentleri gerek yaşam biçimi, gerek başka nedenlerden bizden daha geri, ama disiplinli ve tutkun.

O zaman biz İzmir’i geriye götüremeyeceğimize göre ileriliğini güçlendirmemiz ve bu dağınık atmosferi bertaraf etmemiz gerekiyor. Kentliyi bir amaç etrafında birleştirmek için birisinin harç olması lazım. O harca da en yatkın olan kurum büyükşehir belediyesi ve başkanıdır.

Bugün Anadolu kentlerimizin büyümelerinin bir süre sonra sürdürememeleri gibi konular sosyologlar tarafından tartışılıyor. İzmir’in yaşadığı bu sürece bir gün onlar da gelecekler. Geldikleri zaman da bizim yaşadığımız süreçten geçecekler. Ama biz o zaman bütün bu sorunları aşmış ve çağı yakalamış olacağız.

 

İzmir’i almak bir simge

- Yani İzmir Türkiye’nin yegâne kenti olma özelliğini hep koruyacak mı?

KOCAOĞLU - Olmazsa olmazı için bile merkezi bütçeden destek alamayan bir kentin kendi ayakları üzerinde durarak hem kalkınmasını sağlaması, hem merkezi hükümete destek olması hem de dik durup ilkelerinden, yaşam felsefesinden taviz vermemesi çok önemli. Tabii ki böyle bir kenti bütün hükümetler almak isteyecektir. Erdoğan’ın 2009’daki balkon konuşmasına bakarsanız Diyarbakır’ın, Ankara-Çankaya’nın ve İzmir’in üzerinde durdu. Diyarbakır’ı, İzmir’i, Çankaya’yı almadan AKP’yi her şeyi halletmiş bir siyasi parti olarak görmüyor. Onun için İzmir’i almak bir simge. İzmir’i almak aynı zamanda bugünkü iktidara yaşam biçimiyle karşı duran kenti almak anlamına geliyor.

- İzmir’in bu yolda yürümesinde en büyük destek kadınlardan gelmiyor mu?

KOCAOĞLU - Tabii ki kadınlardan geliyor. Bu kentin lokomotifi kadınlar. Çünkü İzmirli kadın yaşam biçimine müdahale edilmesine son derece karşı. İzmir’in kadını sosyal. Sokakta yaşıyor. Yaşamın içinde. Kadın yaşamın içinde olduğu zaman herkes birbiriyle kaynaşıyor. İzmir kadınının yaşam felsefesi, yaşamayı sevmesi bu kenti çok özel hale getiriyor. O nedenle de İzmir’i almak çok güçleşiyor. Özetle, İzmir Cumhuriyetin felsefesini dimdik ayakta tutmak için çalışan bir kent. Bir yanıyla da yönetilmesi zor bir kent. Dolayısıyla da İzmir, ancak demokrasi kültürüyle yönetilebilir.

 

Portre Aziz Kocaoğlu

Tokat, Erbaa, 1948 doğumlu. Yükseköğrenimini Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptıktan sonra İÜ İşletme Bölümü’nde yüksek lisans derecesini aldı. Bir süre bir kamu kuruluşunda muhasebe uzmanı olarak çalışmasının ardından özel sektörde yöneticilik yaptı. Kendi işini kurarak toprak sanayisinde çalıştı. Beyaz eşya bayisi işletti. Siyasi yaşamına CHP Gençlik Kolları’nda başladı. 12 Eylül darbesinden sonra SODEP kurulduğunda bu partiye üye oldu. CHP Bornova İlçe Başkanlığı yaptı. Mart 2004 yerel seçimlerinde Bornova Belediye Başkanlığı’na seçildi. Aynı yıl İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın ani vefatı üzerine CHP İzmir Örgütü’nün büyükşehir belediye meclisindeki oy çoğunluğuyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na getirildi. Mart 2009 yerel seçimlerinde CHP tarafından büyükşehir belediye başkanlığına yeniden aday gösterilerek yüzde 54.99 oyla seçildi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları