Mehmet Ali Güller

Erdoğan’ın ‘ABD’yi AB’yle dengeleme’ taktiği

21 Ocak 2021 Perşembe
  • Erdoğan’ın dış politika anlayışını, uzun bir süredir neo-Abdülhamitçilik olarak isimlendiriyorum. Özetle neo-Abdülhamitçilik, Erdoğan’ın “Rusya’yla anlaşarak kendisine alan açması, bunu ABD ile pazarlığında kullanması ve iki büyük kuvveti de AB ile dengelemeye çalışması” çabasıdır.

Benzerini 19. yüzyılın sonunda II. Abdülhamit uygulamış; büyük kuvvetler arasında denge kurmaya, birine karşı diğerine taviz vererek ayakta kalmaya, iktidarını korumaya çalışmıştı. O anlayışın tipik sonuçlarından biri, II. Abdülhamit’in Rusya’ya karşı İngiltere desteği kazanmak için, bu ülkeye 1878’de Kıbrıs’ı vermesiydi!

ASIL SORUN S-400 DEĞİL, PYD DEVLETİ

ABD başkanlık seçimini Joe Biden’ın kazanmasından bu yana Erdoğan ve kurmayları ABD ve AB’ye “beyaz sayfa” açma çağrısı yapıyorlar.

Üstelik, içi boş bir “beyaz sayfa” çağrısı da değil bu: Doğu Akdeniz’de geri adım atmaktan, ekonomi ve hukukta reform yapma hedefi açıklamaya uzanan, geniş yelpazede ödünler var içinde...

Ancak AKP’nin bu “beyaz sayfa” çağrısı ABD’den çok AB’yi hedef alıyor. Çağrının esas adresi Washington değil, Brüksel...

Şundan:

Türk-Amerikan ilişkilerinin en önemli sorunu olarak S-400 konuşuluyor hep. Ancak S-400, Erdoğan’lar açısından çözülebilir bir sorun aslında: AKP medyasına yansıyan “tetikte ABD’li komutanın da olması” gibi seçenekler bile iktidarın “uzlaşmaya” açık olduğuna işaret ediyor. Kaldı ki iktidarın bagajında, füze savunma sistemini ilk alan Çin’in iki yıl boyunca oyalanması ve sonra satışın iptal edilmesi de var.

O nedenle Türk-Amerikan ilişkilerinin en önemli sorunu S-400 değil, Suriye’nin kuzeydoğusunda inşa edilmekte olan PYD devletidir.

Devletlerarası ilişki bakımından elbette... Yoksa AKP hükümeti ile Washington arasındaki sorunlar listesinde, Rıza Sarraf ve Halk Bankası konusu daha üst sıradadır büyük olasılıkla...

ABD’YLE PAZARLIĞIN İÇ POLİTİK ZORLUĞU

AKP hükümeti açısından şu seçenek de masada hâlâ: Suriye’nin kuzeydoğusunda PYD devleti karşılığında, Suriye’nin kuzeybatısında AKP denetiminde ÖSO devleti... İktidarın, uçağını düşürdüğü Rusya’yla ve Suriye’den çıkarmak istediğini ilan ettiği İran’la bile müttefik olması ama Şam’la ilişkileri düzeltmemekte ısrar etmesi, işte bu nedenledir.

Ancak Erdoğan, “iyi bir taktisyen” olarak, ABD ile dış politikada bu pazarlığın, iç politikada elini oldukça zayıflatacağını, dahası iktidarına mal olacağını görmekte...

Çünkü bu tablo, iç siyasetin yeniden düzenlenmesi demektir. Anımsayın: AKP, Türkiye’yi Irak ve Suriye’nin kuzeyine doğru genişletme hedefi yürütürken, içeride de bunun gereği olarak Kürt açılımı yapıyordu.

Şimdi ABD’yle PYD devletine karşılık ÖSO devleti pazarlığına girmesi, Cumhur İttifakı’nın dağılması demektir; AKP’nin MHP ve BBP’yi yitirmesi demektir, tabanındaki “Milli Görüşçüleri” SP’ye bırakması demektir ve en önemlisi askeri bürokrasinin desteğinden olması demektir.

İşte bu nedenle Erdoğan açısından, 2023 hedefine ya da zorunlu bir erken seçime yürürken, müttefik değişikliğine gitmesi oldukça zor görünüyor. Bu da PYD devleti pazarlığına girememesi, dolayısıyla da ABD’yle ilişkileri “tamamen” düzeltememesi demektir.

ERDOĞAN’IN AB BEKLENTİSİ

Bu tablo nedeniyle AKP hükümeti “beyaz sayfayı” daha çok Brüksel’le açmaya çalışıyor. Erdoğan, ABD’yle ilişkileri düzeltememesi koşullarında, AB’yle ilişkileri düzeltmesinin “Batı’dan kopmadan” iktidarını sürdürebilmesinin bir yolu olduğunu düşünüyor.

Yoksa “Türkiye’nin AB üyeliğinin” mümkün olmadığını Erdoğan da biliyor. Ancak AB kapısında bulunmanın 18 yıl önce kendisine iktidar yolu açtığı gibi, bugün de iktidarını sürdürme yolu açacağını düşünüyor.

Erdoğan, AB’yle ilişkilerin düzeltilmesinin, Biden’ın ABD-AB ilişkilerini restore etme hedefi içinde elini güçlendireceğini, hatta bu durumda Türk-Amerikan sorunları listesindeki bazı başlıkları en azından kolaylaştıracağını hesaplıyor.

Olası mı, bunu da tartışırız...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları