Haftalardır kimsenin yüzünü görmediği Bahçeli’nin telefon trafiği baş döndürücü bir şekilde ilerliyor. Kısa bir süre öncesine kadar partilerinin kapatılıp maaşlarının kesilmesini istediği DEM’lilere artık birlikte halay çekmeyi öneriyor.
Bu arada kapalı kapılar ardında dönen pazarlıklar sürüyor. Terörist başı Öcalan’ın silahların bırakılması çağrısından sonra, PKK/ KCK terör örgütünün ABD destekli Suriye kolu YPG/PYD’nin lideri Mazlum Abdi, “PKK ile Türkiye arasındaki barışın sağlanması başarılı olursa Türkiye’nin bölgemize saldırmak için hiçbir bahanesi kalmayacak” dedi, sürecin amacını özetledi.
Ardından DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, “Çağrının muhatabı PKK’dir, Rojava ve SDG değil” dedi. Çok geçmeden Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Brian Hughes, “Bunun Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD’nin IŞİD’le mücadele ortakları konusunda Türk müttefiklerimizi yatıştırmaya yardımcı olmasını umuyoruz” açıklamasını yaptı. Yani Türkiye, YPG/PYD’yi rahat bıraksın dedi!
Hollanda’da müebbet hapis cezası çeken ve kendisini “Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti” adına konuşan bir temsilci olarak tanıtan Hüseyin Baybaşin ise bu kararın kendilerini bağlamadığını belirterek “Bizim çalışmalarımız ve hedefimiz, bağımsız Kürdistan Birleşik Devletleri’nin resmileşmesidir” dedi.
Öcalan’ın çağrısı açıklanmadan önce 1 Ocak 2025’te bu köşede yazdıklarım doğrulandı. Emperyalizmin Suriye’de ABD ile uyumlu cihatçılarla yürüttüğü plan belli: Öcalan, PKK’nin kendisini tasfiye edeceğini açıkladı, PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG de federal yapı içinde silahlı güçlerini Suriye ordusuna teslim ediyor. Böylece ileride Irak, Suriye, Türkiye ve İran’daki bölgeleri de içine alacak bağımsız bir Kürt federasyonu oluşturulacak.
GERİCİLER, ETNİKÇİLER, LİBOŞLAR YİNE EL ELE...
Şimdi Öcalan’ın İmralı’da istediği gibi görüşmeler sürdürmesi için serbest bir ortam yaratılmaya çalışılıyor. Terör örgütü PKK’nin İran kolu PJAK da Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması, demokratik ve hukuki düzenlemelerin yapılmasını istedi.
Bunlar olurken malum isimler piyasaya çıktı. Binali Yıldırım, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu, DEM Parti ile ağız birliği ederek anayasanın 66. maddesindeki vatandaşlık tanımını hedef aldılar, Yıldırım federalizmden söz etti.
İlk çözüm süreci sırasında “PKK terör örgütü değildir” diyen Nuray Mert, bu kez Akit TV’ye çıktı ve görüşünün değişmediğini, DEM’e oy veren herkesin PKK sempatizanı olduğunu söyledi. Terör eylemleri yapan bir örgüte birçok kişi terör örgütü değil derse devlet karışmamalıymış!
Bu vahim açıklamalara karşı, kurulan tezgâhı yinelemek yurtsever bir laik cumhuriyetçi olarak sorumluluğumdur.
İÇİ BOŞALTILAN ‘BARIŞ’ KAVRAMI
Ortada bir savaş yok. Çünkü savaş iki egemen devlet arasında olur. Türkiye, 40 yıldır emperyalizmin desteğini alarak ülkeyi kan gölüne çeviren bir terör örgütü ile mücadele ediyor. Şimdi “barış” sözcüğünü sömürerek yapılan kandırmaca ise şudur:
PKK, koşulsuz teslim olmuyor; birtakım pazarlıklarla anayasaya etnikçi/dinci düzenlemeler sokulmaya, Öcalan’ın serbestleşmesine ve PKK’liler için af çıkarılmasına çalışılıyor. AKP ise Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olmasını sağlamayı hedefliyor.
Siyasal İslamcı totaliter AKP ile etnikçi DEM’in, liboşların, laik Cumhuriyet karşıtlığında ortaklığının tarihi eskidir. Yanlarına MHP’yi de katmalarını ise emperyalizmin gücüne borçludurlar.
2010 anayasa referandumundan önce kullandıkları “vesayet rejiminin kaldırılması”, “demokratikleştirme” gibi çekici kavramlarla toplumu aldatıyorlar. Özünde zaten eşitlik barındıran ve anayasada bu temelde tanımlanan yurttaşlığı “eşit yurttaşlık” yapma vaadiyle çarpıtıyorlar. Çünkü ümmetçi AKP, üniter ve laik ulus devleti sona erdirme derdindedir; laiklik karşıtı tarikat ve aşiret liderlerini sahiplenmesiyle bilinen DEM de bu çabasında AKP’ye ortaktır.