Meriç Velidedeoğlu

İzmir Marşı

15 Haziran 2018 Cuma

Yıllar önce, Şeker ve Kurban Bayramları’nda ulusal basın da tatile girer, yerini “Gazeteciler Cemiyeti”nin çıkardığı “Bayram Gazetesi”ne bırakırdı; birkaç bayram yazısı yazmıştım; bugünkü gibi.
Bu iki bayramla ilgili anılarımın ilki, ortaokul ve lise öğrenciliğim sırasında bayram tatillerinin sürecinin hesaplanmasıydı.
Yeni öğretim yılı başlar başlamaz, bu konuda uzmanlaşmış arkadaşlarımız bu hesabı yapıp açıklarlardı.
Kuşkusuz bu ilk anılar zamanla yerlerini başkalarına, bambaşka olanlara bırakıyor.
Bu bağlamda neredeyse her Şeker Bayramı tatilinde gözümün önüne gelen, Polonya’nın “Gdansk” liman kentinde yaşadığım bir anı, daha doğrusu bir “an” var.
Yine de son birkaç yıldır unutur gibi olmuştum; ne ki geçen hafta “Cumhuriyet Pazar”da Ece Temelkuran’ın, “Hikâyenin tamamını hatırlamak: Gdansk” başlıklı yazısını okuyunca, yine gözlerimin önünde beliriverdi.
1980’de, Gdansk’ın liman işçilerinin ve öteki emekçilerin birlikte, liderleri “Lech Walesa” önderliğinde yaptıkları “40 gün” süren o tarihi grevin-direnişin ertesinde, ülkenin şöyle böyle toparlanmasından bir süre sonra, bir “Alman Turizm Acentası”nın gemiyle düzenlediği bir geziye katıldık, Hıfzı Veldet Hoca’yla birlikte.
Avrupa’nın kuzey kıyısındaki liman kentlerini dolaşan gemi, Gdansk limanına demir atınca, tüm yolcularla birlikte karaya çıkıp doğruca kentin o ünlü alanına gittik; kuşlar sürü halinde alana inip, yiyecek arıyorladı, birkaç yıl önceki Polonyalılar gibi... Ne var ki, ülkede şeker kıtlığı bütün ağırlığıyla sürüyordu; kuşkusuz bu yokluk çocukları daha çok etkiliyordu.
Alan boştu, yalnızca bir anne küçük kızıyla birlikte kuşları izlemekteydi; küçük kız koşarak kuşların arasına daldı, kuşlar kaçışmadılar, belli ki alışıktılar; bizim gruptan kimileri yanlarında getirdikleri şekerleri, şekerlemeleri, birbiriyle yarışırcasına çocuğa vermeğe başladılar, önlüğünün ceplerini dolduruyorlardı ki, anne yetişti, çocuğunu çekip aldı; ceplerini boşalttı, elindekilerini yere attırdı, bizlere de -hiç unutamadığım- bir “bakış” fırlatıp, çocuğuyla birlikte hızla uzaklaştı alandan...
Değerli dostlar, bu kez yazının başında açtığımız ayracı kapatıp, başlığı oluşturan konuya dönsek diyorum.
Artık toplantılarda, törenlerde -resmi olsun olmasın- “Ulusal Marş” söylenmiyor; var mı yok mu, “Mehter Marşı”...
Bu “tercihin”, nasıl bir durum yarattığının unutulmayacak örneklerinden biri, “Piri Reis Üniversitesi”nin, “(2017-2018) Akademik Yılı Mezuniyet Töreni”nde yaşandı; geçen haftasonu Üniversite’nin, İstanbul- Tuzla’daki kampüsünde yapılan törende, konuşmalardan sonra, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a, fahri doktora (Dr.) unvanı verildi.
Anaokulunda, “3-4” yaşındaki çocuklara kendi anadilinden önce ‘Arapça’ öğreten bir “eğitim”in sahibi Bakan’a, bu unvan veriliş töreni sırasında, sahnedeki öğrencilerin alkışla protesto edip “İzmir Marşı”nı söylemeye başlamasıyla, Bakan Yılmaz salonu terkeder...
Nasıl terketmesin ki, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa / Adın yazılacak mücevher taşa!” diye yürekten haykıran bu gençlerin karşısında durabilir mi? Durabilir miydi?
Hele salondakilerin de gençlere katılarak, hep birlikte: “Şehit olanları deftere yazdım / Öksüz yavruları bağrıma bastım!” diye sürdürmelerine dayanabilir miydi?
Yine de değerli dostlar, Bakan gençlere katılıp bu marşı onlarla birlikte söyleseydi, diye insanın içinden geçmiyor değil... Ne var ki, halk arasında yaygın bir atasözümüz, “Balık baştan kokar!” der; üstelik, hiç kokmamıştı, günümüzde olduğu kadar...
Ne dersiniz? Ve değerli dostlar, yine de Bakan Bey’e bir uyarı yapalım, eğer yolu İzmir’e düşerse beş yaşındaki Doğa, dört yaşındaki Mete, boylarına boslarına bakmadan: “İzmir’in dağlarında çiçekler açar!..” diyerek, “İzmir Marşı”yla karşılayabilir...
Değerli dostlar, bayramınızı kutlamadığımın ayrımındayım...
“24 Haziran”dan sonraya...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları