İstanbul güncesi
Mine G. Kırıkkanat
Son Köşe Yazıları

İstanbul güncesi

22.09.2024 04:01
Güncellenme:
Takip Et:

Sanıyorum İstanbul’da doğup büyümüş ama ondan uzaklaşmış insanlar anlayabilir ancak, yazdıklarımı.

Beş uzun yılın ardından yeniden doğduğum güzel kentteyim. Artık ne yerlisi ne de turisti olduğum kentin hem pek çok köşesinde çocukluk anılarım var hem tam bir yabancı gözüyle gördüklerim... 

Çok iyiler ve beni çok üzen kötüler gördüm bu kısa yolculukta. 

Kadıköy’ün genç enerjisi, mutlu havası kaybolmamış. Biraz daha temiz ve düzenli, hatta. Pek çok işletme, dükkân ve mağaza hâlâ yerlerinde duruyor, nazarlar değmesin!

Beni en çok mutlu eden ise Tarihi Moda İskelesi’nin uzun yıllar atıl kalmasının ardından, yeniden hayata döndürüldüğünü görmek oldu. 

Ne de güzel olmuş, kafesi ve kütüphanesi ile sadece bir iskele değil, herkesin mutlulukla vakit geçirebileceği nezih, sakin bir mekâna dönüşmüş bu simge yapı, yeniden.

GALATAPORT’UN İMZA YAPISI, İSTANBUL MODERN

Tabii ki Moda’dan kalkan vapurlarla gideceğim ilk durak meşhur Galataport oldu. Sade mimarisi, özenli, temiz, zevkli ve herkese hitap edebilen bir AVM/liman yapısı bana çok güzel göründü.

Özellikle Galataport’a konumlanan İstanbul Modern binası çok etkileyici ve adeta bir “imza yapı” olarak çerçeveye pek yakışmış. Nitekim bu özel müzeyi gezmek ve etkileyici koleksiyonlarını görebilmek beni çok mutlu etti.

TAHTAKALE ARTIK YOK

İstanbul turumun olmazsa olmazı, elbette Eminönü, Tahtakale tarafları oldu. İşim nedeniyle böyle bir günü organize ettim, ne yazık ki benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Benim bildiğim Tahtakale, Türkiye toptancılarının merkezi, ticaretin kalbiydi ve her ürünün ilki, en iyisi, en güzel seçenekleri bir zamanlar oralarda bulunurdu. Oysa hiçbir özelliği kalmamış.  

Gün boyu Ortadoğulu turistlere uymak için düşen kaliteyi, yozlaşmış çakma tezgâh bolluğunu ve asık suratlı esnafı gözlemledim. 

Belki de online alışverişin gelişmiş olması da esnafı kötü yönde etkilemiştir ama yine de bir zamanların “Ne ararsan bulursun” denen ve “Tahtakale esnafı“ olmanın ayrıcalıklı konumu, çok çok geride kalmış.

ÇAKMA MALIN TURİZM PARODİSİ

Çakma varaklı çay bardağı görmekten her şeyin en ucuz altın rengine boyanmış olmasına; kalitesiz sakillik bir süre yürüdükten sonra bende orayı terk isteği uyandırdı.

Öte yandan, Eminönü meydan düzenlemesi kente değer katmış, derli toplu bir alan yaratmış gibi geldi. 

Hatta ortadaki sıkışıklık, araç/otobüs vs. karmaşası da son bulduğundan güzel bir metropol meydanı ortaya çıkmış.

Bir diğer görülmesi gereken bölge, İstiklal Caddesi’ydi benim için. 

Gitmez, görmez olaydım desem çok da abartmış sayılmam! 

Beş yıl önce biz İstiklal bitti derken, henüz bitmemiş meğerse. Asıl şimdi bundan kötüsü de olamaz dedim, kendime. Belki uzun bir süre değil ama bence İstanbul gibi bir metropol için bey yıl, geri döndürülemez zararların verilmesine yetmiş.

ÖZGÜNLÜK BİR HAYAL Mİ?

Tam bir ucuzcu pazarına dönüşen güzelim caddede, sözde döviz getiren sözde zengin ve görgüsüz turist bolluğunu görmek çok rahatsız ediciydi.

Sonra bir hayal kurdum: 1875’ten itibaren İstanbul’un zerafet merkezi olan bu caddede Türkiye’nin en iyi markaları, Avrupa’da tanınan ve değer verilen tasarımcılarımızın butikleri olsaydı fena mı olurdu? 

Çin malı çakmak, anahtarlık, uyduruk çay bardağı ve ne idüğü belirsiz altın rengi ibrik tezgâhları yerine; ülkemin dört bir yanından gelen yöresel, yerel ürünler satan tezgâhlar olsaydı, örneğin... 

Tezgâh sahibi Ağrılı abi, Çin çakmağı yerine kıymeti bilinmesi gereken Ağrı yününden çorap satsaydı ya da Şile bezi, örneğin... Diyarbakırlı abi o güzelim bakırları satsaydı da o çok zengin Arap turistler, dövizlerini özgün tezgahlara bıraksalardı...

Yine de umutluyum. Belki bir gün İstiklal de gerçeğine döner ve zevkle gezerim.

İBB’NİN YENİ PERSONELİNE ALKIŞ

Kısa kavuşmamız sırasında İstanbul’a kendimi artık yabancı gibi hissettiğimden; her metroda, iskelede vb. görevlilere bineceğim ineceğim durakları en az ikişer kez sordum, biraz da onları yordum.

Belki siz İstanbullular fark etmemişsinizdir ama yeni kuşak İBB çalışanlarının ne kadar kibar, güleryüzlü ve yardımcı olduklarını görünce hem şaşırdım hem de içim umutla doldu. Genç personelin nezaketi, çalışma şevki mutluluk verdi.

Özel olarak da Moda iskelesindeki çımacı kardeşim, sana da “Günaydın, hoş buldum”. Enerjin hep böyle güzel olsun.

Aylin T.

Yazarın Son Yazıları

Yüreğimiz sızlar, ciğerimiz yanarken...

Canlılar arasında bir canlı türü olan insanın, ait olduğu memeliler sınıfındaki diğerlerinden tek üstünlüğü, beyinsel yeteneğidir.

Devamını Oku
13.07.2025
Dar sahada kısa paslaşma

Mikron ordusu kıyıda düşman beklerken, Betonit Saray’da işler çığrından çıkmıştı. Olası savaş masrafları boyuna yoksul halkın sırtına bindiriliyor; savaş korkusu ise Kel Tepe’deki ayrıcalıklı nüfusun cima furyasını kamçılıyordu. Sarayın CİA danışmanı Frozen Goldstein, donuk zekâsına karşın epeyce ateşli bir çapkındı. Güzeller güzeli karısı Frambuaz ise başlangıçta dini bütün bir Yolcu ve erdemli bir kadındı. Ama kocasının ihanetlerini öğrenince yoldan çıkmış; “göze göz dişe diş” deyip o da cima havuzuna atlamıştı.

Devamını Oku
07.07.2025
Diyanet’in yol harcı, teğmenlerin ihracı

Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Kasım 2023’te Atatürk’ü anma etkinlikleri için son hazırlıklar yapılıyordu.

Devamını Oku
06.07.2025
Saçma sapan bir savaş mıydı?

Saçma sapan bir savaş mıydı? İ srail’in suikast saldırıları, İran’ın Demir Kubbe’yi delen füzeleri, ABD’nin İran’ı bombardımanı, yıkılan binalar, insan kayıpları ve pek de anlam verilemeyen bir savaş daha tavsadıktan sonra ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth dünyaya açıkladı: “Biz bu saldırılara aylardır hazırlanıyoruz…”

Devamını Oku
29.06.2025
Suratın tatlısı, limonun ekşisi

Mikronezya adasının Yutania’ya bakan kıyı şeridinde, askeri karargâh dışında bir sivil yaşam belirtisi de vardı...

Devamını Oku
28.06.2025
Sarı Paşa ve Türk Mucizesi

Vakit dardı. Kütahya mücadelesi sonrası, Yunan ordusu var gücüyle saldırıya geçecekti.

Devamını Oku
22.06.2025