Miyase İlknur

Eyvah! Galiba savaşa giriyoruz

21 Aralık 2019 Cumartesi

Ne zaman? 

Kiminle?

Ne zamanını ne de kimle savaşacağımızı biliyorum. Asker göndermeyi tarıştığımız Libya’da ya da Suriye’de yeniden bir operasyon yapılacağını da sanmam. Peki, o zaman niye bu başlığı attık? Haber portalları gibi okuru heyecanlandırıp yazıyı okutmak için mi? 

Vallahi değil.

O halde savaşa gireceğimizi nereden çıkardığıma getireyim konuyu da mesele anlaşılsın. 

Beni bu konuda endişeye sevk eden 7 Aralık 2019 tarihinde 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nda yapılan degˆis¸iklik ile Degˆerli Konut Vergisi düzenlemesi oldu. Emlak Vergisi Kanunu’nda yapılan bu değişiklik ile Tapu Kadastro Genel Müdürlügˆü’nce belirlenen, degˆeri 5 milyon TL üstünde olan tas¸ınmazlar değerli konut vergisine tabi tutuldu.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü zaman geçirmeden harekete geçti ve “zarrt” diye 5 milyon TL ve üzerinde değer biçilen konutlara fahiş tutarlardaki vergi tebligatları gönderildi. Tebligatı alan değerli konutların sahiplerinde bir vaveyla koptu.

Vergi komisyonlarda tartışılırken kimsenin, hatta -Allah var Fatih Altaylı dışında- bizim meslekte de kimse konunun vehametine dikkat çekmedi. “Ama bu 1942’de çıkan Varlık Vergisi’nin tıpkısının aynısı” diye feryat edenler bir şeyi gözden kaçırıyor. O da “Varlık Vergisi”nin çıkarıldığı dönem ile “Değerli Konut Vergisi”nin çıkarıldığı günümüzde ülkenin içinde bulunduğu koşullar.

Varlık Vergisi, II. Dünya Savaşı koşullarında çıkmıştı. Türkiye, her ne kadar savaş dışında kalmak için dengeli bir diplomasi yürütse de kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle savaşa dahil olabileceği endişesiyle asker sayısını 1 milyona çıkarmıştı. O zamanki nüfusun yüzde 5’ini oluşturan bu ordunun beslenmesi, elbisesi, teçhizatı, tankı, topu, tüfeği ve nakliye araçlarının temini için devasa bir bütçe gerekiyordu. Oysa 1929 Buhranı yeni atlatılmış, üstelik dış ticaretinin yüzde 80’ini Avrupa’nın neredeyse her ülkesinde cephe açmış Almanya ile yapmaktaydı. Bu iki ülke arasındaki ticaret de “kliring usulü”yle, yani takasla yapılmaktaydı. Almanya savaş sanayisi için en çok ihtiyaç duyduğu krom ve diğer madenler ile tarım ürünleri alıyor, karşılığında Türkiye’ye işlenmiş ürünler veriyordu. Tabii en çok da silah sanayii ürünleri. Almanya savaşa girince silah sanayisinin tüm üretimini kendisi için kullanıyor, Türkiye’nin ise üçte ikisi kırsalda olan nüfusunun en üretken genç kesimini askere aldığı için bu alanda düşen üretimi ancak kendisine yetiyordu. Türkiye’nin ihtiyaçlarını başka ülkelerden sağlaması için para gerikiyordu. Merkez Bankası ha babam karşılıksız para basıyor, bu da enflasyonu körüklüyordu. Enflasyonu körüklemesi bir yana parasını da kendisi basamıyor, İngiltere’de bastırıyordu. İngiltere’deki Thomas De La Rue Matbaası’nda basılan paralar gemilerle Türkiye’ye gönderiliyor, Merkez Bankası bu paraları dolaşıma sokuyordu. 16 Nisan 1941 günü İngiltere’de basılan banknotlarımızı Türkiye’ye getiren “Yorkshire” gemisi mola verdiği Pire’de Alman savaş uçaklarının hücumu sonrası battı. Pire Limanı’nda denizin üzerinde yüzen paralarımızı toplamak için yüzlerce Pireli soğuk sulara atladı. 

İşte o günlerdeki ahval ve şeraitımız bu minvaldeydi. Hükümet acilen mali kaynak bulmak zorundaydı. Gelir vergilerini yüzde 50 artırdı, füze hızıyla artan fiyatları kontrol etmek için “Fiyat Murakabe Encümenleri” kurdu ama nafile. Türkiye’nin savaşa girme ihtimali nedeniyle gözlerini karartan tüccar, ithalatçı bir avuç zümre, siyaset ve bürokrasideki işbirlikçileriyle fiyatlarla istediği gibi oynuyor, karaborsa ve istifçiliğin önüne geçilemiyordu. 

Mağduriyetler için yeni kanun mu gelecek?

1940 yılının hemen başında çıkarılan Milli Korunma Kanunu da karaborsanın ve fiyat tırmanışının önüne geçemedi. Sonuçta 1942 yılında “Varlık Vergisi” çıkarıldı. Amaçlanan savaş döneminde zenginliği artmış tüccar ve ithalatçılara vergi salmaktı. Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesinde de benzer vergi kanunları o dönemde yapılmıştı. Ancak amaçlananla sonuç aynı olmadı. Üstelik narh edilen 465 milyon 384 bin dolayındaki verginin ancak 314 milyon 920 bini tahsil edilebildi. Buna karşılık genç nüfusun askere alınması nedeniyle zaten üretimi düşen köylüden “Mahsulat-ı Arziye Vergisi” ile neredeyse Varlık Vergisi’nin miktarı kadar, 226 milyon 700 bin lira toplanmıştı. Tekniği açısından pek çok sakıncayı barındırdığından 1943 yılında bu kanun yürürlükten kaldırıldı. Yaratılan mağduriyetler de başka kanunlarla giderilmeye çalışıldı.

Geçen günlerde çıkarılan ve “yeni Varlık Vergisi” diye yorumlara neden olan “Değerli Emlak Vergisi”ni çıkardığımıza göre herhalde savaşa giriyoruz diye düşünmeden edemiyor insan. Zenginden daha çok vergi alınmasına itiraz eden yok. Ama amacı iyi olsa da tekniği sorunlu bir vergi düzenlemesinin yaratacağı mağduriyetleri gidermek için yeni kanunların çıkarılacağını da şimdiden görüyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları