Reyhanlı Bizim 'Guernica'mız

14 Mayıs 2013 Salı

Bir başyapıt olan “Guernica” tablosunu bilirsiniz; ya da duymuşluğunuz vardır.
Modern sanatın köşetaşlarından biri olan tabloyu, deha
Picasso yapmıştır. Bir sanat şahikası olmakla kalmayan tarihi tablo, insanlığın belleğine mal olan bir siyasi manifestodur aynı zamanda.
Şiddet, vahşet, ölüm, dehşet ve savaş karşıtı bir alegori olarak bilinen resim;
“faşizme başkaldırı” da sayılır.
İspanya’da yaşadığım yıllarda, Guernica’nın bulunduğu müze..
“Cason del Buen Retiro”nun yanında oturduğumdan, sıkça gidip bu ölümsüz eseri seyrederdim.
“Guernica” ile yüz yüze gelmek, bir tabloya bakmak gibi değil; tarihle konuşmak gibiydi. Ağzından alev alev acı kusan “anne”, faşizmin simgesi olan “boğa”, şiddete kurban edilen özgürlük simgesi “at” ve Bask kasabası Guernica’ya yağdırılan bombaları temsil eden “ampul”ü ile.. “Guernica”, beynimde kazılıdır.

\n

Döne Nine bir Guernica 
çığlığı gibi

\n

Bu pazar, gazetelerin birinci sayfasında yayımlanan “Döne Nine” fotoğrafını görünce, aklıma ilk gelen şey Picasso’nun “Guernica”sı oldu bu nedenle.
Döne Nine, bir volkan kraterini andıran kara bir çukurun ortasında durmuş; kollarını göğe doğru iki yana açmış, çaresizlik içinde, yukarıya, yaradana doğru bakıyor.
Bir taraftan…
“Ben ne ettim de başıma bu korkunç felaketi getirdin?” demeye getiriyor..
Beri taraftan…
İsyan ettiği anlaşılıyor:
“Rabbim adaletin bu mu? Nasıl bunca acımasız, bunca merhametsiz olunabilir? Bu yükü ben nasıl taşıyabilirim?” diyerek sanki, yazgısını sorguluyor.
Döne Nine’nin fotoğrafı yalnız bir fotoğraf karesi değil. Bizlerle konuşuyor.
Kızı ve torununun ceset parçalarını kratere dönüşen çukurdan tek tek toplayan yaşlı bir kadının sözcüklere sığmayan feryadına hepimizi ortak ediyor.
Picasso’nun Guernica’sı da böyledir.
Beklenmedik bir anda kendilerinden büyük bir tarih sahnesine giren sıradan insanların tarifsiz kederi ve isyanına bizi ortak eder.
İspanya iç savaşının dönüm noktası sayılan Guernica’ya bir pazar yerinde yapılan bombardıman, Bask kasabasını gafil avlamış; çoluk çocuk, kadın erkek demeden insanlar,
“sinekler gibi” yerlere düşmüş; Guernica alev alev tutuşmuştur…
Ressamın kendi ifadesiyle çocukların, kadınların, çiçeklerin, ağaçların, kuşların, taşların; evlerdeki eşyaların, perdelerin, kiremitlerin, tencereler ve tavaların, kokuların dahi
“çığlık çığlığa kaldığı” bir mahşer anının tasviridir Guernica.
Picasso; mahşeri betimlemek için yaklaşık 3.5 metreye 8 metre büyüklüğündeki tabloda yalnızca siyah, beyaz ve gri renkler kullanmış; renklerin dahi silindiği ve yok olduğu bir acıyı tasvir etmiştir.

\n

Evlere giren savaş

\n

Reyhanlı’dan gelen ilk fotoğraflar ve videolara bakarken; renklerin bile böyle karardığını düşündüm.
Toz, duman, alevler içinde gökyüzü grileşmişti.
Acıyla kıvranan, koşuşan insanlar, şaşkındı.
Tutuşan, ters dönen, kara birer iskelete dönüşen arabalar; birkaç dakika öncesinde her şeyin yolunda gittiği hayatların birden nasıl ters dönebildiğini görsel olarak gözler önüne seriyordu.
Kanlar içindeki yaralılara, ayakta kalanlar, ellerinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor ama onlar da tam ne yaptıklarını bilmiyorlardı. Reyhanlı merkezini cehenneme dönüştüren toz ve duman önüne geleni yutuyordu.
Picasso’nun Guernica’da anlattığı olgu da tam bu: Savaşın.. iç savaşın; sıradan insanları can yuvalarında vurması ve onları teslim alması…
Tabloya baktığınızda binaların duvarlarının tutuştuğunu, hayvanların, çiçeklerin alev aldığını; bedenlerin parçalanmış olduğunu görüyorsunuz. İnsanlar; bir siyasi görüş/ideolojinin değil, kederin başkaldırısına tercüman oluyor. Sağ üst köşede.. acıyla kollarını iki yana açmış olan figür... Döne Nine gibi tam.
Reyhanlı badiresi, her şeyden önce bana işte evlerin içine giren bir savaşı düşündürdü.
1.5 yaşında kaybettiğimiz
Fatma Nur’un resmini izledim uzun uzun. 14 yaşındaki Meryem Zor’un, ufak bir kızı olan hemşire Nihal Çetin’in ailelerini düşündüm. Bu insanların yakınları; başlarındaki felaketin “ne uğurda” çöktüğünü dahi anlamıyordu. Duydukları acıyı bu büsbütün katmerliyordu.
Türkiye’nin şimdiye değin başına gelen faciaların en büyüklerinden biri Reyhanlı.
Burhan Kuzu ve AKP şürekası.. böyle bir günde düğün dernek yapabildi.
“Hamama giren terler” demeye getiren bazı yandaş kalemler de Reyhanlı’yı; “Ortadoğu’da etkili aktör olmanın kaçınılmaz maliyeti” diye nitelendirebildi.
Pes!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları