Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
‘ABD Başkanı Biden ve 24 Nisan’ - Ö. Faruk LOĞOĞLU
Başkan Biden yönetiminde
Türk-Amerikan ilişkilerinin gündemindeki ikili, bölgesel ve küresel sorunları görüşmeye başlayabilmenin önkoşulunun S-400/F-35 sorun
yumağıyla bağlı olduğu görünmektedir.
Zira Amerika’nın inatçı ve ısrarlı duruşu ışığında S-400/F-35 meselesi
halledilmeden ikili ve bölgesel
sorunlardan oluşan çetrefil gündeme geçmek dahi pek mümkün gözükmemektedir.
Bu önkoşul aşılabildiği takdirde gündemdeki
diğer konularda iyiye doğru mesafe almak zor da olsa mümkündür. Buna mukabil
Ermeni soykırımı iddiaları konusu ise ilişkilerimizi daha derin ve kalıcı bir
çıkmaza sürükleyebilecek potansiyele sahiptir. Soykırım iddialarının Biden
tarafından resmen tanınması, ABD’de aleyhimize ciddi hukuki ve mali sonuçlara yol açabileceği için
ilişkilerimizi onarılması güç ağır yıkıma uğratabilecektir.
HEPSİ DESTEKLEDİ
Bu itibarla soykırım iddialarını anma günü olarak belirlenen 24 Nisan tarihinde Biden’ın yapacağı açıklama ayrı bir önem kazanmaktadır, çünkü Biden, Bakanları, yakın mesai arkadaşları, hem Demokratlar hem Cumhuriyetçilerle birlikte Kongre’nin her iki kanadı, tarihi gerçeklerle ve uluslararası hukukla bağdaşmayan, sadece Ermeni söylemlerini yansıtan ve Amerikan siyasi tarihinde şimdiye kadar hiç olmadığı kadar soykırım iddialarının arkasında duran kararlar almışlar, açıklamalar yapmışlar ve vaatlerde bulunmuşlardır.
Başkan Biden, Başkan
Yardımcısı -ve icabında Senato Başkanı- Harris,
Temsilciler Başkanı Pelosi, Senato Dışişleri
Komisyonu Başkanı Menendez hepsi Kongre’de soykırım kararlarına destek
vermişler, öncülük
yapmışlardır. Biden, seçim
kampanyası sırasında da bu görüşünü
tekrarlamıştır. Bu bağlamda soykırım iddiasına yüksek sesle sahip çıkan eski BM
Daimi Temsilcisi Samantha Power’ın -ki bu konuya bir kitabında bölüm ayırmıştır- ABD Uluslararası Kalkınma
Ajansı’nın (USAID) başına getirilmekte olduğunu, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın da Ermeni
diyasporasına yakın duran biri olduğunu kaydetmek gerekir.
Yönetim ve Kongre, Ermeni iddialarına destek
verenlerin adeta kuşatması altındadır.
Öte yandan, Dışişleri Bakanı Blinken, 24 Nisan Başkanlık açıklamasında “soykırım” tabirine yer verilip verilmeyeceği sorusuna, “bu hususu Kongre’ye danışarak belirleyecekleri” yanıtını vermiştir. O Temsilciler Meclisi ki 29 Ekim 2019 tarihinde (evet, Cumhuriyet Bayramımızda) 435 üyeden sadece 11 olumsuza karşı, her iki partiye mensup 405’inin oyuyla, tarihi gerçeklere aykırı olarak Ermeni iddialarına sahip çıkan, 296 sayılı kararı kabul etmiştir. O Senato ki 12 Aralık 2019 tarihinde benzer bir kararı (150 sayılı), hem de oybirliğiyle onaylamıştır. Bu kararlar Kongre tarihi bakımından birer ilktir.
Dolayısıyla Kongre’nin Biden yönetimini 24 Nisan Başkanlık bildirisinde soykırım tabirini kullanmak hususunda frenleyici değil, bilakis teşvik edici bir etkide bulunmasını beklemek daha gerçekçi olacaktır.
BİDEN “SOYKIRIM” DERSE NE OLUR?
Böyle bir gelişme zaten ağır sorunların yükü
altındaki Türk-Amerikan ilişkilerini temelden sarsar ve ikili ve çok yönlü zararlara yol açar.
Ancak sorun bununla, yani siyasi sonuçlarıyla da sınırlı değildir. Siyasi anlaşmazlıkları zaman içerisinde yeniden toparlamak mümkün
olabilir.
Ancak daha can sıkıcı olan başka bir boyutta gizlidir. Tehlike
Başkanlık bildirisinde “soykırımın”
telaffuz edilmesi, Amerikan hukuk sistemi bakımından Ermeni kökenli Amerikan vatandaşlarınca Türkiye aleyhine
açılmış ve açılacak tazminat, mülkiyet ve sair davaların Amerikan mahkemelerince
kabulü ve ülkemiz aleyhine sonuçlandırılmaları
şansını güçlendirmesi ihtimaliyle bağlantılıdır.
ABD Başkanı’nın böyle bir tutum sergileyerek dış
politika belirlemesi mahkemeler için
“Amerikan çıkarlarının” bir göstergesi olarak algılanmakta ve
yargı tarafından dikkate alınmaktadır. Yargı, Amerikan dış politikasını yönetim tarafından belirlendiğini
kabullenir. Diğer bir deyişle, ABD Başkanı’nın 24 Nisan bildirisinde “soykırım” demesi Amerikan
mahkemeleri bakımından konuya ilişkin bir dış politika yönlendirmesi olarak
değerlendirilebilecektir.
Denilebilir ki “ABD
mahkemelerinin alabilecekleri kararlar” Türkiye’yi bağlamaz! Evet, illa “uymamız” anlamında böyle kararlar Türkiye’yi egemen bir ülke
olarak elbette bağlamaz. Ancak ABD yargısının elinde Türkiye aleyhine aldığı
kararların gereğini yerine getirmek amacıyla ABD’nin kendi egemenliğinde
kullanabileceği araçlar
vardır. O da Ermenilere tazminat ödemeleri
bağlamında ABD’deki Türk varlıklarına el koymaktır. İşte kırılma o noktada
başlar ve Türk-Amerikan ilişkileri bütünüyle bir çıkmaza girer.
Bu senaryo,
Türkiye Cumhuriyeti’nin ABD ile tazminatlar konusunu sonuçlandıran 1934 tarihli bir anlaşmanın
varlığına rağmen, Türkiye’yi
köşeye sıkıştırmak gayretiyle, F-35’ler konusunda Trump döneminden şahit olduğumuz gibi ahde vefa
ilkesini bir kenara bırakarak yine de uygulanabilecek bir uç senaryodur. Ancak
yukarıda resmedilen siyasi tablo ışığında, tamamen ihtimal dışı olmadığı da açıktır.
NE YAPMALI?
Öncelikle ABD Yönetimi, Kongre, medya ve düşünce kuruluşları nezdinde 24 Nisan konusunda çok yönlü ve kapsamlı girişimlerde bulunarak 1915 olaylarına ilişkin tarihi ve hukuki savlarımızı anlatılmayı ısrarla sürdürmeliyiz. Uluslararası bir mahkeme kararının yokluğunda Türkiye’yi soykırımla suçlamanın tek taraflı siyasi bir eylem olacağını, oysa soykırım tanımının siyasi değil, hukuki bir eylem olduğunu vurgulamalıyız.
Yabancı uzmanların hukuki mütalaaları da dahil, devletimizin elindeki bilgi ve belgeleri stratejik bir bütünlük içinde kullanmalıyız.
Ayrıca, 24 Nisan bildirisinde soykırım tabirinin kullanılmasının
beraberinde şu gelişmeleri de tetikleyebileceğini anlatmalıyız:
1- Türk-Amerikan
ilişkilerinde ağır hasara yol açacağı,
Bölgesel ve küresel
konulardaki işbirliğimizi aksatacağı,
2- Türkiye-Ermenistan arasındaki uçurumu daha da derinleştireceği ve konunun iki ülke arasında çözüm
şansını tamamen ortadan kaldıracağı;
3- NATO ittifakına zarar
vereceği;
4- Ortadoğu, Kafkasya ve Karadeniz bölgelerinde yeni kırılmalara neden
olabileceği,
5- Dinler arası kutuplaşmayı yükseltebileceği, ve
6- Türkiye’nin Avrupa-Atlantik camiası içindeki konumunu daha da sorunlu hale getireceği.
Sonuç olarak Türkiye, ABD ve Ermenistan üçgenindeki ilişkiler ile
bu üçgenin uluslararası planda daha geniş kapsamda neden olabileceği dalgalanmalar
dikkate alındığında, 24 Nisan tarihinin olaysız atlatılması ilgili bütün
taraflar için hayati önem taşımaktadır. Dolayısıyla,
Biden yönetimi kuyuya taş
atmadan önce iyi
düşünmelidir.
Ö. FARUK LOĞOĞLU
EMEKLİ BÜYÜKELÇİ
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması