Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Aynı Filmin Tekrarı, Hatta Kötü Bir Kopyası... - Av. Hüseyin ERSÖZ
Hafızamızı tazeleyelim... Bundan on yıl kadar önce birbiri ardına gelen gözaltı dalgalarını hatırlayacaksınız. Siyasiler, gazeteciler, askerler aynı çuvalın içine konulur; “Ergenekon” mührü basılır ve yandaş medyanın önüne atılırdı. Bazı sosyal medya hesapları ve içinde cemaat medyasının da olduğu yandaş basının “tekmilinin birden” kopardığı fırtınaya siyasiler de eşlik eder, “ülke bağırsaklarını temizliyor” denilerek bu lince destek sunulurdu.
AB ile müzakere sürecinde olunduğu, paradan sıfırların atıldığı, anayasa değişikliklerinin yapıldığı, Kürt açılımının yaşandığı bir dönemdi. Her şey tepetaklak; Şemdin Sakık tanık, askerler sanıktı. Sözde “derin devlet tasfiye ediliyor”, bu söylemin geri planında “cemaat kendi derin devletini” oluşturuyordu.
Yargı ve Emniyet muhaliflere yönelik silah haline getirilmiş, bürokrasi ve TSK içindeki güçler bu silaha mermi sağlayan bir
yapıya dönüşmüştü. Her
operasyon bir tasfiye, her tasfiye yerine geçecek kadroları oluşturacak bir zemindi.
İKİ ÖNEMLİ KIRILMA ANI
İktidar ve kamuoyu desteği ile ilerleyen sözde yargılamalarda iki kırılma anı yaşandı. İlki Odatv kumpasıydı. 2011 Şubat’ında önce Barış’lar, martında ise Müyesser Yıldız sabahın ilk ışıklarıyla gözaltına alındı. Bu “operasyon” bazı şeylerin yolunda gitmediğini gösterdi ve Ergenekon soruşturmaları sorgulanır hale geldi. Bu sorgulama sadece kamuoyunda değil, “devlette” de karşılık buldu.
Ve beklenmeyen bir anda, Odatv Soruşturmasına kadar “heykeli dikileceği” söylenen, sözde “derin devletle mücadele” eden savcı Zekeriya Öz’ün tasfiyesi gerçekleşti. 2011’in martında Başbakanlık’ın eski zırhlı aracı onu son kez Beşiktaş Adliyesi’nden aldı. Öz, aktif görevden, sözde taltifle Çağlayan Adliyesi’nde kızak bir göreve getirilmişti. Bu kez onun ve cemaatin “sınırı aştığı” düşünülüyordu.
İkinci kırılma anı ise 2012’nin ocağında, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “terör örgütü yöneticiliği” ile tutuklanmasıydı.
Bu iki olayın ertesinde her şey hızla değişti. Mustafa Balbay ve Engin Alan gibi isimler
cezaevinden milletvekili seçildi.
Bu, muhalefet partilerinin tepkisinin Meclise yansımasıydı. İstanbul Barosu
avukatları “Hukuk Devleti” için
yürüyor, “anlarsın ya
(darbeci) baro,” pankartı o
yürüyüşte açılıyordu. MİT Müsteşarı ifadeye çağrıldı, Özel Yetkili Mahkemeler
kapatıldı, 17-25 Aralık oldu, FETÖ operasyonları başladı... Sonrasında 15
Temmuz darbe teşebbüsü
yaşandı. Yargıda olduğu gibi devletin her kademesinde ihraçlar gerçekleşti.
DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM
OHAL ilan edilip, peş peşe KHK’ler çıkarılmaya başlanıncaya kadar siyasi iklim uzlaşmacıydı. Ancak iktidar, KHK’lerin ülkeyi yönetmek için kolay ve etkili bir yöntem olduğunu görünce, uzlaşmacı ortam kayboldu ve muhalefet sesini daha gür çıkarmaya başladı. OHAL döneminde Meclis her zamankinden daha etkisizdi. Bu süreç ülkeyi sistem değişikliğine, “Türk usulü başkanlığa” götürdü.
Göçmen sorunu, FETÖ ile mücadele, ekonomi yönetimine dair kaygılar, yurtdışı operasyonları, terörle mücadele derken gündem o kadar hızlı değişiyordu ki, temel insan hakları ile demokratik değerler ikincil konumda görülmeye başlandı.
Hiçbir objektif kriteri olmayan “devlet menfaatı” kavramı artık her şeyin üstündeydi. Bunları eleştirmek “vatan hainliği” ile nitelendirildi. Devlet içindeki yeni oluşumlar ve yeni tip medya anlayışı ile “eskinin tekrarı”, hatta daha da kötü bir kopyası yaşanmaya başlandı.
Merkez medya el değiştirince, bağımsız ve tarafsız gazetecilik de
mumla aranır hale geldi. Cumhuriyet ve Sözcü’nün yanı sıra Odatv halkın en çok güvendiği ve takip ettiği medya
organları arasına girdi. Barış’lar ise araştırmacı gazeteciliğin, eleştirel bakışın
basındaki önemli
temsilcileri. Ama sertleşen siyasi iklim onları da birilerinin hedefi haline
getirdi.
TARİHİN TEKERRÜRÜ
İşte bu noktada “tarih tekerrürden ibaret” söylemi bir kez daha kendini doğrulamış oldu.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “FETÖ’nün siyasi ayağı” söylemi sebebiyle yine iktidarın hedefi haline geldi; geçen günlerde Savcılıkta ifade verdi. 2011’de olduğu gibi Barış’lar ve Müyesser Yıldız cezaevinde. Enis Berberoğlu’nun milletvekilliği düşürüldü, cezasının infazına salgın arası verildi. Baro başkanları, “hukuk devleti” ve “demokrasi” vurgusuyla ülkenin dört yanından başkente yürüdü, polis engeliyle karşılaştı.
Türkiye’de demokrasi ve insan hakları son yıllarda sancılı bir dönem yaşıyor. Otoriterleşen
sistemde, muhalif gazeteciler tutuklanıyor, trol hesaplardan yürütülen
kampanyalarla tehdit edilip, linçe
uğruyor. Yandaş basın buna alkış tutuyor. Hatta iktidarın temsilcileri duayen gazetecilere
sosyal medyadan parmak sallıyor.
İşte böyle bir
ortamda Barış’larla birlikte tutuklu 6 gazeteci, “bugün” hâkim karşısına çıkıyor.
Kendilerini değil, halkın haber alma özgürlüğü ve ifade hürriyetini savunmak için.
Tıpkı 2011’de olduğu gibi...
AV. HÜSEYİN ERSÖZ
BARIŞ TERKOĞLU-BARIŞ
PEHLİVAN AVUKATI
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- ‘Bir an önce ilan etmelerini bekliyoruz’