Olaylar Ve Görüşler

Boğaziçi’nde ‘Tarih’ - Prof. Dr. Salih ÖZBARAN

05 Şubat 2021 Cuma

Miyase İlknur Cumhuriyet'te 9 Ocak 2021 tarihli köşesindeki yazısının başlığını, Salah Birsel'den esinlenerek Boğaziçi Şıngır Mıngır” olarak koymuş; usta yazarın eserini bugün yazmış olsa, belki de Boğaziçi Şangır Şungur” veya Boğaziçi Tangır Tungur” veyahut Boğaziçi Dangıl Dungul” diyebileceğini dile getirmiş. Boğaziçi Üniversitesi'nin başarılarla dolu geçmişine hiç de uygun olmadığını savunan, öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin yoğun tepkilerine yol açan bir rektör” atanması ile ilgili bir yazı.

Başkaları da yazmış, yorum yapmış böyle bir atama üstüne. Bu arada, Boğaziçi'nin örnek sayılabilecek akademik ve sosyal faaliyetlerine yer verilmiş. Ben de 80 yaşımın ikmali ve tarihçilikte kazandığım deneyimlerimi vesile ederek, bu üniversitede yer alan Tarih Bölümü"nün yakın geçmişine değinmek istiyorum; bu dalın Türkiye ve dünya ölçeklerinde oynadığı rolü, bıraktığı izlenimleri -yalnızca birkaç isimle- hatırlatmayı arzu ediyorum.

Boğaziçi'nin ulaştığı düzeye hiç yakışmadığını belirten ve tepeden inme bir rektör” atamasını protesto eden kişi ve kurumlarından -benim bilmediğim, tanımadığım- bazılarına terörist” damgası vurulmuş. Başarıları tescillenmiş, gözde bir yuvanın değerini korumak isteyenlerin kalplerinin kırılması pahasına.

Bu kısacık yazıda -üniversite emeklisi olarak söylemeliyim ki- özellikle 12 Eylül (1980) tarihindeki askeri darbenin yol açtığı kan kaybı, bilim ve sanat dünyasını kötü etkilemişti. Dik durmayı başaran kurumların başında gelenlerden biri ise Boğaziçi Üniversitesi olmuştu. Bu yüzden, Boğaz'dan estirilen -tarih(çilik) bağlamında ve kendi mesleğimin kafamda oluşturduğu akademik izlenim nedeniyle- şu üç sözcüğü fısıldamayı görev sayıyorum: Boğaziçi gümbür gümbür”.

BOĞAZİÇİ, TARİHÇİ DE ÜRETMİŞTİR

Tarihçilerin Türkiye'de ve sınırların ötelerinde çok büyük bir oranda onayladıkları bir süreç var ki, o da simgeleşen iki ismin damga vurduğu bir dönemdir. İstanbul'da Ömer Lütfü Barkan, Ankara'da ise Halil İnalcık olmuştur bu ufuk açan öncüler. Özellikle Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi araştırmalarında, 1940'lı ve 1950'li yıllarda, arşivlerde korunan belgelerin daha çok konuşturulmalarıyla hız kazanan bir dönem başlatılmıştır. Gelişmelere paralel olarak atılan adımları ve andığım öncülerin açılımlarından yararlananların daha sonra yaptıkları araştırmaların sahiplerini sıralamak, üretilen bilgilerin değerini sınamak tabii ki mümkün değil bu satırlarda. Sadece tarihçilerin ele aldıkları konulara dayanarak eleştiriye girişmek bile uzmanlık gerektirir.

Tarihçiliğin günümüzde ulaştırdığı zaman ve zemin zenginliğinin, doğanın yeşerttiği ve barındırdığı alanlardaki görüntüsünü, yetersizliğine rağmen uygulanan demokrasinin özendirici gücüyle incelemelere yansıtılan özgürlüğün dillendirilmesi sevindiricidir. Şüphesiz, uzun zaman alacak ve sonu gelmeyecek (Atatürk'ün tanımıyla  namütenahi") bir yolculuktur bu. Dünya tarihçiliğinde yer etmiş ve etmekte olan tezlerin, etki yaratmış incelemelerin ve dev/masterpiece eserlerin verilerini topluma yansıtan, tarih öğrencileri için kolay okunabilir, geçmişi anlamlandırmada ve yansıtmada mahir bilginlerin ellerinden çıkan kitapların bıraktığı etkileri de öğrenmeye çalışan tarihçiliğimin, bana verdiği yetkiyle, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nün Türk tarihçiliğinde oynadığı rolü belirterek bağlayayım yazımı.

BOĞAZİÇİ GÜMBÜR GÜMBÜR

1960'lı yıllarda Londra Üniversitesi'nde doktora çalışmalarımı sürdürürken USA'da akademi incelemelerine başlamış olan -ve çok yakın bir zamanda yitirdiğimiz- ciddi, saygın ve dostluğundan gurur duyduğum Metin Kunt'u tanımıştım. Cambridge Üniversitesi'nde onunla başlayan Mustafa Kemal Atatürk Fellowship” kürsüsünde, yıllar sonra, görev yaparken sıkça birlikteliğimiz ve dertleştiğimiz olmuştu; yardımlarını görmüştüm. Daha sonraları, aynı üniversitede, çalışmalarını “London School of Economics and Political Science” ve SOAS” ile ortaklaşa yürüten Zafer Toprak ile görüşme fırsatlarım olmuştu. Toprak'ın tarihçilikteki arayışlarına, zamanla açtığı ufuklara tanık oldum. İşte bu kişiler, Boğaziçi'nde yeşertilen tarih bölümünün as elemanları oldular sonradan; ve ben, izleyen yıllarda, onların tarihçiliğe yaptığı katkıları hem İstanbul'dayken hem de İzmir'den takip ettim, çok yararlandım. Aynı panellerde, sempozyumlarda konuştuk, yurtdışlarında bulunduk. Kurucu rektör Aptullah Kuran, özellikle Mimar Sinan” incelemesiyle sanat tarihçiliğinde öncü oldu; Günay Kut Türk Dili ve Edebiyatı'nda kurucu rol oynadı. O arada tanıdığım ve Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde yer alan Selçuk Esenbel tarihin konuları içine Japonya'yı sokarak Türkiye'de başkaları"na yönelik bakış açılarını genişletti, biz” damgalı tarihçiliğe farklı görüşleri sokarak bu alanı dünya bünyesine yerleştirdi, bir ilke imza attı. Engin Akarlı, Selim Deringil, Ethem Eldem, Hakan Erdem gibi tarihçiler Osmanlı tarihi inceleme ve öğretim yöntemlerinde açılım ve eleştiriyi tarihçilere fazlasıyla tanıttılar. Nevra Necipoğlu ve ekibi Bizans tarihi araştırmalarında çıtayı yükselten takımda yer aldılar. Bölümün düzenlediği konferans, seminer ve çalıştaylarla yeni boyutlar getirdiler tarihçiliğe; düşünce ve yöntemlerini başkalarıyla paylaştılar. Dünya ile bütünleştiler.

Ne kadar acı, böylesine gelişmiş bir kuruma çomak sokmak, orayı da azgelişmişlik sath-ı mailine” dahil  etmeye girişmek!

PROF. DR. SALİH ÖZBARAN

EMEKLİ ÖĞRETİM ÜYESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları