Ya da Türkiye AKP’ye bol geliyor.
Dar ya da bol gelmeyi elbise ve ayakkabıyı düşünerek yazdım. Dar gelen kapı da olabilir. Bir de deyimin tanımlayıcı anlamı var: Bir yere alışmayan ve oradan gitmek isteyen kişiler için de bu deyim söylenir. En iyi karşılık: Uyumsuzluk. AKP ile Türkiye arasında derin bir uyumsuzluk var. AKP’lilerle Türkiye arasında derin bir uyumsuzluk var. AKP Türkiye’ye dar geliyor yani AKP Türkiye’yi kapsayamıyor, kavrayamıyor. AKP Türkiye’nin koştuğu maratona eşlik edemiyor, hemen dalağı şişiyor. Türkiye ile dans edemiyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş hedefi (kızıl elması) çağdaş uygarlık düzeyine yükselmek ve onu geçmek. Ve bu yarışta sayı değil kalite önemli. AKP, üniversite denince de sayıyı anlar ve böbürlenerek Türkiye’deki üniversite sayısını söyler. Biz sayıyı Vikipedi’ye soralım: 2024 Ocak itibarıyla 209 üniversite varmış. Bu üniversiteler arasında 131’i devlet üniversitesi 78’si de özel-vakıf üniversitesi statüsünde. İnanılır gibi değil 209 üniversite. Fransa’da 85 üniversite ama 229 meslek yüksekokulu var. Türkiye’de durum şöyle: 1475 fakülte, 621 enstitü, 527 yüksekokul ve 955 mesleki yüksekokul. Toplam 5 milyon 449 bin 961 öğrenci. (Bu sayılar kuşkusuz güncel sayılar değil.) Ama ülkede 478 bin 395 öğretmen adayı sınavı geçmelerine rağmen atanmayı bekliyor. Üniversite mezunlarının yüzde 25’i boşta geziyormuş.
İşte bolluk ve darlık manzarası. AKP’nin programına bakalım:
“Temel amaçlar madde 4-4.1: AK Parti; Türk milletinin en önemli yönetim kazanımının, Cumhuriyet olduğuna ve egemenliğin, kayıtsız ve şartsız milletimize ait bulunduğuna inanır. ‘Milli irade’nin tek belirleyici güç olduğunu kabul eder. Millet adına egemenlik yetkisi kullanan kurumların ve kişilerin gözetmeleri gereken en üstün gücün ise hukukun üstünlüğü ilkesi olduğunu savunur. Akıl, bilim ve tecrübenin yol gösterici olduğunu benimser. Milli irade, hukukun üstünlüğü, akıl, bilim, tecrübe, demokrasi, bireyin temel hak ve özgürlükleri ve ahlakiliği, siyasi yönetim anlayışının temel referansları olarak kabul eder.”
Bu maddeyi okuyunca insanın içi ferahlıyor. “AK Parti, Türk milletinin en önemli yönetim kazanımının, Cumhuriyet olduğuna ve egemenliğin, kayıtsız ve şartsız milletimize ait bulunduğuna inanır.”
Amma velakin, vaziyetin durumu ya da durumun vaziyeti böyle mi? Kuşkusuz böyle değil. İşin doğrusu: AKP Türk milletinin en önemli yönetim kazanımının Cumhuriyet olduğuna ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğuna inanmıyor!
Yani: AKP’nin Cumhuriyetle başı hoş değildir. Cumhuriyetin temellerini oluşturan yasa, tüzük, kurum ve kuruluşlara dargındır. Örneğin Mustafa Kemal Paşa 16 Temmuz 1921’de yaptığı bir konuşmada milli kültürün önemi ve gerekliliğinden bahsederek eğitim ve kültür konusundaki bölünmüşlüğün kaldırılmasını savundu. Osmanlı Devleti’nde var olan mektep-medrese ayrımının kaldırılacağını söyledi. Eğitimin yaygınlaştırılarak bilgisizliğin yok edilmesi gerektiğini vurguladı.
Büyük zaferden sonra çağdaş bir eğitim sisteminin kurulması için düşündüklerini uygulamaya koydu. Bu amaçla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3 Mart 1924’te Tevhidi Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği) kabul edildi. Bu kanunla, medreseler kaldırıldı ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün okullar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Böylece eğitim kurumlarının bir çatı altında toplanması ve eğitimin milli bir nitelik kazanması sağlandı.
2 Mart 1926’da Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun kabul edildi. Bu kanunla laik eğitime uygun, ilk ve ortaöğretim programları belirlendi. Eğitim hizmetleri, modern bir hale getirildi. Bundan sonra milli ve laik eğitimi yaygınlaştırmak için hızla ilkokullar, ortaokullar, liseler ve yüksekokullar açıldı. Bunların yanı sıra meslek okulları da açıldı. İlkokul zorunlu hale getirildi.
Eğitim ve öğretimde çağdaş ülkeler seviyesine çıkmak için yeni programlar geliştirildi. Atatürk, Türkiye’de milli eğitimin kuruculuğunu da yapmış oldu.
Oldu da AKP’ye göre hiç de iyi olmadı. Bu nedenle olacak ki Cumhuriyet ve devrimleri öz ve biçim olarak AKP’nin üzerine oturmadı. Tüzüğüne bakmayın AKP başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet Devrimlerini benimsemiş bir siyasal parti değildir. Zaten bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından mahkûm edildi. Bu partinin genel başkanı R.T. Erdoğan’dır ki bir zamanlar, “Biz Müslümanlar için din İslamdır. En üst belirleyici İslamın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir”1 demiştir. “İslamın ilkeleri” bu dinin anayasası ya da tüzüğüdür ki “karada, denizde ve havada” buna şeriat denir.
Demokrasinin “amaç” değil “araç” olduğunu ileri süren R.T. Erdoğan, kuşkusuz, “demokrasi tramvayı”na binip “şeriat durağı”nda inmeyi arzu ve hayal etmektedir. Kuşkusuz Cumhuriyet Devrimlerinin “şeriat durağı”nı kaldırdığını bilmektedir ama... Bu işin “ama”sı yoktur!
--
1 Metin Sever-Cem Dizdar, İkinci Cumhuriyet Tartışmaları, Başak Yayınları 1993, s.427.