Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Mahşerin Dört Atlısı...
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) Kalkınma Bakanlığı ile geçen hafta İstanbul’da düzenlediği “Küresel İnsani Kalkınma Forumu” farklı bir ekonomik sistemin gerekliliğine vurgu yaparak sona erdi. “Herkes İçin Hakkaniyetli ve Sürdürülebilir Bir Geleceğe Doğru” başlıklı sonuç bildirgesinde küresel kalkınma gündemini yeniden ele almanın zamanının geldiği belirtilerek, “Dünya, sürdürülebilir kalkınma konusunda yenilenmiş bir taahhüde ve bu taahhüdün uygulanması için güçlü siyasi liderliğe ihtiyaç duymaktadır” denildi. Katılımcı ülkelerin oybirliğiyle kabul edilen deklarasyon haziran ayında Rio de Janeiro’da düzenlenecek BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı‘nda sunulacak. Hepsi iyi güzel de ülkelerin gerçekten böyle bir taahhüde girme niyetleri yok ki…
\n2 gün süren forumdaki panelleri izlerken aklıma bundan bir ay önce İstanbul Bağımsız Film Festivali’nde izlediğim Mahşerin Dört Atlısı (Four Horseman) adlı belgesel geldi. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ndeki “İnsanlar kötülükler katlanılabilir olduğu sürece çile çekmeyi alıştıkları yapıları düzeltmeye tercih eder” cümlesiyle başlayan İngiliz yönetmen Ross Ashcroft’un bu son derece ilginç belgeseli, kurgusunu Noam Chomsky gibi düşünürler, Satish Kumar gibi aktivistler, Joseph Stiglitz gibi akademisyenler ve devlet ve bankacılık sisteminin içinde bulunmuş yöneticilerle yapılan söyleşilere dayandırıyor. Filmin isminde geçen ‘dört atlı’ ise şöyle: Borca dayalı bir mali sistem, örgütlü şiddet, eşitsizlik ve yoksulluk... Aynı dört atlının Küresel İnsani Kalkınma Forumu’nda da ana gündem maddesi olduğunu vurgulayarak filmin konusunu kısaca anlatmak istiyorum önce.
\nBelgesel birkaç bölümden oluşuyor. “Dünyada herkesi besleyecek kadar kaynak var ama herkesin hırsını besleyebilecek kadar kaynak yok” olgusunun işlendiği ilk bölümün ardından küresel finansal yapının sorgulandığı ikinci bölüm geliyor. Bir önceki bölümde altı çizilen bireysel açgözlülük olgusunun her şeyi açıklamadığını, sorunun daha sistemik bir sorun olduğunu savunuyor. Bugün devlet nasıl para basma yetkisine sahipse bankalar da borç verme yoluyla para yaratma imkânına sahip. Çünkü dünya üzerinde ‘para’ dediğimiz olgunun yüzde 97’si borç taahhütlerinden ibaret. Bu sistemin kazananları bankaların yarattığı para kaynağına çabuk erişime sahip olanlar, yani büyük şirketler ve bankaların etrafında kümelenmiş zengin sınıflar. Piramidin dibindekiler ise kaybediyor zira yeni yaratılan para onlara gelene kadar değer kaybediyor, alım gücü düşüyor, tekrar borç almak için bankaya gidilmesi gerekiyor ve kendi kendini besleyen acımasız bir döngü oluşuyor.
\nBir diğer bölümde ise algının nasıl bilinçli şekilde değiştirildiği konuşu işleniyor. Finans tiranları fonladıkları üniversiteler, medya kuruluşları ve düşünce örgütleri aracılığıyla beyin yıkıyor. Okullarda öğretilen neoklasik iktisadi kuramlar sayesinde dezenformasyon eğitim sisteminin dokusuna işliyor. Film böylesi bir durumda en önemli silahın farkındalık olduğuna dikkat çekerek sona eriyor ve haliyle önerileri de var dünyaya. Öncelikle vurgulanan şu: Bu sorunların üstesinden gelmek ve bir şeyleri değiştirmek için ilk olarak sorunların kaynağını anlamak gerekli. Anlamanın önemi, erkin sadece para ya da üretim mekanizmalarına sahip olanların değil, bilinç haritalarımızı ve süreçlerimizi etkileyenlerin elinde olduğu gerçeğinde yatıyor.
\nDediğim gibi belgeselde yapılan vurgular, UNDP’nin sonuç bildirgesinde yer alan önerilerin yaşama geçip geçmeyeceğinin anlaşılması açısından gerçekten önemli. Bugün dünyada günde 1.25 doların altında bir para ile ayakta kalmaya çalışan 1.4 milyar insan var. Aynı yerkürede günde 10 trilyon dolar tutarında para ise dolaşımda ve bu rakam dünya GDP’sinin (gayrisafi yurtiçi hasıla) 73.5 kat fazlası. 100 milyon insan bulaşıcı hastalıkların pençesinde. Eşitsizlikler azalacağına giderek yayılıyor. Oxfam raporuna göre G-20 ülkelerinden sadece 4’ü kendi ülkelerindeki eşitsizliği yavaşlatabildi. Üstelik insanlığı hiç de iyi gelişmeler beklemiyor. Dünya Bankası bu yılın başında gelişmekte olan ülkeler için ayrılan finansman kaynaklarında 8.5 milyar dolar düşüş olacağını açıkladı. Forumdaki panellerde finansal sektörün vergilendirilmesinin gerekliliği vurgulandı. Acaba Rio’daki gündemde yer alabilecek mi bu? Merak ediyorum doğrusu. Ya da acaba bir küresel insani kalkınma fonu yaratılabilecek mi?
\nKaygılar ortak… Önemli olan saptanan önerileri yaşama geçirecek iradenin olması. Victor Hugo’nun dediği gibi; “İnsanların yoksun oldukları güç değil, iradedir’’...
\n\n\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı