Vizyon 2050 ve Sürdürülebilirlik...

28 Eylül 2011 Çarşamba
\n\n\n

TÜSİAD önemli bir çalışmaya imza atarak sürdürülebilirlik konusuna odaklanacağını açıkladı ve Vizyon 2050-Türkiyeraporunu yayımladı. Rapor; insani kalkınma, enerji, şehirleşme, kentsel ulaştırma, üretim ve tüketim eğilimleri çerçevesinde 2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiyeye ulaşmaya yönelik öneriler geliştiriyor, Türkiyenin önündeki fırsatlara ve de risklere dikkat çekiyor. Raporda sürdürülebilir kalkınma, insan yaşamının gereksinimleri ile doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurulmasıolarak tanımlanıyor. \n

\n

***\n

\n

Dünyada özellikle de gelişmiş ülkelerde halen var olan tüketim biçimini ve bunu karşılayabilmek için bugüne kadar doğal kaynakların nasıl acımasızca kullanıldığını göz önünde bulunduracak olursak sürdürülebilirliğin hiç de kolay olmayacağını anlarız. Bu yüzden sürdürülebilir kalkınmaekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir planlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşımolarak karşımıza çıkıyor. Cumhuriyet gazetesi toplumda bu konuda farkındalık yaratmak için 3 yıl önce Sürdürülebilir Yaşam dergisini aylık olarak yayımlamaya başladı ve hâlâ kesintisiz olarak sürdürüyor. Dergi bu anlamda Türkiyede günlük bir gazetenin parasız eki olma özelliği ile de bir ilk... Dediğim gibi sürdürülebilir kalkınma her şeyden önce bir zihniyet değişikliğini ve planlı bir bütünsel yaklaşımı gerektiriyor. Zaten TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner de Vizyon 2050 raporunu 2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiyeye ulaşmak amacıyla gerekli adımları tespit etmek ve bu ana gaye çerçevesinde toplum kesimlerinde farkındalık yaratmakolarak açıkladı. Rapor 2050 yılında 100 milyon nüfusa sahip ve nüfusunun yüzde 80inin kentlerde yaşayacağı bir Türkiye öngörüyor. Sosyal ve ekonomik refahını arttırmak için yıllık yüzde 5 - 6 büyümesi gerekmektedir. Bu bağlamda Türkiye, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıyadır. Bir yandan büyümek öte yandan aynı anda kalkınmak için çözüm üretmek zorundadır. Türkiye bu süreçte, enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye, sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve eşzamanlı olarak ekonomik büyümeye odaklanmak zorundadırsaptamasını yapıyor. \n

\n

***\n

\n

Önemli ve mutlaka var olması gereken bir çalışma ama unutmayalım ki iş dünyasının gözlüğü ile hazırlandı. Dolayısı ile işin sosyal ve toplumsal boyutu eksik. Bu yüzden öncelikle sürdürülebilir kalkınmanın tanımını biraz daha genişletmek gerekiyor. Örneğin; İyi yaşam; güçlü, sağlıklı ve adil toplumlar yaratmak; gelecek nesilleri de düşünerek gezegenin sınırlı kaynakları içinde kalabilmek... \n

\n

***\n

\n

Bugüne kadar tüm dünyada büyüme temelli bir ekonomi düzeni oluşturuldu. Ekonomistler yoksulluk, eşitsizlik gibi toplumsal sorunları ortadan kaldırmanın yolunun büyümekten ileri geçtiğini söyleyip durdular. Ama gelinen noktada en gelişmiş ülkelerde bile eşitsizlik 20 yıl öncekinden çok daha fazla. Dünya nüfusunun en yoksul yüzde 20si küresel gelirin sadece yüzde 2sini kazanırken en zengin yüzde 20 aynı pastanın yüzde 74ünü kazanıyor. Büyüme temelli ekonomi gezegenin ekolojik sınırlarını da hayli zorluyor. Eğer ekonomi son 50 yıldaki artış hızıyla büyümeyi sürdürürse 2100 yılında 1950 yılında olduğundan 80 misli daha büyük olacağı söyleniyor. (Prof. Tim Jackson-Naturel Resources Forum). 80 misli daha büyük bir ekonominin gereksinim duyacağı doğal kaynakları ve ortaya çıkartacağı karbondioksit salınımını siz düşünün...\n

\n

Türkiyede de durum farklı değil. TÜİK verilerine göre nüfusun en yoksul yüzde 20si toplam gelirin yüzde 5.6sını kazanırken en zengin yüzde 20lik grup yüzde 47.6sını kazanıyor. Gelir eşitsizliği derecesinde ise OECD ülkeleri arasında en kötü 3 ülke içinde. Gini katsayısına göre yapılan hesaplamaya göre OECD ortalaması 0.31 iken Türkiyenin durumu 0.41; Meksikanın 0.48; Şilinin 0.50.\n

\n

Dolayısıyla belki de yapılması gereken en önemli konu büyüme mantığını yeniden tanımlamak. \n

\n

İngilterede University Of Surreyde Çevresel Stratejiler Merkezi Başkanı Prof. Tim Jacksonın son derece hoş bir çalışması var. Yaşadığımız finansal kriz ekonomilerimizi yeniden inşa etmek için bir fırsatdiyen Jackson, stratejilerin 3 ana tema üzerinden oluşturulması gerektiğinin altını çiziyor: Ekonomik aktivitelerinin çevresel limitlerini belirlemek ve kullanılacak kaynakları sınırlamak; sürdürülebilirlik temelli daha güçlü bir makro-ekonomi oluşturmak; tüketimin tahrip edici ve sürdürülebilir olmayan sosyal mantığını yeniden kurgulamak.\n

\n

Sonuçta yeni bir ekonomik modelin oluşturulması gerektiği ortada. İş dünyası kendi cephesinden bakarak küresel bir yeni yapılanmanın temellerini atıyor. Ancak bunu yaparken sosyal boyutu gündemin tam ortasına oturtmak ise başkalarına düşüyor... \n

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Küresel korku toplumu 20 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları