Öztin Akgüç

Utanç (04.05.2014)

04 Mayıs 2014 Pazar

Ne yöneticiler hakkındaki yolsuzluk söylentileri, tapeler, ne insan hakları ihlali, ne kumpas, komplo olarak nitelendirilen mahkeme kararları, ne yalaka güruhunun insan onuruna yakışmayan davranışları, ne demokrasimizin kalitesizliği, ne basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı açılarından dünyada alt sıralarda bulunmamız ne de tüm övünme ve başarı öykülerine karşı bunca yıl sonra dünya sıralamasında kişi başına gelirde 62’nci, yaşam kalitesi açısından 77’nci sırada olmamız, ne de birtakım oyunlarla ulusal irade gaspı, 23 Nisan 2014 günü çocukların kargatulumba, eziyet edilerek zorla araçlara tıkılmaları kadar utanç vericidir. Ülkeye bu utancı da, hem de çocuklara armağan edilen bir günde yaşatanlar, tarihin çöplüğünde yerlerini almışlardır.
Kişiler kendilerine bazı nitelikler, artamlar (meziyetler) güçler vehmedebilir. Kendilerine hayran olabilir, dünyanın kendi etraflarında döndüğü sanısına kapılabilir, kendilerini dünya lideri olarak hatta Tanrı’nın insanlığa ülkeye bir lütfu, bir inayeti olarak da görebilirler. Son dönemlerde bazı gözlemlere, örneklere bakılarak bu ruhsal durumu ifade için narsisizm sözcüğü sık kullanılmaya başlandı.
Bence kişinin kendinde bazı nitelikler, artamlar görmesinin, büyüklük kuruntusuna kapılmasına eyleme dönüşmediği sürece toplumsal bir zararı yoktur. Toplum açısından asıl tehlikeli olanlar, kişilerde bu tür zaafları, eğilimleri görüp bundan yararlanmanın yollarını arayanlardır. Kimse tek başına diktatör, despot, tiran olamaz. Ancak destekçiler, boyun eğenler, çıkar grubu oluşturanlar, özsaygısı olmayanlar, kişileri bu konumlara getirirler.
Önemli sorun ülkede kişilikli, nitelikli, onurlu insan azlığı, bu tür kişilerin de tersine bir ayrım, negatif seleksiyonla dışlanmalarıdır. Türkiye’de medyada gözlemlenen şöyle özetlenebilir. Tercih nedenleri kişiliksizlik, bilgisizlik, eyyamcılık, yalakalık, tetikçi olarak kullanılmaya yatkın olma... Medyada ağırlıklı olarak bu karakterde kişiler görev alıyor. Yorumcu, konuşmacı olarak davet ediliyor, sesyayar olarak kullanılıyor. Bazıları ne yazık ki akademik unvanlar da taşıyor. Bırakın akademisyenliği, insan olarak utanç verici tutum sergiliyorlar.
Bürokraside de çoğu kez benzer kişiliksizlik, niteliksizlik, bilgisizlik sergileniyor. Görevlerini kamu yararı düşüncesiyle, özveriyle, kişiliklerini koruyarak yapanlardan saygı duyarak özür dilerim. Ama bürokraside de yargı, sivil, asker dahil bürokratların sergilediği tutum gurur verici değil, hatta çoğunlukla yüz kızartıcı. Bürokrat, kamu yararını gözeten, özveriyle düzgün davranan, çalışan kişidir. Bizde ise bürokratların bir bölümü, devletten maaş aldıklarını dahi inkâr edercesine sorumsuzca parti üyesi, kişi hizmetkârı, cemaat - tarikat militanı gibi hareket ediyor.
Ülkede “Alo Fatih” hattı her zaman gerekli de değil. Zaten kimlere Alo denileceği, nasıl sonuç alınacağı da öngörülür. Bazı bürokratlar, yöneticiler, hatta işadamları, lideri(!) Alo zahmetine sokmadan telepati, uzaduyum yoluyla, isteklerini, direktiflerini duyumsayarak hareket ediyor, atamalar yapıyor, işten atıyor, kararlar alıyor, övgüler düzüyor, kızdıracak hareketlerden kaçınıyorlar. Ne yazık ki üniversitelerde de aynı hava esiyor. Zaman zaman üniversitelerden ses çıkmıyor, sesi çıkanların da bir şekilde sesi kısılıyor eleştirileri yapılıyor. Sesin çıkması için bilgi, özgüven, cesaret, topluma saygı gerekir. İtelemeyle bazı sıfatlar almış, belli orunlara atanmış kişilerden ne beklenebilir ki. Zaten sesyayar olarak kullanılanların belli kanallarda sesleri duyuluyor. Özellikle niteliksizlikleri, kişiliksizlikleri nedeniyle, seslerinin duyulmasına izin veriliyor.
Eleştiri konusu yapılması gereken narsisizm değil kişiliksiz, insan onurunu ayakları altına alan yaratıkların davranışlarıdır; topluma zarar veriyorlar, insanlık adına utanç verici sahneler sergiliyorlar.   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump tehlikesine teyakkuz 11 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları