Mursi ve demokrasi algısı

06 Temmuz 2013 Cumartesi

Kötü durumdaki ekonomi onun döneminde daha da kötüye gitti. Suç oranları arttı.
İslami programına öncelik verdi. “İhvan anlayışını” topluma kabul ettirmeye çalıştı.
Mısır’ın nüfusu 2010 seçimlerine göre 81 milyon. 2012’de yapılan seçimlerde kayıtlı 50 milyon seçmen vardı. Bunların 25 milyonu oy kullandı. Muhammed Mursi 13 milyon oy aldı. Rakibi Ahmet Şefik ise 12 milyon oy aldı. Düz bir matematikle Mursi, toplam nüfusun yüzde 17’sinin, kayıtlı seçmenin de yüzde 26’sının oyunu almış oldu.

13 milyon kişinin oyuyla başa geldikten sonra, sandığa gidip ona oy vermeyenlerin ya da sandığa hiç gitmeyenlerin isteklerini dinlemeden, muhalifleri susturarak, onlarla arasındaki tüm iletişim yollarını kapatarak 80 milyonu yönetmeye kalkması onu ve iktidarını Tahrir Meydanı’ndaki sona mahkûm etti.

Ülkede demokrasi tohumları henüz atılmışken bunu değerlendiremeyen bir yönetim anlayışı yüzünden toplumdaki bahar havası kısa sürdü.

30 Haziran’da Kahire’de, iki yıl önce diktatöryal rejimin devrildiği Tahrir Meydanı bu kez ironik bir biçimde toplumun yarısından fazlasının oy kullanmadığı bir seçim aracılığıyla da olsa ilk “seçilmiş” Cumhurbaşkanı Mursi’nin istifa etmesi için haykıran milyonlarla doldu.
Diğer yanda ise Mursi’ye sahip çıkanlar da Rabiatü’l Adeviyye Meydanı’nda toplandı.
Kendilerini “Tamarud” yani “isyankârlar” diye isimlendiren göstericiler Mursi’nin istifası için 22 milyon imza topladıklarını iddia ettiler; bu rakam seçimlerde Mursi’ye verilen oyun neredeyse iki katıydı.

Ve Mısır’ın kısa süren demokrasi baharı postal sesleriyle sona erdi.
Ülkenin demokratik yöntemlerle seçilen ilk liderinin iktidarlık devri kısa sürdü.
“Mursi’nin bu şekilde uzaklaştırması, Ortadoğu’da siyasal İslamın büyüsünü bozmuş, yükselişini engellemiştir diyebiliriz.”
Tüm bunlarla birlikte;
Ülkesinde kendisine oy vermeyen halk kesiminin istek ve hassasiyetlerini kulak ardı etmenin, onların varlığını hiçe saymanın tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabileceği;
Demokratik gibi görünen arızalı seçim sistemleri ve oy sayımlarıyla başa gelen bir yönetimin toplumsal yaşamda yarattığı aksaklıkların ve boşlukların, iktidarlığı süresince devam ettirdiği antidemokratik uygulamaların, “her istediğimi yaparım” anlayışının en nihayetinde halkı nasıl sokağa dökerek büyük, demokrasi dışı adımları doğurabildiği bir kez daha gözler önüne serildi.

Unutmamak Boynumuzun Borcu

Dinin ve dini hassasiyetlerin nefret ve şiddet için kullanıldığı yerde insanlık olmaz. Sivas katliamı yakın tarihimizde bu gerçeğin tüm ağırlığıyla yaşandığı sayısız acı örnekten bir tanesiydi.

20. yıldönümünde üst düzey yetkililerden, bakanlardan kaç tanesi çıkıp olayları kınayan bir konuşma yaptı… Tıpkı Çorum gibi, Maraş gibi, Başbağlar gibi tarihimizde işlenen tüm utanç verici insanlık suçları gibi, Madımak katliamını da lanetleyebildi?

Gerçek adalet namına, hak namına, insanlık namına unutmamaya mecbur olduğumuz bu acı olayı kaçımız içimiz ezilerek hatırladık?

Her ne yönden gelirse gelsin zulme, tüm samimiyetiyle “ama”sız, “lakin”siz zulümdür diyebilenler, kaç kişiydik?

Ne olursa olsun bu coğrafyada dinini, inancını, kökenini, cinsiyetini bir üstünlük ya da bir “ötekine nefret” aracı yapmadan asırlar boyu yaşayabilmiş insanlar olduğuna inancımızı yitirmeyelim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları