Şahin Aybek

Cumhuriyet Kazanımlarını Yok Etmede Eğitim ve Öğretim Programları Nasıl Kullanılıyor

13 Ocak 2022 Perşembe

“Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim programlarının en önemli görevi “Demokrat insanlar yetiştirmektir”. Kurtarıcı ve kurucularına iki ayyaş diyen başka bir ülke yöneticisi var mıdır? Bu yöneticileri kim nerede, hangi eğitim sisteminde yetiştirmiştir? AKP 2002’de iktidara geldiğinde MEB’de istihdam edilen alanında uzmanlaşmış, üniversitelerle ortak çalışma becerisi geliştirmiş uzman kadroyu görevlerinden uzaklaştırarak liyakatsiz, partili ve “Hizmet Vakfı” görevlisi kişilerle çalışmıştır.”

“Cumhuriyet’in ülkeye kazandırdığı bütün değerleri yok etmeye ve yerine Ortaçağ değerlerini öğretmeye çalışmaktadır. Bugün Türk Eğitim Sistemi’nde uygulanan Eğitim programları, ulusal, bilimsel ve laik değildir ve öğrenciye zarar veren özelliktedir.”

Eğitimin en önemli unsurlarından biri olan öğretim programları son yirmi yılda defalarca değiştirildi. Bu değişimlerle gerçekte ne amaçlandı? Öğretim programı nedir ve neden bu kadar önemlidir? Öğretim programları ve Cumhuriyet kazanımları son yirmi yılda ne hale getirildi? Bunlar gibi önemli soruları bu hafta önemli konuklarım ile konuşuyorum. Bugünkü konuğumuz Ankara Üniversitesi emekli öğretim üyesi F. Dilek GÖZÜTOK…

Sayın hocam, Türkiye’de “Eğitim Programları”nın kurucularından biri olan Prof. Dr. Merhum Fatma Varış danışmanlığında doktora yapmış, Varış hoca emekli oluncaya kadar Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde birlikte hizmet vermiş bir hocamızsınız. Bizler Eğitim Fakültesinde öğrenim görürken ve meslek yaşamımızda Türkiye’de Program Geliştirmenin kurucuları Prof. Varış’ın, merhum Prof. Dr. Selahattin Ertürk’ün eserlerinden, daha sonraları onların yetiştirdikleri hocalarımızın kitaplarından ve öğretim hizmetlerinden yararlandık.

Bugün eğitim programların/eğitim kurumlarının çıktılarına bakarak eğitim sisteminde birçok kavramla birlikte Eğitim Programları kavramının da gerçek bilimsel anlamında kullanılmadığı, Eğitim Programlarının bilim alanının ilkelerine ve yöntemlerine göre hazırlanmadığı/geliştirilmediği söylenebilir mi? 

Yaşamınızın 50 yılını öğretmen olma, öğretmen yetiştirme, “Program Geliştirme Bilim Alanını”  lisans ve lisansüstü düzeyde öğretmeye çalışarak, yüksek lisans/doktora tezleri yönetme ve Program Geliştirme araştırmaları yaparak değerlendiren bir öğretim üyesi olarak “Eğitim Programları” konusunda bilgilerimizi yeniler misiniz? 

Eğitim programı, okulun/eğitim kurumunun kılavuzluğu altında eğitim sürecindeki bireyin/çocuğun tüm öğrenim deneyimleri olarak edinilen yaşantılar, ya da okulun öğretim programında yer alan dersler, etkinlik ve rehberlik programlarının tamamıdır. Eğitim programları, uygulandığı ülkenin yetiştirmeyi planladığı insanların özelliklerini, bu özellikleri nasıl kazandıracağını ve hangi yöntemlerle değerlendireceğini ve geliştireceğini tanımlar. Bu özellikleri ülkenin en uç bölgelerindeki bireylere taşıma görevi üstlenir. Bu görevi ile ülke bütünlüğünü koruma sorumluluğunu da yerine getirir. Her ülke bilimsel yöntemlerle hazırladığı, uyguladığı ve geliştirdiği eğitim programları ile kendi ulusal hedeflerine ulaştıracak, ülkenin gelişmişlik düzeyini yükseltecek insanları yetiştirmelidir. Uyguladığı politik sistemi geliştirerek yaşatacak bireyleri eğitim programları ile yetiştiremeyen ülkeler hedefledikleri ve uyguladıkları yönetim biçimlerinden vazgeçmek zorunda kalırlar. Başka bir deyişle eğitim programlarının bireyin gereksinimlerini ve toplumun gereksinimlerini karşılama sorumluluğunun yanı sıra ülkenin politik hedeflerini gerçekleştirme rolü de çok önemlidir. 

Hocam “Eğitime politika karışmamalı” diye yaygın bir söylem var. Oysa siz eğitimin politik görevi olduğunu vurguluyorsunuz. Biraz açıklar mısınız?

Eğitimin politikadan uzak olması gerekir iddiası doğru değildir. Eğitim ve politika ilişkisi Aristo’ya kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğu gibi evrenseldir de. Tarihte üstün başarı göstermiş güçlü ülkeler yöneticilerine nitelikli eğitim vererek bunu sağlamışlardır. (Bugün Türkiye Cumhuriyetinin üst yönetim kadrolarının diploması tartışmalı, farklı alanlarda eğitim aldığı (!) belirtilen kişilerin liyakat ölçütü dikkate alınmadan eş, dost, yandaş, arkadaş, akraba, belli bazı örgütlere ait olma,  bazı bilimdışı eğitim veren kurumlardan mezun olma, çalınan sorularla üniversitelere yerleştirilip mezun olur olmaz önemli görevlere getirilme, bazı cemaat ya da benzeri kuruluşların dershanelerinde yetiştirilip bazı batı ülkelerinin anlaşmalı üniversitelerinde kariyer yapma vb.lerinin öne çıkmasının sonucunda uluslararası ölçütlere göre yapılan tüm değerlendirmelerde sonlarda olmamızın en önemli nedenleridir.) 

Eğitim kavramının kendisi ve eğitim programları kavramı her ülkenin yetiştireceği insan özelliklerini tanımlamasıyla politik kavramlardır. Her ülke, yönetim biçimlerinden hangisi ile ülkeyi yönetmeyi hedeflediyse o yönetim biçimini geliştirerek yaşatacak bireyleri eğitim sistemi, eğitim programları ile yetiştirmelidir. Bunu yapamayan ülkeler hedeflerinden vazgeçmek zorunda kalırlar. “Fikri hür, vicdani hür, irfanı hür bireyler yetiştirmeyi, muasır medeniyetlerin üzerine çıkmayı” hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim programlarının en önemli görevi “Demokrat insanlar yetiştirmektir”. MEB’in merkezden hazırladığı eğitim programlarının bunu hedeflemesi ve gerçekleştirmesi beklenirken sistemin yetiştirdiği bireylere bakarak bu konuda Türk Eğitim Sisteminin başarısı sorgulanmalıdır. Kurtarıcı ve kurucularına iki ayyaş diyen başka bir ülke yöneticisi var mıdır? Bu yöneticileri kim nerede, hangi eğitim sisteminde yetiştirmiştir?

Hocam, yeniden Eğitim Programları ve program geliştirme konularına dönelim mi?

 “Eğitim Programları ve Öğretim” başlığı ile Eğitimde Program Geliştirme bilim alanı dünyada yüzyıllardır gelişmekte olan “Eğitim Bilimleri” nin alt bilim alanıdır. Program geliştirme, eğitim programının kapsadığı amaçların kapsamlı ve etkin bir biçimde gerçekleştirilebilmesi için yararlanılan temelleri, ilkeleri, kuramları, modelleri ve etkinlikleri uygulamalı olarak ele alan bilimsel araştırma sürecidir. Zaman ilerlerken dünyada toplumların sorunları, değerleri, var olan meslekler ve iş alanları, bilim, teknik, teknoloji, çevre, doğa, yaşam koşulları, üretim süreçleri, bireylerin beklentileri, ilgileri, fiziksel ve sosyal özellikleri, gereksinimleri, bireysel farklılıkları, yaşam biçimleri hızla değişmektedir. Bu ve buna benzer değişmeler, dönüşümler eğitim programlarının bu değişmelere paralel olarak sürekli, hatta bir vagon gibi geleceğe kılavuzluk edecek biçimde geliştirilmesini gerektirir. Eğitim programlarını, bu programların uygulandığı eğitim kurumlarını geliştiremeyen ülkeler bilimde, teknik ve teknolojide, sanatta, sporda ve daha birçok alanda yapılan uluslararası değerlendirmelerde sonlarda yer alır.

Hocam biraz da tarihçeye bakabilir miyiz?

İnsan, ilk çağlardan beri çeşitli deneyimlerle edindiği birikimlerini birbirlerine ve özellikle de çocuklara nasıl öğreteceği konusunda kafa yormuş ve kendince yöntemler geliştirmiştir. O günkü birikimlerine ve inançlarına göre kimileri çocukların içinde şeytan olduğuna ve çocukları döverek şeytanın çocukların içinden çıkarılacağına inanmış, kimileri bir şey öğrenmeleri için onları falakaya yatırmıştır. 17-18. yy’a gelirken dünyanın birçok ülkesinde özellikle ABD ve Avrupa’da çocukların farklı özelliklere sahip olduğunu fark eden fizyoloji, psikoloji, sosyoloji alanlarında çalışan, çocuğun gelişim özelliklerini inceleyen düşünürler denemeler yapacakları okullar açmış, eğitim çiftlikleri kurmuş, gözlemler yapmış, kendi çocuklarını incelemiş, kitaplar yazmış ve ürettikleri bilgileri paylaşmışlardır. Bu çalışmaların Eğitimde Program Geliştirmenin kaynağını oluşturduğu söylenebilir. Örn: Pestalozzi açtığı okulda çocukların gelişim özelliklerini inceleyerek öğretimde keşfetme, bulma, ispatlama yöntemlerini geliştirmiş, derslerde araç, gereç ve çeşitli materyaller kullanmıştır. Selânik’de Şemsi Efendi, Pestalozzi’nin 1800’lerde yaptığı bu yeniliklerden öğrendiklerini açtığı, 1887’de Mustafa’nın da okuduğu, okula gelen Mustafa adındaki müfettişin matematik sorularını başarıyla yanıtlaması üzerine kendisine Kemal adını verdiği Şemsi Efendi Okulunda uygulamıştır. O yıllarda Selânik’de Terakki Mektebi ve Feyziye Mektebi de açılmış, Osmanlı Selanik’i kaybedince okullar İstanbul’a taşınmıştır.  

Hocam Osmanlı’da durum nasıl?

Osmanlı’da Meşrutiyetle birlikte eğitim konusuna önem verilmekle birlikte uzun yıllar okullarda hangi derslerin okutulacağının, her derste hangi konuların öğretileceğinin madde madde sıralandığı ve adına “Müfredat” denen Arapça anlamı da zaten liste olan metinler kullanılmış, konu ve ders ekleyip çıkararak değişiklikler yapılagelmiştir. 1846 Mekâtib-i Umumiye Nezareti’nin kurulmasıyla, 1876’da ders çeşidi, ders saati, okul yılı gibi değişiklikler yapılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmadan, Kurtuluş Savaşı sürerken 15 Temmuz 1921’de Mustafa Kemal, savaş meydanından gelerek Maarif Kongresi’ni yönetmiş ve Türk Eğitim Sisteminin temellerini atmıştır. Cumhuriyetin ilk 15 yılında Kemalist Eğitim anlayışıyla devrimler yapılmış ve büyük adımlarla ülke dönüştürülmüştür. Türk Eğitim sisteminde 1924’den başlayarak hazırlanan ve uygulanan bütün  eğitim programlarında  milli, manevî, ahlâkî, kültürel ve sosyal değerler yer almış, programlar aracılığı ile bireyin, toplumun ve ülkenin gereksinimlerinin karşılanması amaçlanmıştır. Toplumu oluşturan bireyler vatandaşa dönüştürülmeye çalışılmıştır. O günlerin koşullarına göre bilinen bilimsel yöntemlerle geliştirilen, bilimi temel almaya çabalayan 1926, 1936, 1948, 1968, 1998, 2000 programları, Köy Enstitüsü programları Yüksek Öğretmen Okulları ve yaygın eğitim programları ile yurttaşlara ulusal değerler kazandırılması hedeflenmiştir.

Atatürk’ün ölümünden sonra da eğitim atılımları sürmüş müdür?

Yapılmakta olan eğitim atılımları Atatürk’ün ölümünden sonra yavaşlatılmış, bazı çağdaş atılımlar frenlenmiştir. Atatürk’ün yaptırdığı araştırma ile yazılan “Türk Tarihinin Ana Hatları” kitabına dayalı olarak 1931’de yazdırılan Lise 1-2-3-4. Sınıflarda, Köy Enstitülerinde, öğretmen okullarında ve yaygın eğitimde okutulan Tarih kitaplarının yerine 1941’de tarih bilgisi olduğu iddia edilen kitaplar yazdırılmıştır. Çok partili hayata geçildiğinde Kemalist hareketler henüz amaçlarına ulaşma yolundayken ülke yönetimine gelen iktidarın gücüyle, din istismarı da yapılarak devrimlerin önüne engeller çıkarılmış, Köy Enstitüleri, Halk Evleri, Öğretmen okullarının bazı bölümleri peyderpey kapatılmıştır. 

1960’dan sonra bazı iyileştirmeler yapılmıştır. Eğitim alanında yurt dışında doktora yapan bilim insanlarının Hacettepe Üniversitesinde Mezuniyet Sonrası Eğitim Fakültesi (MESEF), Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesinde, Eğitimde Program Geliştirme Bölümleri kurulmuştur. Lisans, yüksek lisans ve doktora yapan mezunlar çeşitli bakanlıkların eğitim birimlerinde, özel sektörde ve MEB’de Program Geliştirme alanında hizmet vermişlerdir.

Üniversiteler Eğitimde Program Geliştirme alanında akademik çalışmalar yapmış, dönem dönem MEB’in yaptığı Program Geliştirme Projelerine rehberlik etmiştir, Bu çalışmaların bazılarının Dünya standardında (Modern Fen Programları Projesi) çok başarılı uygulamalı örnekler olmasına karşın Türk Eğitim Sisteminde, Eğitimde Program Geliştirme çalışmalarının çok yeterli olarak yürütüldüğü, MEB’in buna izin verdiği ve yeterli kaynak sağladığı söylenemez. Ülkeyi yönetenlerin bilime aykırı talepleri, Tevhid-i Tedrisat’a (Öğretim Birliği Yasasına) ve 1973’de kabul edilen Türk Milli Eğitiminin Amaçlarının ve İlkelerinin belirlendiği “Temel Eğitim Yasası”na aykırı uygulamaları, 1980 öncesi yaşanan çatışmalar eğitim kurumlarına da yansımıştır. Temel Eğitim Yasa’sında belirtilen Türk Milli Eğitiminin “Laiklik” ilkesine aykırı olarak 1980 askeri darbesinin ardından 1982 Anayasasına örgün eğitime zorunlu din derslerinin konması, “Bilimsellik” ilkesine uymaya çalışan Türk Eğitim Sisteminin yapısını dönüştürmüştür. Devletin resmi okullarında bir dinin bir mezhebinin zorunlu olarak okutuluyor olması 2000’li yıllarda “Evrim Kuramı”nın öğretim programlarından kaldırılmasına kadar giden bilim dışılığı getirmiştir. 

Hocam AKP 2002’de iktidara geldikten sonra bu konuda neler oluyor?

AKP 2002’de iktidara geldiğinde MEB’de istihdam edilen alanında uzmanlaşmış, üniversitelerle ortak çalışma becerisi geliştirmiş uzman kadroyu görevlerinden uzaklaştırarak liyakatsiz, partili ve “Hizmet Vakfı” görevlisi kişilerle çalışmıştır. Zaten 1980 askeri darbesinden sonra eğitimde Türk-İslam sentezi, Yeşil Kuşak Projesi çalışmaları, çeşitli cemaatlerin yetiştirdikleri elemanların Devlet kadrolarına yerleştirildiği gözlemleniyordu. Emperyalist ülke temsilcilerinin de katılımı ile vatan, ulus kavramlarının ve Atatürk’ün çıkarıldığı, çeviri 2005 1-5.sınıf programları bilimsel program geliştirme ilkelerine uyulmadan yazılmış ve uygulanmıştır. 2009’da Danıştay tarafından iptal edilen bu program birkaç cümle eklenerek yeniden kabul edilmiştir.

Bu dönüşüm AKP iktidarını tatmin etmemiş 2012’de, TBMM’ye birilerinin teklifi ile 4+4+4 yapılanması kabul edilmiştir. Bu yapılanma ile Temel Eğitim Yasasının bütün ilkeleri ve eğitim bilimlerinin, gelişim psikolojisinin bütün doğruları çiğnenmiştir. Örn: 5 yaşında zorunlu olarak ilkokula başlatma, el yazısı ve harfle, E harfiyle başlama, 4.sınıftan sonra kesinti yaparak 1 yıl Kur’an Kursuna gitme, İmam Hatip ortaokullarının açılması. Uygulanmakta olan eğitim programları bilimsel yöntemlerle değerlendirilmeden 2015’de, 2016’da, 2017-2018’de öğretim programları parça parça değiştirilmiştir. Aynı zamanda eğitim sisteminin yapısı da (bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından)  nitelikli okul, niteliksiz okul olarak sınıflanmış, başka hiçbir yetkinliklerine bakılmadan öğrenciler çoktan seçmeli testlerde aldıkları puanlara göre okullara yerleştirilmiştir.

Hocam 2017 Öğretim Programına göre yazılan kitapları nasıl değerlendiriyorsunuz?

2017 Öğretim Programı ve bu programa göre yazılan içinde yanlışlar olan kitaplar, Cumhuriyet’in ülkeye kazandırdığı bütün değerleri yok etmeye ve yerine Ortaçağ değerlerini öğretmeye çalışmaktadır. Bugün uygulanmakta olan eğitim programlarıyla sorgulamayan, eleştirmeyen, bilimsel düşünemeyen, biat eden Cumhuriyet düşmanı bireyler yetiştirilebilir. İçinde bilimsel yanlışlar, PKK övgüsü, FETÖ’nün “Türkçe Olimpiyatları”,  yanlış dini bilgiler ve örtük iletiler bulunan kitaplar özel kuruluşlara, çeşitli vakıflara, “Değerler Eğitimi Programı” da “Hizmet Vakfı”na yazdırılmıştır.

Öğretim programlarının ve ders kitaplarının yanlışlarına karşın, sayıları gittikçe azalmakta olan Cumhuriyet öğretmenleri öğrencilerini özveriyle yetiştirmeye çalışmaktadır. MEB, hazırladığı öğretim programları ile belirlediği ortaçağ insanını Cumhuriyet öğretmenleri ile yetiştiremeyeceği endişesiyle Hizmet Vakfı, Ensar Vakfı, Birlik Vakfı, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ve İlim Yayma Cemiyeti gibi çeşitli dinî kuruluşlarla eğitim anlaşmaları yapmış ve böylece amacına ulaşmayı garantiye almak istemiştir.

Bugün Türk Eğitim Sistemi’nde uygulanan Eğitim programları çağın koşullarına uygun mu?

Bugün Türk Eğitim Sistemi’nde uygulanan Eğitim programları, ulusal, bilimsel ve laik değildir ve öğrenciye zarar veren özelliktedir. Evrim kuramını reddeden, tarihi, Türkçeyi ve diğer bilim alanlarını, hatta dini bile yanlış öğretmeyi hedefleyen bu programlar ve uzantısı kitaplar öğrencinin düşünme yetisini köreltmektedir.  Altı yaşından 18 yaşına kadar öğretim sistemi içinde olan geleceğin erişkinlerine, 12 yıl içinde yapılan, her biri yenilikler getirdiği iddia edilen bu değişiklikler ihmaldir, istismardır, çocuklara uygulanan zihinsel şiddettir. Bu gün örgün eğitim yaşındaki 2 milyon çocuk açık ortaokul ve açık liseye kayıtlıdır. Zorunlu eğitim kavramı ile açık okul kavramı çelişir. Bu çocukların kimi çırak, kimi çocuk yaşta evlendirilmiş, kimi kötü koşullarda çalıştırılmaktadır. 

Binlerce çocuğun cemaatlerin elinde olduğu araştırmalarla belirlenmiş, uğradıkları şiddet ve istismar haberleri basında yer almaktadır. Özellikle yoksul aile çocukları istekleri dışında sayıları her gün arttırılan İmam Hatip Okullarına kaydedilmektedir. Meslek liseleri ve İmam Hatip okullarına gitmek istemeyen ekonomik durumu yeterli olan ailelerin çocukları özel okullara yönelmektedir. Devlet kamu kurumlarını desteklemek yerine zaman zaman kimileri cemaatler ait olan özel okulları ekonomik olarak desteklemektedir. 3-6 yaşındaki çocukların yalnızca %39’u okulöncesi eğitime katılabiliyor, bunların yarıdan fazlası da özel eğitim kurumlarında ya da cemaat okullarındadır. MEB 20. Milli Eğitim Şûrasında okul öncesi eğitimde Din dersleri okutulmasını oyladı ve kabul etti. Eğitim alanında yetkinliği tartışma konusu olan Milli Eğitim Bakanı da “Şûrada alınan kararların takipçisi olacağım” dedi.

Hocam, bu durumun iyileştirilmesi konusunda neler önerirsiniz?

Önerilerimi Atatürk İlke ve devrimlerine inanan ve bunları gerçekleştirmeyi hedefleyen, eğitimin temeline bilimi yerleştiren bir iktidar ancak başarabilir.

MEB merkez örgütünde bilimsel ölçütlere uygun olarak kurulan Program Geliştirme Dairesi/Merkezi, Program Geliştirme bilim alanının ilkeleri doğrultusunda alan uzmanları ile birlikte mevcut programları, Cumhuriyetin ilk yıllarının programlarını değerlendirmeli, eğitim alanında öne çıkmış ülkelerin programlarını incelemeli, ihtiyaç analizleri yapmalı, bu konuda yapılmış araştırmaları incelemeli, Temel Eğitim Yasası’nın amaçlarına ve ilkelerine uygun taslak programlar ve programlara uygun çağdaş öğretim materyalleri oluşturmalı, denemeli, değerlendirmeli, değerlendirme sonuçlarını programlara yansıtmalı ve yaygınlaştırmalıdır. Türkiye’nin eğitilmiş insan gücü, bu çalışmaları yapacak yetkinliktedir.

Bugün Türkiye’deki üniversitelerde “Program Geliştirme” alanında 30’dan fazla profesör (uzmanlık alanı program geliştirme olmayıp program geliştirme kadrolarına yerleştirenleri kastetmiyorum), bir o kadar doçent, dünyada yapılan program geliştirme çalışmaları ve Türkiye’deki program değişiklikleri, bu değişikliklerin etkileri hakkında araştırmalar yaparak/yüksek lisans ve doktora tezleri yöneterek hizmet vermektedirler.

Türkiye yeniden Kemalist felsefeyle, Kemalist ilkelere uygun olarak hazırlanan çağdaş eğitim programlarına kavuşturulmalıdır.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları