Allah İçin Sevdiği

13 Haziran 2013 Perşembe
Milyonların Gözlerinden\tGaz Bombalarıyla Öptüler...
\n

\n

İtiraf ediyorum, 47 yıllık sokağın sesini dinlemiş olma birikimimle, valimizin kuş sesleri ile başlayan sıcak mesajlarının arkasından sadece Başbakanımızı çok fazla rahatsız etmiş marjinallerin en çok Taksim afişlerinin temizlenmesinin hedef alındığı yeminlerine, polis operasyonun Gezi Parkı’nın pasif direnişçilerini hedef almayacağı sözlerine, ilk saatlerdeki gelişmeleri inanarak izledim. Gözlemleyebildiklerimden senaryolar bile ürettim...
Bir gece öncesinde meydandan ayrılırken Başbakan’ın üslubundan neredeyse emin olduğum operasyon beklentisi ile, direnişçileri, işleyen trafiği içinde yüz binlerin hareketlerini, toplanma, nöbete kalış, güvenlik önlemleri, davranış kalıpları, yerleşimleriyle, meydanı, polis operasyonlarının olabilecek yöntemlerini ayrıntıları ile, elbet akıl-mantık çerçevesinde kafamdan geçirmiştim... Marjinalleri, direnen, polise molotof, taş atan marjinallerin hedef aldığı polis, valinin özel açıklamaları ile duyurulan basınçlı su, gaz bombalı operasyonların ilk görüntüleri inandırıcı da gelmişti... Eylemin asıl sahipleri pasif direnişçiler ağırlıklı parkın gerisinde, direnebilecekler Taksim Meydanı’na sarkmış, Harbiye’ye açılan inşaat yolunun çukurları çok da elverişli olduğundan, valinin açıklamalarındaki bir avuç provokatör örgüt, marjinal direnişçilerin o alandan çatışma üretmeleri çok doğaldı...
Saatler süren gaz, basınçlı su bombardımanında bir avuç provokatörün eylemlerine son verilememesi akla mantığa uygun düşmüyordu. Üstüne üstlük Gezi Parkı direnişçilerinin asıl sahipleri polise alabildiğince destek vermiş, provokatif eylemlere son verilmesi yolunda seferber olmuşlardı... Saatler sonra içimize kurt düşüren dünya medyası haberleri oldu... Ancak o zaman provokasyon bir avuç eylemcinin direnişine son verilememesinin sorgulaması gündeme geldi. Polis provokatörlerin örgüt adresleri, tutuklananları, eylemlerinin sona erdirilmesi yolunda dişe dokunur açıklamalar yapmadığı gibi, göz önündeki molotof, taşlı bir avuç saldırgana, yumuşak basınçlı su müdahalesi gerçekten de dünya medyasının uyarısı ile bizlerin de dikkatini çeker oldu...

\n

***

\n

Sonrası bitmeyen gaz, basınçlı su kullanımında her yerden destek için gelen grupların devreye girmesi ile öğleden sonraya sarkan, akşam saatlerine kadar süren çatışmalar yaşandı. Polis, Taksim Meydanı tüm bağlantı yollarında bildik orantısız güç kullanımında ortalığı toza dumana katmıştı... Öğleden sonrasının gelişmelerini sokaktan izlemek, donanımsız olan insanlar için dayanabilir olmaktan çıktığından, karşıdaki otellere sığınarak olarak birazı ile camdan, çoğunlukla otel televizyonlarından izlemek gibi garabet tablo ortaya çıkmıştı..
Saatler ilerledikçe, Taksim direnişlerinin karakteristiğine dönüşen orantısız güç kullanımı, çaresizlik katlandıkça, sosyal medya ağları ile dayanışmanın sonucu, kendilerinin deyimi ile zorla Parka yapışmış keneye dönüştürülmüş hallerini ürünü, akşam saatlerinde kalabalıkların katlanması kaçınılmaz tablosu yaşandı... Polisin gaz dumanı arasından çok da izleyemediğimiz operasyonlarında gözle görülen azalma, hem parkın içinde hem de Taksim Meydanı’nda kalabalıkların katlanması ile orantılı gelişti. Gaz dumanı sokağa çıkılabilecek ölçeklerde azaldığında yeni katılanlarla durumu izlemek üzere meydanda, parkta turlamaya başlamıştık... Akşamüstü saatlerinde parkın içi, Taksim meydanı yine dolmuş, giderek rahat nefes alır olmuştuk... Coşkulu kalabalık grupların sloganlı yürüyüş, gelişleri ile akşamüstlerinin geleneksel moral dopingi saatlerine gelinmiş,
“En azından gece yarısından sonraya, işten sonra gelip işe gitmek üzere evlerine döneceklerin çekilmesine kadar rahat nefes alınacağı yargısı,umut olarak yüzlerde, dillerde güç kazanıyordu ki...”
Saatler sekize yaklaşırken hem Taksim Meydanı hem de park içindekileri hedef alan dehşet bir operasyon başlatıldı... Taksim’e yeni gelenleri görebilmek üzere parkın çıkışı üzerinde yüksek bir noktada yakalanmıştım... Kaçmaya kalkışanlar için çok riskli bir noktada, iki yanlı operasyonu gözlemleyebilmek gibi bir şans da söz konusuydu... TMMOB masasından bir genç gözlerime koruyucu ilaç sürdü. Maskeyi, gündüz gazının dozuna dayanamadığım için almıştım. Bir başka genç kaçarken bir seyyar satıcının düşürdüğü gözlük torbasının içindekileri hemen çevresindekilerle paylaştı... Yine de çok uzaktan atışa ayarlı, parkın ortasına kadar bile uzanabilen gaz bombalarının çevremizdeki patlama şiddeti ürkütücüydü..
Sayısız görme kaybı, bitkisel yaşamı getiren travma çarpmalarının korkusunda, bulduğum bir plastik sandalyeyi kafama kask yapmış hedef olmayı azaltmaya yönelik direk dibine yapışmıştım... Üzerimden yüksekten uçup çocuk parkının olduğu çukurdaki çadırların üzerine düşen ve yakan bombaları, çadırlar içine sığınmış çığlıkla dışarı çıkan gençleri kıpırtısız seyrediyordum. Benim gibi korunamamış
, “boğuluyorum, su” diye çığlık atan çevremdekilere yakınımdaki masa üzerinde olduğunu bildiğim su şişelerini alıp yardım edecek halim de yoktu. Gaz bombaları aralıksız yakın çevremde patlıyordu. Parkın arkalarında kalan ilkyardım çadırından, acil doktor çağrısı anonsları arasında, her yandan yükselen yardım çığlıklarını duyuyor, taşınan yaralıları görüyordum... Gezi Parkı’ndaki direnişçiler, polise yönelik en küçük bir şiddet tepkisini bu koşullarda bile vermediler...
Gaz bombaları atışı iğne atılmaz alanda soluklandığında Sular İdaresi’nin arkasındaki bir kafeye kadar kaçıp sığınabildim... Kalabalıklar bütün yollardan gazlı, basınçlı sulu operasyonlarla geriye püskürtülüyor, soluk alındığında geri dönüşlerle yine saatler geçiyordu... Şişhane’ye doğru kaçabilmem, bir minibüs bulup atlayarak Çapa’ya varmam gece yarısına yaklaşmıştı. Hastanenin içinde yürüyerek geçerken Taksim’den geldiğim çok anlaşılıyor olmalı ki, hasta yakınları “Taksim’de neler oluyor biz burada gazdan nefes alamıyoruz” diye yakınıyorlardı...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları