Ülkü Tamer

Üç Ölüm

02 Haziran 2012 Cumartesi
\n

\n

Ne haftaydı Üç ölüm arka arkaya…\n

\n

Önce Mehmetin haberi geldi. Mehmet İlkorurun. Semih Poroy aradı Bodrumdan: Mehmeti kaybettik. Biraz sonra toprağa veriyoruz.\n

\n

Çok sevdiğim biriydi Mehmet. Tanıdığımda Bodrumda lise öğrencisiydi. Kültürlü, düzeyli, saygılı bir genç. Milliyet Yayınları ile Çocuk Dergisini yönettiğim dönemde İstanbulda ziyarete geldi beni.\n

\n

Liseyi bitirdim, Ülkü ağabeydedi. İş arıyorum. Tanıdık biri var mı?”\n

\n

Şu anda işe başladındedim.\n

\n

Şaşkınlıkla yüzüme baktı.\n

\n

Bizim kadrodasın artıkdedim. Öteki arkadaşlarla tanıştırdım, masasını gösterdim. Aynı gün de bir röportaj için işe yolladım.\n

\n

Çok kısa sürede kendini kanıtladı Mehmet. Gerçekten cıva gibi, cin gibi, işine, arkadaşlarına saygılı biriydi. Çocuk Dergisinin yazı işleri müdürü yaptım onu. Pırıl pırıl bir yönetici oldu. Ben ayrıldıktan sonra da dergiyi, yayınevini yönetti. Yıllar sonra, sağlık sorunları nedeniyle İstanbuldan ayrıldı, Bodruma yerleşti yine. Yerel yayıncılığa katkılarda bulundu.\n

\n

Son yolculuğuna uğurlayanlardan biri olmak isterdim.\n

\n

Benim için Bodrumda bir şeyler daha eksildi yine.\n

\n

***\n

\n

Sonra Orhan Boran Ne diyebilirim onun için? Zaten yazıldı çizildi. Benim için ilk ve en önemli show-mandi. Düzeyini hiçbir zaman, değil yitirmek, birazcık bile düşürmedi.\n

\n

O da Milliyet Çocuk Dergisini hazırlarken tanıştığım bir sanatçıydı. Telefonla aradım kendisini. Ertesi gün yayınevine geldi.\n

\n

Dergiyi anlattım. Sizi de aramızda görmek istiyoruzdedim.\n

\n

Ne yapabilirim?\n

\n

Yukiyi yazıya dökelim. Serüvenlerini dizi yapalım.\n

\n

Önce karşı koydu. Yukinin sesiyle var olduğunu, yazıya geçirilirse rengini yitireceğinden korktuğunu söyledi.\n

\n

Uzun uzun konuştuk. Sonunda aklı yattı. Dergiyle birlikte Yukinin serüvenleri de başladı.\n

\n

Yıllarca sürdü dizi. Okurların en sevdiği bölümlerden biri oldu.\n

\n

Orhan Boranı Orhan Boran yapan niteliklerin başında onun düzeyliliği, iş sevgisi, beyefendiliği olduğunu zaten biliyordum. Birlikte çalışmamız sırasında bu nitelikler arasında meslek saygısıve verilen sözü tutmanın olduğunu da öğrendim. \n

\n

Hiç unutmuyorum. Haftalık yazılarını salı günleri 11de getirirdi hep. Bir salı sabahı 9’da telefon etti. Bugün yazımı yarım saat geç getirebilir miyim?diye.\n

\n

Yazıları çizileri günlerce beklemeye alışık bir yayıncı için sanki gaipten gelmiş bir telefon!\n

\n

Ne diyebilirim?.. Yeri gerçekten dolmayacak bir boşluk daha.\n

\n

***\n

\n

Çarşamba günü de Rekin Teksoy.\n

\n

Tanışıklığımız neredeyse yarım yüzyıla dayanıyor. İlgiyle okuduğum, yazdıklarından bir şeyler öğrendiğim iki sinema eleştirmeninden biriydi (öteki Atilla Dorsay). Neredeyse her yazısı yeni pencereler açıyordu bana.\n

\n

Yayıncılığım sırasında onunla da birlikte çalıştık. Yazılarıyla, çevirileriyle bize katkıda bulundu. Çok sıkışık bir zamanında her şeyi bir yana bırakıp Amarcord filminin altyazılarını yetiştirdi. \n

\n

O da tanıdığım en düzeyli insanlardan biriydi. Önemli İtalyan klasiklerini dilimize aktardı. Yazılarıyla yol gösterdi. Çok kişi gibi, hak ettiği ilgiyi, saygıyı sağlığında göremedi.\n

\n

Kimi önemli insanları değerlendirmek için ölümlerini mi beklemek gerekiyor acaba?\t

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Notlar... 5 Ocak 2013
Yoksul Köylü 29 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları