Burak Özgüner, hayvan özgürlüğü mücadelesi veren, hayvan sağlıkçı bir aktivist. 2015’te Şırnak’ta devletin katır katliamını durdurması için yapılan basın toplantısında vicdani ret kararını açıkladı.
Vicdani ret, dini, ahlaki, insani, politik ya da felsefi gerekçelere dayanarak savas¸mak ve gerektiğinde öldürmek için kurulan ordularda zorunlu olarak hizmet etmeyi reddetmek anlamına geliyor. Avrupa ülkeleri bas¸ta olmak üzere, demokratik kabul edilen çogˆu ülkede, farklı uygulamalar söz konusu olsa da, vicdani ret temel bir hak olarak kabul ediliyor.
Konya’ya bağlı Akören Kaymakamlığı, bugüne kadar Özgüner’e bakaya olduğu gerekçesi ile toplam üç kez 1486 lira (toplam 4458 lira) para cezası kesti. Cezaları ödemeyi kabul etmeyen Özgüner, vicdani ret hakkının tanınması için 10 Ocak 2018’de Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Mahkeme henüz kararını vermedi ama bir Cumhuriyet Savcısı konu hakkında iddianame hazırladı. İddianamede, Özgüner’in 6 ay 23 gün bakaya kaldığı ve askere sevkini yaptırmadığı belirtilerek, Askeri Ceza Kanunu’na göre bir yıla kadar hapis cezasıyla yargılanması talep ediliyor.
Ancak savcı bununla yetinmemiş; Özgüner hakkında TCK’nin 53. maddesinde düzenlenen güvenlik tedbirlerine de hükmedilmesini istemiş.
İlgili madde şunları yasaklıyor:
Kamu görevliliği ve memuriyet,
Velayet ve vesayet hakları,
Vakıf, dernek, şirket ve siyasi parti yöneticisi veya denetçisi olmak,
Bir meslek kuruluşu iznine tabi meslek ve sanatı icra etmek.
Kendisine ilk para cezası kesildikten sonra itiraz etmiş Özgüner. “Bu itiraz reddedildikten sonra suç duyurusunda bulunulmalıydı. Mevzuata göre sürekli olarak idari para cezası göndermemeleri gerekiyordu. Yapılan hukuksuz bir işlem” diyor.
Dava 25 Haziran’da Konya 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Oraya gidip bakaya değil, vicdani retçi olduğunu, dosyasının AYM’de olduğunu söyleyecek Özgüner.
Bu olay nedeniyle sorulması gerekenler var.
Anayasaya göre din ve vicdan hürriyeti güvence altında değil mi?
Dava AYM’deyse, savcının iddianame hazırlamak için oradan çıkacak sonucu beklemesi gerekmez mi?
Vicdani retçilerin gündelik hayatta maruz bırakıldığı zorluklar nedeniyle mağdur edilmesi adil midir?
Kuzey Kıbrıs’ta bu konuda bir gelişme var. Vicdani ret hakkını tanıyan yasa tasarısı bu yıl parlamentoya geldi. Yasal düzenlemenin gerekçesi açık: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) vicdani ret hakkını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında görmesi ve Avrupa Konseyi’ne üye tüm ülkelerden bu hakkı uygulamasının beklenmesi.
Tasarıda silahlı kuvvetlerde görev yapmak istemeyen Kuzey Kıbrıslılara iki seçenek sunuluyor: Yetenekleri, mesleki becerileri ve öğrenim durumlarına göre orduda sivil bir hizmet yapmak ya da silahlı kuvvetler tarafından kamu yararına kamu kurumlarında görevlendirilmek.
Teklife göre vicdani retçiler, “herhangi bir ayrımcılığa uğramadan ve cezalandırıcı nitelikte olmamak kaydıyla” görev yapacak. Bu, sivil hizmet süresinin askerlik süresiyle aynı olması anlamına geliyor.
Kuzey Kıbrıs Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Cemal Özyiğit, “Ava giden bir genç, av için eline silah alırken, askerlik için elime silah almak istemiyorum ve bu haktan yararlanmak isterim diyemez” diyor. Doğru diyor.
Vicdani sebeplerle askerlik hizmetini reddedenler için alternatif kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi seçeneğini Türkiye’de de konuşmak gerekir.
Burak Özgüner, şiddeti reddeden, insanlar ve hayvanlar için yaşam hakkını savunan bir aktivist. Katır katliamına tanık olduğunda yaşadığı travmaya ek olarak, ona para cezaları vermek ve psikolojik baskı yaşatmak adil değil.
Vicdani ret hakkı
Yazarın Son Yazıları
Yıl 1934...
Hani bazen hayatınızı adadığınız bir mücadelede öyle bir an gelir ve yıllarca yalnızca duvarlara bağırdığınızı düşünürsünüz..
Yaklaşık bir yıldır birçok yazımda uyardığım bir tehlike, DEM Partisi çevresinden ilk kez açık açık dile getirildi.
İçinde yaşadığımız dönemin en berbat özelliklerinden birisi, kavramlara farklı anlamlar yükleyerek insanları kolayca kandırmanın çok yaygınlaşmış olması.
Sonunda bu da oldu.
Cuma günü TBMM’de yapılan İmralı oylamasından sonra bir TV kanalında bir siyasal iletişimcinin konuşmasına rastladım.
Dün gazetemizde Aytunç Ürkmez imzasıyla yayımlanan bir haber...
Tarih 31 Temmuz 2025.
Geçen hafta Uluslararası Hayvan Politikaları Konferansı’na katılmak için ilk kez Marakeş’e gittim.
AKP-MHP koalisyonunun CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na karşı yürüttüğü operasyon...
Yazımın başlığına güzel Türkçemizde birçok düşünce ve duyguyu aynı anda iki sözcükle anlatabilen işlevsel bir deyimi koydum.
Kendisini “demokratik sosyalist ve Müslüman” olarak niteleyen Uganda asıllı 34 yaşındaki Zohran Mamdani’nin New York Belediye başkanlığına seçilmesi hakkındaki bazı yorumlar, birkaç yılda bir yinelemem gereken gerçekleri hatırlattı.
1923 Cumhuriyet Devrimi’ni hedefe koyanlar, 102. yıldönümünde de boş durmadı.
22 Aralık 2024’te Nijerya’dan Tayland’a kaçak olarak götürülmek istenirken İstanbul Havalimanı’nın kargo biriminde travma halinde yavru bir goril bulundu.
Geçen hafta hayatımıza bir casusluk davası girdi ve beş gün önce de Ekrem İmamoğlu, İmamoğlu’nun seçim kampanyası direktörü Necati Özkan ile Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ hakkında tutuklama kararı verildi.
“En hafif rüzgârdan bile korunması lazım gelen yeni doğmuş yavrunun, onu beslediğini söyleyenler tarafından böyle hırpalanması caiz miydi?”
İsrail’in büyük dostu ABD Başkanı Trump, bir süredir kameralar önünde Erdoğan’a övgüler yağdırıyor, buluşurken Beyaz Saray’ın kapısında ayakta bekliyor, “iyi dostuz” diyor, rahat otursun diye sandalyesini tutuyor ve ayrılırken kapıya kadar uğurluyor.
2025 yılında, Cumhuriyet Devrimi’nin 102. yıldönümünde Türkiye’de cumhuriyetçilere düşen önemli görevler var.
Geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaşanan rezalet, ülkenin içine sokulduğu durumun vahametini tam olarak gözler önüne serdi.
Başlıktaki soruyu sormak zorunda kalmamın sayısız nedeni var.
ABD Başkanı Trump, 13 Ekim’de İsrail Parlamentosu’unda ayakta alkışlandığı bir konuşma yaptı.
“Sayın Öcalan, bu son görüşmede çok rahatsız olduğu bir mesele üzerinde durdu.
Cuma günü yazımı şu satırlarla bitirmiştim: 7 Ekim’de TBMM’de yaşanan rezalete seyirci kalan siyasi partiler ve siyasetçiler meşruiyetini kaybetmiştir.
7 Ekim 2025, Türkiye’nin tarihine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde terörist başı Abdullah Öcalan için “Biji serok Apo” yani Türkçesi ile “Önder Apo çok yaşa” anlamına gelen sloganların atıldığı gün olarak geçti.
Ayakta karşıladılar, hayran hayran baktılar, etrafına dizildiler, yanına oturup gülümsediler; toplumdan tepki görünce de seçmenleri suçlayıp tehdit savurdular.
İktidar yandaşı medyanın halini anlatmaya pek gerek yok.
2024 yılının 1 Ekim gününden 2025’in 1 Ekim gününe kadar geçen tam bir yılda Türkiye’de siyasette büyük bir kasırga yaşandı ve zemini sağlam olmayanlar 180 derece savruldu.
Tarih 26 Eylül 2025. Yer Çamlıca Camisi. Cuma namazı sonrasında camide elinde mikrofon birisi konuşuyor...
Erdoğan’ın altı yıl sonra Beyaz Saray’da Trump ile görüşmesi, tarihe skandallarla geçti.
Gazetecilere hapishanelerdeki mahkûmlardan çok sayıda mektup gelir.
New York’ta Concordia Zirvesi’nde bir oturum...
Son birkaç hafta içinde Türkiye’de kültür ve sanat alanındaki baskı iyice arttı.
Kim kime yapıyor bunu?
T24 internet sitesi, üç gün önce Hasan Cemal’in “Özgür Özel Tandoğan’dan haykırıyor, tam bir heyecan fırtınası, gözlerim yaşarıyor!” başlıklı bir yazı yazdığını duyurdu.
"Sosyal medyanın kökü kazınmalı."
Her gazeteci gibi ben de okuyucularımdan çok sayıda ileti alıyorum.
Herkes bir koltuğun peşinde.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne operasyon düzenlenen 19 Mart’tan bu yana iktidarın CHP’ye yönelik baskısını artırması, deyim yerindeyse dört taraftan kuşatmak için yoğun bir çaba harcaması, aynı anda açılım süreci devam ederken bazılarınca çelişkili bulunuyor.
Önce bir gerçeğin altını çizelim...
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bugünlerde çok hareketli, Türkiye’den bölgeye giden gidene...