Aslı Aydıntaşbaş

ABD’yle ilişkiler askeri bir alışveriş

05 Eylül 2016 Pazartesi

Türk-Amerikan ilişkilerinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Barack Obama’nın Çin’deki G-20 zirvesinde bir araya gelmesi, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir faslı işaret ediyor. Bu, ne kamuoyunun sandığı gibi Fethullah Gülen temalı büyük bir kriz, ne de Obama-Erdoğan dostluğunun altın günlerine dönüş anlamına geliyor.
Tam tersine Türk-Amerikan ilişkileri, orijinal formatına, yani NATO’nun kuruluşundan bu yana gördüğümüz karşılıklı çıkar alışverişine dayalı “askeri ve güvenlik” temalı işbirliğine geri dönüyor.
Aşk değil, sevgi değil, bir mantık evliliği bu...
Bu anlamda hem 15 Temmuz darbesi, hem de Ankara’nın Cerablus’a girerek IŞİD’le mücadeleye girmiş olması, ikili ilişkilerde beklenmedik bir ivme yarattı. Nasıl mı? Darbeden hemen sonra Türk hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’yi sorumlu tutması, ilk anda Obama yönetiminde tepkiyle karşılansa da hemen ardından “Türkiye’yi hoş tutma, Türkiye’yi tatmin etme” şeklinde bir reflekse dönüştü. Özellikle de Fethullah Gülen’in iade meselesinin zorluğunu bilen ABD, Ankara’nın “gazını almaya” özel önem vermeye başladı. Bu Amerikan pragmatizmi sayesinde son haftalarda ikili temaslar arttı. Joe Biden gezisi, ABD’nin YPG’nin “Fırat’ın doğusuna çekilmesi” yolundaki açıklamaları, Erdoğan ve Obama’nın darbeden sonra iki kez telefonla görüşmesi ve Çin’den sonra New York’ta buluşacak olmaları bunun işaretleri.
Son dönemde görüştüğüm Amerikalı kaynaklar, 15 Temmuz’da ABD’nin rolü veya Gülen’in iadesi konusunda hükümet cephesinden gelen sert söylemlere karşın ikili ilişkilerin ve karşılıklı alışverişin sekteye uğramadığını söyledi.
Obama yönetimi yetkilileri, ilk günlerdeki kuşkucu tavırlarına karşın artan bir biçimde 15 Temmuz darbe sürecinde Gülenci subayların ve bazı sivillerin rol oynadığı fikrini benimsemiş gözüküyor. Ancak Washington’da darbe sonrası süreçteki insan hakları ihlallerinin varlığı konusunda da kaygılar artmış durumda. Bu iki gerçek arasında ikili ilişkileri rayından çıkarmadan bir denge noktası arıyor.
İkili ilişkilerin yeniden soğuk savaş askeri ve güvenlik alışverişi formatına dönmesine neden olan ikinci unsur, Türkiye’nin Cerablus’a girmesi ve TSK’nin kolları sıvayarak IŞİD’le mücadeleye girmiş olması. Kamuoyunda sanılanın aksine, bu başından beri Washington’ın istediği bir şeydi. Nihayetinde Türkiye, bir NATO ordusu. ABD, başından beri TSK’nin IŞİD’e karşı daha aktif bir rol oynamasını ve kendi sınırını tutmasını istiyordu. Sadece bunu yaparken resmi bir “no-fly zone” yani uçuşa kapalı bölge ilan etmeyi ve Amerikan askerlerini sahaya sürmeyi reddediyordu.
Washington’ın istediği, bu bölgede Türklerin ve Kürtlerin IŞİD’le savaşması; istemediği, bir Türk-Kürt çatışması. Obama yönetimi yetkilileri, bugünlerde Suriye’nin kuzeyinde bir Türk-Kürt ya da Kürt-Arap çatışmasını engellemeye yoğunlaşmış durumda. Hem Kürt tarafına “fazla açıldınız” mesajı veriliyor; hem de Türkiye’ye “Aman Kürtlerle çatışmayın” deniliyor.
Bu çerçevede Obama’nın özel temsilcisi Brett McGurk’un geçen haftaki Ankara gezisi, Türkiye’nin Cerablus operasyonundan “memnuniyetsizlik” ifadesi değil bu operasyonun YPG’yle uyumunu sağlamaya yönelikti. Sahada bir yandan CIA tarafından eğit-donat çerçevesinde eğitilen Sultan Murat Tugayları, diğer yandan Pentagon tarafından donatılan YPG ve SDF güçleri var.
Obama yönetimi, son 4 ayında hem YPG ve TSK’nin IŞİD’e karşı Mınbiç’in sağında, solunda, altında, üstünde mücadele etmesini istiyor, ancak bunu yaparken birbirlerine bulaşmamalarına çalışıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları