Özgür Mumcu

Arslan’ın selamı

09 Eylül 2017 Cumartesi

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın 30 Ağustos resepsiyonunda cumhurbaşkanı önünde eğilip eğilmediği bir hayli konuşuldu. Tartışmalı bir ofsayt pozisyonu incelenir gibi video kayıtları ağır çekimde izlendi. Gönyelerle, pergellerle açı hesabına girildi. Sayın Arslan eğildiğini reddetti. İktidara yakın yazarlar meseleyi “imam hatip mezunu taşralı bir gencin mahcubiyeti” diye açıklamaya gayret etti.
Adalet yok olunca, işte böyle baş selamlarının açısında hukuku aramaya çalışıyoruz. Sayın Arslan’ın fiziken eğilip eğilmemesi çok da önemli değil. Asıl önemli olan bir hâkimin, insan haklarına dayanan hukuk devletinin korunması, mülkün temeli olan adaletin sağlanması konularında iktidarın önünde eğilip eğilmemesidir. Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı, mahkemenin diğer üyeleriyle beraber bu konularda çoktan eğilmiş durumdadır. Bunu anlamak için de fotoğraf karelerine ya da ağır çekim video kayıtlarına ihtiyaç yoktur.
Hâkimler kararlarıyla konuşur denir. Sayın Arslan ve arkadaşları kararlarıyla konuşmuş ve OHAL KHK’lerinin Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemeyeceğine hükmederek iktidar karşısında çoktan eğilmiştir. Hem de yerlere kadar uzanarak belden eğilerek ve dizleri kırarak selam vermişlerdir.
Anayasa Mahkemesi, anlaşılmaz bir gerekçeyle içtihadını değiştirmiş ve OHAL KHK’leriyle ne istenirse yapılabilecek keyfi bir rejimin kapılarını ardına kadar açmıştır. Yarın çıkacak bir KHK, sayın Arslan’a resepsiyonlarda esas duruşa geçme zorunluluğu getirse, bu düzenlemeyi denetleyebilecek yargısal bir yol yoktur. O sebeple selam verdi, vermedi tartışmasının da Anayasa Mahkemesi’nin de pek bir anlamı yok.
Oysa böyle miydi? Sayın Arslan kendini özgürlükçü bir hukukçu zannederek bu yaşına kadar gelmişti. Kim bilir Anayasa Mahkemesi’ne seçilmese ve bu zorlu kararı vermek zorunda kalmasa öyle zannetmeye de devam edecekti. İnsanların kendileri hakkındaki kanaatleri hayatın getirdikleriyle sınanmadan değer kazanmaz.
Geçen gün, Ankara Üniversitesi’nden Yard. Doç. Kerem Altıparmak, sayın Arslan’ın hukuki bir makalesini hatırlattı. Sayın Arslan, 2007’de “İfade Özgürlüğü: İlkeler ve Türkiye” isimli kitapta yer alan makalede OHAL KHK’lerinin denetlenmemesinin “hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmayacak şekilde, yargının paranteze alındığı bir siyasi rejimi” doğurabileceğini belirtmiş.
Herhalde “liberal” olmanın pek revaçta olduğu o günlerde bu satırları yazmasının üzerinden 10 sene geçmeden “yargının paranteze alındığı bir siyasi rejimin” ebelerinden biri olacağı aklından geçmezdi.
Ancak insanların ilkeleri kâğıt üzerinde savunmasıyla, gerçekten savunması arasında bir boşluk var. Sayın Arslan maalesef o boşluğa düşmüş, kendi ilkelerini, kendi yazdıklarını paramparça eden bir karara imza atmıştır. Hâkimler kararlarıyla konuşuyorsa sayın Arslan da çoktan konuşmuştur.
Yani içi rahat olsun. Memleketimizin hukuk tarihine verdiği baş selamından çok kendi kendini yalanlayan, ilkesiz hukuki muhakemesiyle geçecektir.
İnsanlar kendilerini kriz anlarında tanır. Anayasa Mahkemesi Başkanı da bu süreçte kendiyle yeniden tanışmıştır. Kendi kendine selam verebiliyorsa, sorun yok.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları