Aslı Aydıntaşbaş

Sakin güç nasıl olunur?

28 Eylül 2017 Perşembe

Bu yazıda daldan dala, konudan konuya atlama izni var mı? Umarım vardır zira son günlerde üst üste büyük haberler aldık. Birkaçına değinmeden olmaz...
Ama söze Sevgili Kadri’ye kocaman, sımsıcak bir merhaba diyerek başlıyorum... Bu satırları bir uluslararası konferansa katılmak için geldiğim Berlin’den yazıyorum ve geçen akşam Kadri Gürsel’in ‘bırakıldığı’ haberini aldığımda, farklı ülkelerden gelen bir grup dış politika uzmanıyla akşam yemeğindeydik. Bir anda yüzümün güldüğünü görenlere “Kusura bakmayın. Çok önemli bir gazeteci, Kadri Gürsel cezaevinden çıktı” dedim. Tanıyan tanımayan herkes sevindi. Kutladık.
Kepçeyle alınan gazetecileri, tane tane bırakıyorlar ama yine de seviniyoruz işte...
Cumhuriyet iddianamesinde Kadri’yle ilgili bölümler kötü bir şaka gibiydi. Darbeyle ilgili ‘Subliminal mesaj’ verdiği iddiası, “Cumhurbaşkanı babamız olmak istiyor” diyerek “Türkiye’de otoriter bir rejim olduğu algısını yaratmak” istediği gibisinden ne Türk Ceza Kanunu ne de mantığa sığan bir iddianame. (Düşünsenize “Vay sen otoriter rejim algısı yaratmak istiyorsun” diye birini tutuklayarak otoriter rejim olduğunu kanıtlamanın gülünçlüğünü.)
İddianame çökünce, ortaya ‘tanıklar’ çıktı. Tanıkların mahkeme salonundaki acıklı halini, iftiralarının mesnetsizliğini, iddialarının ne kadar kişiselleştirilmiş meselelerden çıktığını, haber sütunlarında ve köşelerde okumuşsunuzdur.
Hal böyleyken, mahkeme heyeti neden Türkiye’yi utandıran ve yargıya güveni sıfırlayan bu davanın devam etmesine izin veriyor, neden bir an önce tüm sanıkları bırakmıyor, anlayabilmiş değilim. Kadri’nin bırakılması çok sevindirici, ancak yetmez.
Türkiye’yi uluslararası düzlemde yıpratan ve FETÖ’yle mücadeleyi sulandıran bu iddianamenin bir an önce tarihin çöp sepetini boylaması ve tüm Cumhuriyetçilerin bırakılması gerekiyor. Bana göre bunu yapmak için ekim sonuna kadar beklemek, ülkemizi 4 hafta daha yıpratmak dışında bir anlam taşımaz.
Gelelim diğer meselelere... Almanya seçimleri Türkiye için çok önemli. Verilen demeçler, hâlâ Almanya’yla kayıkçı kavgası yapmak gayesinde. Dünyada yeni şekillenen dengeler ve Almanya’nın ağırlığını görmemekte ısrar var.
Ankara’nın eninde sonunda Almanya, dolayısıyla da Avrupa Birliği ile yeni bir üslup ve ilişki biçimi kurması gerekiyor. Bağırıp çağırmak anlamlı değil. Eski politikaların suyunun suyu ezberleri de yinelemek anlamlı değil.
Avrupa’yla ne istiyoruz ve bunun için ne yapmaya hazırız? Eğer Avrupa, siyasilerin dediği gibi gerçekten Türkiye için tehditse, bu süreçten çıkmak en azından sinirlerimizi sağlam tutmamızı sağlar. Buyurun yapalım. Yok eğer hâlâ Avrupa vizyonuyla devam etmek istiyorsak, o zaman kendimize iyi kötü çekidüzen vermemiz gerekiyor. İçerideki durum ortada. Savunulacak bir yanı yok. Bu tabloyla Şangay Beşlisi dışında başka bir yapıya giremeyeceğimiz de aşikâr.
Kısacası ya o, ya bu; ya içindeyiz ya da dışında; Batı’yla ilişkilerde üçüncü bir yol yok.
Almanya’daki seçimler, Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini yeniden tanzim etmesi için bir fırsat olabilir. Angela Merkel, koalisyonun “Aralık sonuna kadar” kurulacağını söyledi. Berlin’in acelesi yok.
Bu, Türkiye için bir soluklanma imkânı tanıyor. Muhtemel koalisyon, ‘Jamaika’ denilen Merkel liderliğindeki Hıristiyan Demokratların Yeşiller ve Liberallerle hükümet kurması. Ankara’nın artık ikili ilişkileri sürekli kriz üreten travmatik bir konu olmaktan çıkarması gerekiyor. Halihazırdakinden daha rasyonel bir Almanya ve Avrupa politikası belirlemeli.
Bu politika, duygusallık ve bağırıp çağırma üzerine değil, sakin düşünerek belirlenen ekonomik ve siyasi çıkarlar üzerine bir vizyon olmalı.
Yapabilir miyiz artık emin değilim. Ama yapmamız gereken bu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları