Aslı Aydıntaşbaş

Aykırı sesler

19 Ekim 2017 Perşembe

Yavaş yavaş aykırı sesler gelmeye başlıyor.
İki gün önce Nihal Bengisu Karaca, dün de Akif Beki’nin “Durun yahu bu muydu Kerkük’te, Irak’ta istediğimiz” mahiyetindeki yazılarına, bir de Nevzat Çiçek gibi iktidara yakınlığıyla anılan isimlerin televizyon ekranlarındaki temkinli ifadelerini ekleyin. Bu yorumlar, aslında iktidar cephesinde alttan alta başlayan sorgulama sürecinin de bir yansıması.
İyi ki bu sesler var diyeceğim çünkü televizyon ve ana akım medyada artık sansür ve “kara liste” uygulaması kurumsallaştırdığı için, çatlak ses duymak pek mümkün olmuyor. Farklı görüşler, eleştirel dış politika yorumları neredeyse yok gibi. Olaylar çok hızlı gelişiyor ama ekranlarda karşınıza çoğunlukla papağan gibi aynı şeyleri tekrar eden insanlar var.
Bu yüzden Karaca ve Beki’nin yazılarını önemsedim. Özetle “Tamam Barzani’yi Kerkük’ten kovduk, kenti İran’a teslim ettik. Bu muydu yahu istediğimiz” diyorlar.
Son haftalarda Türk dış politikası önce Barzani’yle papaz oldu, sonra İran’la yakınlaştı, Bağdat’la arayı düzeltti ve nihayetinde ABD’yle uzun soluklu olma potansiyeli taşıyan krizli bir döneme girdi. Daha “Ne oldu” diyemeden atılan adımlar, fazla aceleci ve hesapsız.
Barzani krizi, daha hünerli ele alınmalıydı. Barzani’yle ipleri bu ölçüde koparıp Kerkük’te İran hâkimiyetini arttırmanın Türkiye’ye çok faydası olmadığı açık. Ama sanırım bunlar hesaplanmadı.
Türkiye’nin her yerde “Kürtlere karşıt” bir pozisyon alıyormuş durumuna düşmesi, akılcı değil. Ama Barzani özelinde hiç değil. Sonuçta, Devlet Bahçeli’nin ısrarı ve trollist medyanın gazıyla Ankara sadık bir müttefikten oldu. Irak’la ticareti de, petrol hatlarının güvenliği de tehlikede. Kürt yükselişini önlemek saplantısı adına atılan adımlar, bölgede İran egemenliğinin mihenk taşları oluyor.
Ben ne anladım böyle stratejiden?
İran’ın son derece akıllı bir diplomasiyle son krizin en büyük kazananı olduğu konusunda herkes hemfikir. Cevat Zarif’in Celal Talabani’nin cenazesine katılması, Kasım Süleymani’nin mezarı ziyareti, sembolik hamlelerdi. İran, eski bağlantıları üzerinden çok zorlanmadan Süleymaniye’deki Talabani cenahıyla yeniden yakınlaştı. KYB bölgesi artık İran’ın güdümüne girecektir. Kerkük’ün el değiştirmesini tereyağından kıl çeker gibi yaptı.
Biz ise Barzani ile papaz olduğumuzla kaldık.
Ankara’daki tutum “Bundan sonra Barzani asla!” şeklinde. Kim olursa olsun Mesud Barzani’yi asla affetmeyiz diyorlar. Yerine başka biri gelsin isteniyor.
Aynı sözleri daha düne kadar Beşşar Esad için de duymuş olduğumuz için, çok ciddiye almıyorum. Ama Allah aşkına, bu duygusallıkla dış politika mı olur? Türkiye rasyonel davranmak, siyasi ve ekonomik çıkarlarını düşünmek zorunda. Diyelim ki Barzani zayıfladı, bitti gitti. Bu iyi mi olacak sanıyorsunuz?
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bu krizde zayıflamasından fayda görecek bir aktör İran’sa, diğeri de PKK olacaktır. Peşmergenin Kerkük’ten kaçışı, Kürt hafızasından kolay silinmeyecektir. Buna tezat olarak savaşma iştahı olan ve Suriye’de yükselişte olan bir YPG/PKK var. Bu durumun Barzani bölgelerinde PKK’ye yönelik sempatinin artmasına neden olacağını görmek için, kamuoyu oylaması yaptırmaya gerek yok. Bunun da çok hesaba katılmadığına eminim.
Başa dönelim. Tamam Devlet Bahçeli’nin istediği oldu, Barzani’yle küsüştük, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Kerkük’ten çıktı. Haşdi Şabi ve Irak ordusu, Kerkük’te hâkim.
Peki şimdi biz kazanmış mı oluyoruz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları