Aslı Aydıntaşbaş

Transatlantik

29 Ekim 2017 Pazar

Washington— ABD bir transatlantik gibidir. Ancak bir kez burnunu çevirdiğinde geri döndürmek zor olur derler.
Bu yüzden de Ankara ve Washington arasındaki vize krizinin çok kısa soluklu olmayacağı yolundaki tahminimi, geçen yazımda belirtmiştim.
Birkaç gündür ABD başkentindeyim ve fikrim değişmedi. Görüntü olarak Amerikalı yetkililer Türkiye konusunda nazik ve güleryüzlü. Geçen yıl Rusya’yla yaşanan krizde Moskova cephesinde gördüğümüz o sert ifadeler, o tehditkâr cümleler yok. Birçok farklı kanaldan diyalog yürüyor.
Ancak ABD tarafının vize kısıtlamasının kaldırılması için öne sürdüğü şartların değiştiğini sanmıyorum. Özünde Washington, farklı dosyalarla gözaltına alınan ABD konsolosluk çalışanları Metin Topuz ve Hamza Uluçay’ın bırakılmasını istiyor. Bu iki ismin de masum olduğuna ve gözaltına alınmalarına neden olan “temasların”, bizzat konsolosluktaki görevleri gereği alınan randevular olduğunu söylüyorlar. Geçen hafta Ankara’daki toplantılarda, Türk makamları ise Metin Topuz’un FETÖ davasından firari polis müdürleriyle teması olduğu konusunda ısrarcı oluyor. ABD cephesi ise Metin Topuz’un görev tanımının bizzat Türk polisi ve kolluk gücüyle irtibat kurmak olduğunu ve söz konusu temasların o şahısların resmi makamda olduğu döneme ait olduğunu söylüyor.
Ve tartışma böyle uzayıp gidiyor.
Bu iki şahsın durumu ötesinde edindiğim izlenim, Amerikalıların, en az Sarraf davası sonuçlanana kadar, Türkiye’de hükümetin Amerikan karşıtlığı üzerinden siyasi söylemi yaygınlaştıracağı beklentisi içinde olduğu. Tavuk ve yumurta durumu. Türkiye bir yandan Washington’la krizi çözmek istiyor, diğer yandan da Sarraf davasının olası sonucuna (ve bunun piyasalardaki etkisine) karşı siyasi olarak ön almak istiyor. Haliyle buradaki beklenti, Ankara’nın daha çatışmacı bir üslup kullanacağı yolunda.
Şunu hemen belirtmeliyim. Bizim medyada sanıldığı gibi ABD başkentinde kimse “Türkiye’nin ipini çekmiş” falan değil. Türkiye’nin önemli bir bölgede kritik bir müttefik olduğu düşüncesi hâlâ yaygın. Doğrusunu isterseniz, Amerikalıların derdi Türkiye’deki karanlık insan hakları tablosu ya da Tayyip Erdoğan’a muhalefet falan da değil. Sadece Ankara kendi ayağına basmasın istiyorlar, basınca tepki veriyorlar.
İki müttefik neredeyse bir asırdır çok yakın bir ilişki içinde ancak birbirlerinin huyunu, suyunu hiç anlayamıyor. Amerikalılar, 15 Temmuz travmasını ve bu travmada hükümet ve toplumun geniş bir kesiminin, “ABD parmağı” olduğu yolundaki inancına gülüp geçiyor. Ciddiye almıyor. Türkiye’de hükümet ve halihazırda ittifak yaptığı güvenlik bürokrasisinin sahiden buna inandığını göremiyorlar.
Türkiye ise dünyaya yaydığı “otoriter devlet” imajının ABD başkentinde hamle yapmayı ne kadar güçleştirdiğini, içeride kullandığı propagandist söylemin dış dünyada hiçbir karşılığı olmadığını anlayamıyor. Amerikalılara yandaş medyanın manşetleriyle konuşmaya çalışıyor ve sonuç alamıyor. Ankara, her yıl ABD başkentinde farklı lobi ve halkla ilişkiler şirketlerine milyonlarca dolar harcıyor. Ancak mevcut ortamda bu şirketler, Türkiye’den gelen pat pat haberler karşısında sadece “kriz yönetimi” yapabiliyor.
Peki, bundan sonra ne olur?
“Ne olur?” sorusunun cevabı yok. En azından Sarraf davasının sonuna ikili ilişkiler limoni gider. Eğer Sarraf davasının ekonomi ve dolar üzerinde bir etkisi olursa, Ankara faturayı Washington’a keser. Amerikalılar oflayıp poflamaya devam ederler.
Ancak önünde sonunda “karşılıklı ihtiyaç” üzerine kurulu bu ilişki, yeni ihtiyaçlar doğduğunda yeniden gündeme gelir. Ortadoğu’nun bu çalkantılı döneminde yarın karşımıza ne çıkacağı belli değil.
Tahminim, sinirler yatışınca, iki taraf da ite kaka da olsa bu gemiyi yürütme derdine düşer.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları