Aslı Aydıntaşbaş

Bir sel var ki sürüklüyor bizi

19 Kasım 2017 Pazar

Bu kadar kötü bir zamanlama olabilir!
Tam yürekler ağızda, nefesleri tutmuş memleketçe 27 Kasım’da New York’tan gelecek Sarraf kararını beklerken NATO’yla son derece tatsız bir kriz çıktı.
Olan biteni önce tam anlayamadım. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ifadelerini, sonra NATO genel sekreterinin, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’dan özür dilediğini duydum. Sonunda şu ortaya çıktı. Norveç’te yapılan bir savaş senaryosu tatbikatı sırasında Norveç ordusunda sivil memur olarak görev yapan katılımcılardan birinin kendine ‘RT Erdoğan’ ismi vererek chatter room denilen sanal alanda kendisini NATO düşmanı bir güç olarak lanse etmiş. Batılılar, “Aman ne önemi var sanal ortamın!” diyebilirler ancak bizde bu tarz konular her zaman son derece hassas olmuştur. Hele böyle bir dönemde, ABD Kongresi’nde Ankara’nın S-400 alımı konusunda ‘yaptırım’ların tartışıldığı bir ortamda, Türkiye’nin bu davranıştan rahatsızlık duyacağını tahmin etmemek için saf olmak lazım.
O sanal hesaptan yazılanlar, NATO’nun resmi savaş senaryosu dışında olsa da büyük gürültü kopmasına neden oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, son derece sert bir açıklama yaptı. NATO’yla ilişkilerin en önemli ayağı olan TSK, zor durumda kaldı. Yurtdışında, “Türkiye NATO tatbikatından askerini çekti” başlıkları çıktı.
Bir bu eksikti! Batı’yla ilişkilerin bu kadar dalgalı, ABD’yle ikili diyaloğun bu kadar sıkıntılı olduğu bir dönemde, hiç istenmeyecek bir durum bu. Avrupa Birliği yolu tıkanan, ABD’yle ittifakı türbülanslı giden Ankara’yı bugün Batı’ya çıpalayan yegâne kurumsal bağ, NATO’dur. Üstelik 70 yıldır süregelen bu üyelik, hem Türkiye’nin savunma mimarisinde, hem de bir ülke olarak uluslararası ağırlığında önemli bir faktör olmaya devam ediyor.
Şimdi kaşla göz arasında, bu sorgulanır hale geldi. Haftasonu “NATO’dan çıkalım”hashtag’leri, sosyal medyada sağcısını, solcusunu birleştirdi. Adım adım Batı’dan kopuyoruz ve bunu kim yapıyor, niye yapıyor, bilerek mi yapıyor, iç güçler mi, dış güçler mi... hiçbiri belli bile değil. Belki de tamamen tesadüfi olaylar silsilesi bizi bir yerlere sürüklüyor ve hepimiz bu sele kapılmış debeleniyoruz.
Bildiğim tek şey, daha düne kadar Erdoğan ve AKP hükümetinin NATO’dan çıkmak ya da Batı’yla kavga etmek gibi bir planı olmadığı. Olaylar “Batı’yla restleşme” istikametinde gelişiyor olsa da bu durum hükümetin kontrolünde değil. Bunu arzuladığı için değil, kendi yazmadığı bir senaryo çerçevesinde bir yerlere sürüklendiği için bunlar oluyor.
Asıl vahim olan da bu ‘sürüklenme sendromu.’
Kuşkusuz ki 15 Temmuz darbesi ve Gülen’in ABD’de yaşıyor oluşunun yarattığı limoni bir durum var. Sarraf davasının yaratacağı olası türbülans var.
Ancak unutmayın; daha iki hafta önce Başbakan Binali Yıldırım’ın Washington gezisi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’le buluşması, gerçekten kırık-dökük ilişkileri bir yerden toparlamaya başlama girişimiydi. Piyasalar hafif rahatladı; dolar bir geriledi.
Ancak bir şekilde toparlanma olmadı. Bu sel, herhangi bir toparlanmaya fırsat vermeyecek kadar hızlı akıyor.
Ne yapmalı? Önce şunu unutmayalım. Türkiye’nin Batı’dan kopmasının faturası, hepimiz için büyük olacaktır. İktidarı, muhalefeti, sağcısı, solcusu, işadamı, memuru... herkes menfi etkilenecektir dev bir eksen değişiminden. O yüzden bu sele kapılmadan sakin düşünmek lazım. İçeride ve dışarıda her türlü manipülasyona açık bir ülke haline geldik. Türkiye’yi yönetenlerin bunun bilincinde olması, daha akılcı bir oyun kurması, kendi ikballerini değil Türkiye’nin uzun vadeli perspektifini düşünmeleri lazım.
İç barışa kafa yormak lazım. Ortadoğu’da yaklaşan savaşın dışında kalmak lazım. Ekonomiyi çökertmemek lazım. Normalleşme lazım. Bunlar, bu ükeyi zayıflatmaz, tam tersine güçlendirir. Buna kafa yormak lazım.
Ezcümle, sele kapılmamak lazım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları