Aslı Aydıntaşbaş

Tillerson öncesi görünen resim

11 Şubat 2018 Pazar

Türkiye, eski Türkiye. Karşımızda 90’lı yıllardan aşina olduğumuz, bir güvenlik devleti yapısı var.
Karakterler farklı olsa da ideolojik vurgular değişse de (o dönem laiklik, şimdilerde AKP ve MHP koalisyonunun oluşturduğu milliyetçi cephe), özünde devlet, aynı devlet.
Farklı olan, dış konjonktür. 80’li ve 90’lı yıllarda Türkiye, sıkı bir biçimde Batı ittifakının üyesiydi ve ABD’nin en yakın müttefiklerindendi. Şimdiyse Amerika, adeta ‘hasmane’ bir güç olarak algılanıyor. Sadece Washington’ın Suriyeli Kürtlere yardım meselesi değil; Türkiye’yi yöneten insanlar, 15 Temmuz ve Sarraf davası dahil bir dizi iç kargaşayı ABD’nin içinde olduğu bir ‘bilek güreşi’ olarak görüyor, bunu da açıkça söylüyorlar.
Bu durumda Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin geleceği ne olacak? Önümüzdeki hafta, 3 önemli görüşme yaşanacak. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Ortadoğu gezisi çerçevesinde Ankara’ya uğrayacak; Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster İstanbul’a uğrayacak; Savunma Bakanı James Mattis, Brüksel’de Türk mevkidaşıyla görüşecek.
Bu yoğun temas trafiğinin amacı, denklemi yeniden kurmak değil: Ankara ve Washington arasında dibe vuran ilişkileri bir nebze düzeltebilmek, işlevsel hale getirmek ve Mınbiç gibi potansiyel kriz konularını öteleyebilmek.
Şahsen ben bu temasların, ikili ilişkilerde dönemsel bir rahatlama yaratsa da büyük resmi çok değiştireceğini sanmıyorum.
Eninde sonunda Mınbiç konusunda bir çözüm bulunabilir ancak genel tabloda ABD’nin Suriyeli Kürtlerle ortaklıktan vazgeçme ihtimali, şu anda pek gerçekçi gözükmüyor. Washington’daki dinamiklere bakarsanız, Trump yönetimi açısından IŞİD’le mücadele ciddi bir öncelik. Burada Trump’ın Ulusa Sesleniş konuşmasında da altını çizdiği bir başarı öyküsü var. Cumhuriyetçiler, her fırsatta ‘IŞİD’i yendik’ diye övünüyorlar ve bu hem ara seçimler, hem de 2020 seçimleri öncesinde önemli bir malzeme. Haliyle mevcut stratejiye devam etmek istemeyeceklerdir.
İkinci neden, Donald Trump’ın günde sadece birkaç saat çalışan ve devlete hâkim olmayan bir lideri oluşu nedeniyle, Amerikan devleti ipleri ele almış durumda. Washington’da sistem içinde Türkiye ve Kürtler arasındaki dengenin fazlaca Kürtler lehine döndüğünü düşünen çok insan var. Ancak Pentagon gidişattan ve YPG’yle ittifaktan memnun. Bunu sadece Washington’dan değil, doğrudan Mınbiç’e medya turları düzenleyerek anlatıyorlar.
Ve mevcut durumda Pentagon, sistem içinde hiç olmadığı kadar ön planda.
Bir de buna Trump yönetiminin İran’ın yayılmacılığını önlemek amacıyla kuzey Suriye’de kalma kararını eklerseniz, büyük resmin çok radikal bir biçimde değişmeyeceği ortada.
Bu demek değil ki bu temaslar akut krizi çözemez. Bence nihayetinde Türkiye ve ABD, Afrin ve Mınbiç gibi konularda bir al-ver sürecine girecek ve bir uzlaşıya gidecek. Gitmek zorunda. İki tarafın da çıkarları bunu gerektiriyor. Türk ordusunun Mınbiç’te Amerikan özel harekâtıyla çarpışacağını düşünmek, bir hayalden ibaret. Tahminim; Batı, birkaç ay sonra Suriye Demokratik Güçleri’nin Cenevre’deki ‘anayasa sürecine’ katılması karşılığında Mınbiç’ten çekilmesini gündeme getirebilir.
Ama dedim ya, bu büyük resmi değiştirmez.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları