Aslı Aydıntaşbaş

Rusya ile dostluk...

05 Nisan 2018 Perşembe

Geçenlerde bir okurum, yazılarımı kaçırmadığını ancak dış politika yazılarıyla pek ilgilenmediğini söyledi. “Tamam daha az dış politika yazacağım” demiş bulundum.
Gel gör ki, bu memlekette mümkün değil! Büyük bir deprem kuşağının içinden geçiyoruz. Dünya yeniden şekillendiriliyor. ABD Suriye’den çıkar mı? Türkiye Batı’dan kopup Rusya safına geçecek mi? Yeni başlayan Soğuk Savaş nasıl olacak?
Bütün bunlar, hepimizin kaderini etkileyecek sorular.
Bu hafta yine birbiri ardına önemli gelişmeler vardı. En önemlisi, tarihi (ve tarihte görülmemiş) bir yakınlaşma içinde olan Rusya ve Türkiye’nin, Vladimir Putin ve Tayyip Erdoğan’ın Beştepe’den barkovizyon olarak katılımıyla Akkuyu nükleer santralının temeli atmasıydı. Hemen ardından Astana süreci çerçevesinde Ankara’da İran, Rusya ve Türkiye devlet başkanları bir arada önemli bir “fotoğraf verdi.
Haftasonu Washington’da Donald Trump’ “Suriye’den çok yakında çekileceğiz” demiş bulunmuştu. Bir önceki yazımda Trump böyle dese dahi ABD’nin bugünden yarına Suriye’den kolay kolay çekilemeyeceğini, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilişkisini bitirmesinin de şu an için düşük olasılık olduğunu yazmıştım.
Zaten ABD’nin çekileceği varsa da Ankara’dan gelen o üçlü fotoğraf karesine bakıp, bir kere daha düşünmüştür. Daha yazının mürekkebi kurumadan, gazetelerde Münbiç’e yeni ABD sevkıyatı yapıldığı haberi geldi. Buna eşzamanlı olarak da Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında ABD’nin bir silah deposunu İncirlik üssünden başka bir yere taşıdığı haberi vardı.
Peki ne oluyor? Ne yani kaşla göz arasında NATO ittifakından çıkıp Rusya’nın yanında mı yer alacağız?
Bizim Dışişleri Bakanlığı’na bakarsanız, “Asla!” Türkiye’nin ulusal güvenliğinde söz sahibi kişi ve kurumlar, özel görüşmelerde her zaman Rusya konusunda temkinli konuşuyor. Batı ittifakından kopmak niyetleri olmadığını söylüyorlar. İkili ilişkiler, kurumsal anlamda Erdoğan ve Putin arasındaki ilişki kadar yakın değil. Hatta sohbet biraz derinleşince, “Rusya’yla iş tutmak ayıyla...” gibisinden benzetmeler başlıyor.
Ankara olaya stratejik değil taktiksel yaklaşıyor. “Şimdi Rusya’yla biraz yakınlaşırsam, hem ekonomik fayda görürüm, hem de Batı’ya karşı pazarlık gücüm artar” fikri var. Nihayetinde İtalya büyüklüğünde ekonomisi olan bir ülkeden söz ediyoruz; Türkiye’nin sadece sırtını Rusya’ya vererek ayakta kalamayacağını, Batı’dan koparsa en azından ekonomik olarak küme düşeceğini biliyor.
Rusya ise Türkiye’yle ilişkisine “stratejik” bakıyor. Soğuk Savaş’ın yeniden başladığı bir dönemde, Türkiye üzerinden NATO’da bir bölünme yaratabileceğini, Türkiye’yi kendi yanına çekerek ABD ile olan ilişkisini zayıflatacağını düşünüyor. Ve bunu başarıyor da.
Peki Batı bu denklemi nasıl izliyor? Ankara’nın Rusya’yla flörtü Batı’da eşzamanlı olarak hem “Eyvah Türkiye Batı’dan kopmasın; Erdoğan’la yakınlaşalım” hem de “Türkiye artık Batı açısından güvenilmez bir ortak; önlemimizi alalım” fikrinin dillendirilmesine neden oluyor. Bu yüzden Pentagon bir yandan “İncirlik’i kapatmayacağız” açıklaması yapıyor, bir yandan da İncirlik’e alternatif arayışlarına giriyor. Bir yandan tüm Batı ülkeleri Türkiye’yi Batı kurumlarında tutmaya çalışıyor; diğer yandan çıkış senaryosuna hazırlanıyor.
Özetle Ankara, zor bir coğrafyada riskli bir strateji izliyor. Batı, zor bir denklemde hem A hem de B planını uyguluyor.
Rusya ise çok rahat. Sakin. Az emekle Türkiye’yi yanına çekerek Batı ittifakında gedik açmış olmanın keyfini çıkarıyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları