Adnan Binyazar

Ekran utandıranlar

26 Şubat 2021 Cuma

Ekran (İng. monitör, Alm. Bildschrim, Fr. écran), sözlüklerde “bir cismin görüntüsünü ışık yoluyla üzerine düşürmekte kullanılan saydam olmayan düz yüzey” diye tanımlanıyor. Çağımızda etki alanı daha da genişleyen ekran, düşünsel-bilimsel-sanatsal işleviyle gerçeği görüntüleyerek yansıtan aydınlatıcı bir bilgi kaynağı olmuştur.

Sözcükler doğurgandır; değişik kültürlere de sızsa, hiçbir sözcük yerinde durmaz, kültürel gelişime ayak uydurarak, her gereksinimde üredikçe ürer. Daha şimdiden ekrana çıkmak, ekranda görünmek, ekran kuşları, ekran gevezeleri gibi deyimler kullanım alanına iyice girmiştir. Ekranların kötü ya da iyi kullanıldığını vurgulamak için onlara, biri olumluyu, biri olumsuzluğu vurgulayan “ekran utandıranlar”, “ekran onurlandıranlar” kavramlarını da eklemek gerekiyor...  

KİMLİK YOKSUNLARI

Adı düşünce tarihimize erdemli sözleriyle de yazılacak Doğan Cüceloğlu, düşünsel söylemin ürünü şu tür özdeyişleriyle de anılacaktır: 

“Doğru olanı yapmak” ile “taraftar bulmak” çabası farklıdır. İlki “hakikat”i yansıtma, öbürü “güç” peşindedir.

Ekranda öyleleri boy gösteriyor ki ağzını açar açmaz, kimin tarafını tutacağı, öyle yaparsa ne tür çıkarlar sağlayacağı, tartışmaya girerken nasıl bir yönteme başvuracağı, kullandığı ilk sözcüklerden belli oluyor. 

Öyle sunucular da var ki daha baştan konuyu amacından saptırarak, tartışmayı, kargaşaya dönüştürmenin yolunu buluveriyor.  

Ekran utandıranların yıldız baş aktörü onlardır! 

LAF CAMBAZLARI 

Ekran yüzleri arasında, sıradan özdeyiş yumurtlama becerisi yüksek söz cambazları da az değildir. Siyasetçiler arasında, dinleyende bıkkınlık yaratanlara daha çok rastlanıyor. Onların en gözde olanları, sözü yerine oturtup, karşıdan alkış bekleyenlerdir. Alkış sesleri arasında konuşanla dinleyen öylesine duyarlıdır ki bir anda “tek ses” oluveriyorlar!     

Hiç değilse birkaç kitap okuyup, Cüceloğlu’nun şu sözünü beyinlerine yerleştirselerdi, o kahrolası alkış tekdüzeliğinin yarattığı sahte coşkuların tuzağına düşmezlerdi: 

Ne kendini ne de olayları yargıla! Ne alkışlayıp böbürlen ne de kendini kötüle. Nehir akıyor, sen o akışın farkında olmaya devam et. 

O zaman kulakları, gönülleri gibi sağır olanlar arasında sayılmaz, önüne geleni kötüleyenlerden olmaz, kendilerini bencilce övenlerin, akan nehrin çağıltısını duymaktan bile yoksun olduğunu bilip alkış şamatasına kapılmazlardı. 

ERDEMLİLER 

Gelişim tarihinde, kötü ruhluların oyununu, aralarında dayanışma kuran iyilerin bozduğu yazılıdır. Sağduyulular da iyilikleri yüceltip kötülükleri ortadan kaldırmayı erdemin temel ilkesi sayar. 

Günün erken saatlerinde, ekranda, güleç yüzlü sunucu, tartışmaya açtığı konuyu, bir bilim insanıyla gazeteciye yöneltip, onlardan aydınlatıcı yorumlar aldığını görünce, “İşte ekran bu!” demiş, onların kişiliğinde, insan olma bilincine eren tek bir kişinin bile toplumu onurlandırabileceğini düşünmüştüm.   

O sabah, onların içimde yarattığı ruh dinginliğiyle, insanın gelişim tarihini, yapay girişimlerle gündemi amacından saptıranların değil, Atatürk gibi liderlerin eyleme geçirdiği adsız kahramanlarca yazıldığına inancım iyice pekişmişti. 

Tarih boyunca, yetkin bilim insanları-düşünürler-yaratıcı sanatçılar, beyinlerini akıllarının yolunda kullanarak uygarlığı dünyanın en uç yerlerine dek götürmüştür. Düşünce tarihi, beynini başkasının güdümüne veren söz cambazlarının, onurlarını ayaklar altında çiğneten dar kafaların kokuşturduğu çöplüklerde boğulduğunu yansıtan sayfalarla doludur.    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları