Adnan Binyazar

Korona izlenimleri

21 Ağustos 2020 Cuma

Berlin, 36 dereceyi bulan sıcaklığıyla çöl ülkelerini andırıyor. Genci yaşlısı, kutsal bir güç onları müjdelemişçesine sokaklara döküldü. Çocuklu annelerin babaların yanında, eski tarih kitaplarındaki gravürleri andıran yaşlı neneler, dedeler, üstlerinde neredeyse yüzyıl öncesinin giysileri, altlarında son model tekerlekli sandalyeleriyle kaldırımlarda güneşle kucaklaşıyorlar.

Onca kalabalığın arasında koronavirüs salgını sanki izsiz tozsuz bir söylenti, onların arasında maske takan tek kişi yok!

Yeraltı-yerüstü trenlerinde, otobüslerde, devlet dairelerinde, hastanelerde, büyük küçük alışveriş yerlerinde; annesinin karın bölgesine bir bez çanta içinde yerleştirilen üç aylık bebekten yüz yaş üstü insanlar arasında da maskesiz kimse yok!

Kaçınılmaz önlemler

Berlin, her işe temelden, günlük yaşamı düzenleyerek başladı. Örneğin sürücünün, otobüse girenlerden virüs kapabileceği düşünülerek ön kapı girişe kapatıldı, yolcularla onun arasına kalın bir naylon gerildi.

Toplumda yaşlıya, engelliye saygı beyinlere işlemiş. Otobüsün geniş orta kapısına engellilerin tekerlekli sandalyeleriyle kolayca girip çıkabilmeleri için kalın sacdan açılıp kapanan bir giriş düzeneği kuruldu. Sürücü, tekerlekli sandalyesi üstünde engelliyi görünce yerinden kalkıp onun içeriye kolayca girmesini sağlıyor.

Aynı duyarlık yolcuda da var. Engellinin yapmaya çalışıp beceremediğini gören yolcu, yerinden fırlayıp ona koşuyor. Oturma sıralarının hiçbirinde de iki kişiye rastlanmıyor.

Benlik bilinci

Gelelim bize... Benlik bilincine ermeyenler, olayları-görüşleri-düşünceleri yetkin ağızlardan duyduklarına göre değil, kendi “bilgiç” dünyalarının karanlığından çıkamadıkları için gerektiği yerde maske takmak, araya sosyal mesafe koymak bir yana, el kol yıkamayı bile savsaklıyorlar.

Kendi canının değerini bilmeyende toplumsal dayanışma bilinci aranır mı? Bizim o gözü pek yiğitlerimiz düğünlerde-nişanlarda-askere göndermelerde kol kola girip halay teperek, toplu tekne sefaları düzenleyerek, otobüslere, minibüslere üst üste doluşarak, yüzlercesi iskelelerden fırlayıp vapura koşuşturarak canlarını koronavirüsün ölümcül kollarına atmayı göze alıyorlar...

Oysa, Habertürk’ün Teke Tek programının yapımcısı Fatih Altaylı’nın çözüm arayışlarıyla ilgili sorularını yönelttiği üç bilim insanı Prof. Dr. Mehmet Ceylan, Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, Prof. Dr. Sarp Üner’in yalın bir anlatımla dile getirdikleri görüşlerini belleklerine yerleştirselerdi, bunun temelinde bilinçsizliklerinin yattığını anlarlardı.

Dayanışma duygusu

Toplumda düzen, devlet erkine beslenen güvenle kurulur. Ancak insanını koruyucu, kucaklayıcı devletlerin, yaptığının karşılığını bulduğu da unutulmamalı. Kurallar baskılarla, cezalarla, kaba davranışlarla yerine getirilmek istenirse; verilen sözler yerine getirilmediği, yoksulluğun insanı canından bezdirdiği, maaşların açlık sınırlarının altına düşürüldüğü kesimler güvenip sırtını devlete dayayamaz.

O kötü koşullarda dayanışmanın yerini duyumsal körelmeler alır. Toplumda dayanışma duygusunu, aileden okula, görev üstlenmede devlet kurumları arasındaki uyuşum ayakta tutar.

Almanya’da salgına yönelik aşırı uyarıların baskıya dönüşmesi kitlesel tepkilere yol açtı. Birçok ülkede de eylemsel kıpırtılardan söz ediliyor.

Bizde salgına karşı alınması gereken kaçınılmaz maske takma, sosyal mesafe, sağlıkla ilgili kurallar uygulanamıyor.

Karantinada tutulan bir kadın çiğköfte satarken yakalanıyorsa ortada bir boşluk var demektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anılar yumağı 6 Aralık 2024
Fotoğrafı buzlamak 29 Kasım 2024
Cinci hocalar 22 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları