Adnan Binyazar

Şiir çevirileri

28 Ağustos 2020 Cuma

Eli kalem tutan her hevesli şiir yazıyor. Oysa heves yetmez, şiir ayrıcalık gerektirir. Moda sözcüklerle betimleme yapmayı yeterli görenler, gecikmeden, başka alanlara yönelmeli.

Şiirin ne olduğunu bilmeden, söze “Benim şiirim” diye başlayanları ise zaman bağışlasa yazdıkları bağışlamaz. Cemal Süreya, Ahmed Arif, Edip Cansever gibi şairlerin ağzından gençlik yaşlarında bile böyle bir söz çıkmamıştır; çıkmış olsaydı da haklarıdır, çok görülmezdi.

Nâzım Hikmet soyundandır onlar, şiirlerinin çatısını yaratıcı güçleriyle çatmışlardır. İlk şiirlerinde de vardılar, gelecekte de var olacaklar.

Sözünün ölçüsünü bilen şairin gözü dışarıda olmaz, duyargaları yaratıcılığın köşe bucağına kilitlidir. İçe kapanık da değildir şair, başka ülke şairlerini içinde yaratıp yeniden biçimleyecek denli de yetkindir. İşte örnekleri:

‘Ay kocaman, at kara’

Şiir çevrilmez” diye bir söz dolaşır. Bir ölçüde doğrudur. Çevrilemeyen, yazanına özgü tını-duyumsama-biçem gibi şiirsel soyutlamalardır. İyi çeviriyi, şiire yenilik getiren güçteki şairler başarıyor.

Melih Cevdet Anday’la Sabahattin Eyuboğlu’nun Federico Garcia Lorca’dan çevirdiği “Atlının Türküsü”nü okuyup özüne inerek onu yaşamıma katmamın üzerinden elli yıl geçti. Şiir bütünüyle belleğimde çakılıdır:

Kurtuba/Uzakta tek başına ? Ay kocaman at kara/Torbamda zeytin kara/Bilirim de yolları/Varamam Kurtuba’ya ? Ovadan geçtim yel geçtim/ Ay kırmızı at kara/Ölüm gözler yolumu/Kurtuba surlarında ? Yola baktım yol uzun/Canım atım yaman atım/ Etme eyleme ölüm/ Varmadan Kurtuba’ya ? Kurtuba/Uzakta tek başına.

Çeviri de olsa, söylemdeki bu olağanüstü tınının ayrımına ancak Melih Cevdet Anday gibi yetkin şairler, Sabahattin Eyuboğlu gibi beğenisi yüksek düşünürler varabiliyor.

‘Kütükten kafalar’

Ataol Behramoğlu’nun Viladimir Mayakovski’den çevirdiği “Şair İşçidir” adlı şiirin girişinde, şairliğin ne olduğu anlatılır:

Bağırırlar şaire/Bir de torna tezgâhı başında göreydik seni./Şiir de ne?/Boş iş./ Çalışmak, harcınız değil demek ki./Doğrusu bizler için de/ en yüce değerdir çalışmak./Ve kendimi/bir fabrika saymaktayım ben de./ Ve eğer/ bacam yoksa/ işim daha zor demektir bu./ Bilirim/ hoşlanmazsınız boş lâftan/kütük yontarsınız kan ter içinde,/Fakat/bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan:/Kütükten kafaları yontarız biz de.

Alıntıda geçen torna tezgâhı başında görmek, harcımız değil, en yüce değer, boş laf, kütükten kafa gibi söylemler, Türkçenin anlam inceliklerinden beslenen bir şairin dilinden sökün eder. Öyle bir şair, şiir dışı kafaların kütük parçasına dönüşmüş kafasını bir /k/ sesiyle şiddetli kılar.

‘Şiir Sanatı’

Kendi şiirinin yaratıcı alanlarıyla beslenen şairler, başka dilde yazılmış bir şiiri kendi dilinin incelikleriyle yeniden yaratır. Cevat Çapan’ın Archibald Macleish’ten çevirdiği “Şiir Sanatı” şiiri o birikimin ürünüdür:

Dokunabilir ve sessiz olmalı şiir/Yuvarlak bir meyve gibi|

Kuşların uçuşu gibi/Sözsüz olmalı şiir. Zamanda kımıltısız

olmalı şiir/Ayın tırmanışı gibi,|Geceye takılan ağaçları dal dal/

Özgür bırakır ya ay,|Zamanda kımıltısız olmalı şiir/Ayın

tırmanışı gibi.|Bir şey anlatmamalı şiir/Olmalı.

Şiirde geçen sessiz olmalı, sözsüz olmalı, zamanda kımıltısız olmalı, ayın tırmanışı, bir şey anlatmamalı söylemlerinin gerçeğini şiirsel duyarlığı olanlar kavrıyor.

Öyle ki sayfalar doldurulur şiir olmaz da yerini bulan bir ses iç titretir.

Şiir seven cana kıymaz, şakıyan kuşları susturmaz, çiçeklerin gülen yüzünü soldurtmaz..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları