Bir ülkede kargaşa, anarşi, terör, iç çatışma ortamını yaratan, insan hak ve özgürlüklerinin, demokrasinin olmaması, hukuka uyulmamasıdır. “Terörsüz Türkiye”, Türkiye’de demokrasinin olmadığını, devletin, “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” niteliğinin kaybolduğunu gösteren bir tanımlamadır.
‘KÜRT SORUNU’, AYRILIKÇI TERÖR SORUNUDUR
“Kürt sorunu” olarak dayatılmaya çalışılan, Türkiye’yi 50 yıl maddi manevi zarara sokan PKK terörü, Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi, emperyalizmin emrinde “etnik Kürt milliyetçiliği” peşinde koşan bir avuç “Kürt ayrılıkçısı”nın terör etkinliğidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürt seçmen bu konuda DEM yönetimi tarafından izlenen politikayı desteklememekte, PKK teröründen sıkıntı duymaktadır. Kürt seçmenin DEM’e (ve öncüllerine) verdiği oy sayısı bunun kanıtıdır.
PKK, Cumhuriyete karşı başlattığı kalkışmada yenilmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri PKK’nin hakkından gelmiş, onu Türkiye’de etkisiz hale getirmekle kalmamış, Irak’ın kuzeyinde ve Suriye’nin kuzeyinde peşine düşmüş ve ciddi sıkıntıya sokmuştur. Müttefikimiz (!) ABD’nin ve başta İsrail olmak üzere ortaklarının, PKK’ye sahip çıkmalarının, PKK’den YPG/ PYD ve nihayet SDG’yi yaratmalarının nedeni budur.
PKK, Irak’taki turistik bir mağarada, ancak çocuk piyeslerinde rastlanabilecek bir gösteri ile silah bıraktı! NATO ile VP arasında imzalanmış, tarihin en kapsamlı silahsızlanma antlaşmasını (AKKA) Türkiye adına müzakere eden iki kişiden biri olarak, böyle bir silahsızlanmanın eşinin, benzerinin görülmediğini söyleyebilirim.
ÖCALAN, GALİBİYET ALGISI YARATMAYA ÇALIŞIYOR
Bir yanda bu komedi oynanırken bir yanda da PKK elebaşısı Öcalan, “Varlığımızı kabul ettirdik. Amacımıza ulaştık. Şimdi sıra bunun siyasi tesciline gelmiştir” açıklaması ile PKK’nin, emperyalizmin en güçlü temsilcilerinin özendirmesi ve desteğiyle başlattığı ancak kaybettiği mücadeleden galip çıktığı algısını yaratmaya çalışmaktadır.
7 Ekim 2024 tarihinde Bahçeli’nin açıkladığı “süreç” çok uzun bir zaman önce hazırlanmış olan bir planın yine uzunca bir süredir iktidar ile PKK arasında görüşüldüğünü göstermektedir. ABD’nin, IŞİD ile mücadele bahanesiyle, Suriye’nin kuzeyinde yarattığı ve “eğit, donat” programı ile ağır silahlar verdiği, ABD’li generaller tarafından eğitilen YPG’nin, PKK’nin Suriye’ye nakli amacıyla da düşünüldüğü görülüyor. Bu gerçek, ABD Ankara büyükelçisinin, YPG’nin, PKK’nin; SDG’nin de YPG’nin uzantısı olduğu sözleri ile de doğrulanmaktadır.
‘SÜREÇ’, OLMAYACAK BİR UZLAŞI ARAYIŞIDIR
Erdoğan’ın “AKP-MHP ve DEM, birlikte hareket etmeye karar verdik” ve “Her konu konuşulacak” sözleri, bugüne kadar kapalı kapılar ardında sürdürülen görüşmelerde gelinen noktayı, kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkta anlatmaktadır. Bu sözler, Cumhur İttifakı ile DEM arasında bir uzlaşı arayışı olduğunu göstermektedir. Bu olanaklı mıdır? Varılabilse bile bu uzlaşı uygulanabilir mi?
DEM yöneticilerinin “devlette ortaklık vb.” talepleri; eşbaşkan Tuncer Bakırhan’ın son günlerde İngiltere ve Almanya’da dile getirdiği, “Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’nın Türkiye’de kaos yarattığı, devletin değişmesi, dönüşmesi gerektiği” sözleri DEM’in “süreç”ten beklentisini göstermektedir. ABD Büyükelçisi Barrack’ın Osmanlı millet sistemine yaptığı güzelleme, bu beklentinin ABD tarafından desteklendiğinin işaretidir.
Erdoğan’ın “süreç”ten beklediğinin ise seçimle sürdüremeyeceği iktidarını, DEM desteği ile anayasa değişikliği yaparak sağlamak olduğu biliniyor. DEM Erdoğan’a bu desteği veremez. Ancak küçük bir bölümünün o da şartlı desteğine sahip olduğu Kürt seçmenin desteğini tümüyle yitirme tehlikesini göze alamaz. Pervin Buldan’ın telaşla yaptığı, “Birliktelik sadece süreç konusundadır” açıklaması bunun somut kanıtıdır.
BU UZLAŞI TÜRK ULUSUNA KABUL ETTİRİLEMEZ
Erdoğan’ın beklentisi ile DEM’in, Türkiye Cumhuriyeti’nin milleti ve ülkesi ile bölünmesine yol açacak beklentisinin uzlaştırılması, Türkiye’nin tahammül sınırlarının dışındadır. Kimse, Batı emperyalizmini savaşta, siyaseten ve ekonomi alanında yenerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk ulusuna böyle bir uzlaşıyı kabul ettiremez. Buna kalkışacak olanlar bulundukları mevkilerde kalamazlar. Batı emperyalizminin Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bitmeyen hıncının ve hırsının nedeni de ulusun bu gücüdür.
Görünen odur ki “süreç”, AKP iktidarının değişmesi, DEM’in de dönüşmesi ile sonuçlanacaktır. Türkiye için çıkar yol budur.