Anadolu’da “çoban ateşleri” yanıyordu. Bir strateji ustası olan genç General Mustafa Kemal, bu yanan çoban ateşlerini birleştirdi. Emperyalist saldırılara ve planlara karşı çıkmak için Meclis kuruldu, düzenli ordu oluşturuldu. Üç buçuk yıl süren mücadeleler ve savaşlar temelde, antiemperyalist karakter taşıyordu. Mazlum milletlere örnek olan bu onurlu direnişin adı Milli Mücadele’ydi.
30 Ağustos 1922’de kazanılan zafer, tarih sahnesinden silindiği düşünülen bir ulusun şahlanması ve modern bir devletin kuruluşunun müjdesidir. Bu zafer Türkün şahlanışının ve modern bir ulus devlet kurmasının ilk adımıydı.

Büyük savaş öncesi cephede son durum harita üzerinde gözden geçiriliyor.
Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşen Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladı. O antlaşma ki İngiltere, Fransa ve İtalya’ya Anadolu’yu parça parça işgal etme yetkisi veriyordu. Antlaşmanın üzerinden henüz 13 gün geçmişti; emperyalistler önce başkent İstanbul’u işgal ettiler ardından zaman içinde bütün Batı Anadolu, bütün Trakya, Adana, Maraş, Urfa işgal edildi.
Daha sonra Sevr Antlaşması ortaya çıktı. O antlaşma ki bütün Anadolu’yu parsellemek ve uluslararası alanda bunu meşrulaştırmak; Türklere yalnızca Çankırı, Çorum, Tokat, Yozgat, İç Anadolu’da ufak bir toprak parçası bırakmak istiyordu.
Ancak Anadolu’da “çoban ateşleri” yanıyordu. Bir strateji ustası olan genç (henüz 41 yaşında) General Mustafa Kemal, bu yanan çoban ateşlerini birleştirdi.
ANTİEMPERYALİST KARAKTER
Emperyalist saldırılara ve planlara karşı çıkmak için Meclis kuruldu, düzenli ordu oluşturuldu. Üç buçuk yıl süren mücadeleler ve kanlı savaşlar temelde, antiemperyalist karakter taşıyordu. Mazlum milletlere örnek olan bu onurlu direnişin adı Milli Mücadele’ydi.
Seçimle oluşan Meclis, 23 Nisan 1920’de açıldı. Bağımsızlık Savaşı, Gazi Meclis ile birlikte yürütüldü. Anayasa hukuku kitaplarında Meclis’in bu durumu “savaş içinde demokrasi” olarak nitelendirilir.
30 Ağustos Zaferi, Viyana bozgunundan sonra kazanılan ilk savaştır; Türk halkının ileriye dönük bir hareketidir. Mustafa Kemal, Harp Okulu’ndan kurmay yüzbaşı olarak mezun olduğu 1905 yılında, “Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden yeni ve genç bir Türk devleti kurulmalıdır” demişti. Bu zafer işte bu yeni devletin meşruiyet kaynağıdır.
Mustafa Kemal, Nutuk’ta bu destansı zaferi şöyle anlatır:
“Her safhasıyla (evresiyle) düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren büyük bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan mutluluğum sonsuzdur.”
DAHA SONRA NE OLDU?
Zaferden iki ay sonra saltanat kaldırıldı, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi, halifelik kaldırıldı, ortaçağın karakterini taşıyan din devleti yıkıldı. Ardından çağdaş bir toplumun yaratılması yolunda laik ilkelere dayalı devrimler gerçekleşti.
Tüm dünyada gelişmekte olan ülkelere örnek olarak kabul edilen çağdaş ve modern bir devletin kuruluşu gerçekleşti. Atatürk’ün liderliğindeki bu toplumsal dönüşüm bütün dünyada olumlu bir şekilde anılmaktadır.

BUGÜNLERE GELİNCE...
Atatürk’ün kurduğu çağdaş devlet 1950 yılında, Atatürk’ün en yakın dava arkadaşı İnönü tarafından verilen kararla çok partili demokratik sisteme geçti. Bu dönüşüm de aslında dünyada görülmemiş demokratik bir devrim olarak kabul edilmektedir.
Çok partili sistemde kolay oy devşirmenin yolu kutsal din duygularının kötüye kullanılmasıdır. Bu durum 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen DP ile başladı ve 75 yıldır kesintisiz devam ediyor.
Son 25 yıldır laik ilkelere dayalı Cumhuriyetin köklerinin tahrip edilmesi hareketinin en şiddetli ve etkin uygulamasını yaşıyoruz. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı laik Cumhuriyetin temel ilkelerinin kökten tahrip edilmesi yolunda başrolü oynuyorlar.
PEKİ NE OLACAK?
Bu konuda iki görüş var: “Artık laik Cumhuriyet her gün tahrip ediliyor ve çökertiliyor. Çağdaş toplumsal ilkelerden uzaklaşıyoruz, bunu toparlamamız olanaklı değildir” diyenler karamsar görüşü; Atatürk Cumhuriyetinin her ne yapılırsa yapılsın yıkılamayacağına inananlar ise iyimser görüşü temsil ediyorlar.
Kabul etmeliyiz ki 100 yıllık Cumhuriyette özellikle son yıllarda yetişen, yüzde 80’den fazlası çağdaş ve laik ilkelere dayalı toplum gerçeğini benimseyen bir gençlik kitlesi var. Ayrıca hukuka dayalı demokrasiye inanmış bir halk çoğunluğu var. Bunlara ek olarak bütün dünyada ilerleyen toplumsal bir gelişme var. Bu sosyolojik olgulara bakan önemli bir halk kesimi, laik Cumhuriyet ilkelerinin topyekûn ortadan kaldırılamayacağına inanıyor.
Aydınlanma Devrimleri ve laik Cumhuriyet kimilerinin düşündüklerinin tersine bu topraklarda öyle kökleşmiştir ki ne yaparlarsa yapsınlar bu devrimleri yıkamayacaklar, geri alamayacaklardır. Dünyanın doğal gidişine karşı çıkılamaz. Akan ırmak tersine döndürülemez.
Atatürk’ün Aydınlanma Devrimleri söndürülemeyecektir ve sonsuza kadar yaşayacaktır; buna inanıyoruz. Çetin ve karmaşık bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde de Atatürk ilkeleri bize rehber olacaktır. Atatürk’ün Aydınlanma Devrimleri galip gelecektir.
Unutmayalım Atatürkçüler ölmez, Kuvayı Milliyeciler tükenmez.