MEB ve ÖSYM ısrarla “adil ve bilimsel” sınavlar yaptığını iddia ediyor. Ancak bizlere ne güvenilirlik katsayılarını ne soru zorluk indekslerini ne de soruların ayırt edicilik analizlerini sunuyor.
Bu temel veriler paylaşılmadığı için sınavlara ilişkin bağımsız bir denetim yapamıyoruz, dolayısıyla bir değerlendirmede de bulunamıyoruz.
Güvenilirlik katsayılarını (Cronbach Alfa değeri gibi) bilmeden sınav sonuçlarına güvenmemiz, geçerlilik değerlerini bilmeden sınavları geçerli kabul etmemiz, soruların zorluk düzeyleri ve ayırt edicilik indekslerini görmeden sınav sonuçlarını onaylamamız isteniyor.
VERİ KARANLIĞINDA KÖRLEŞİYORUZ!
Bu veri karanlığında, sınavlara dair hiçbir şeyi anlamlandıramıyoruz. Sözgelimi, belirli branşlardaki düşük ortalamalar, soruların zorluğundan mı, yoksa öğretim eksikliğinden mi kaynaklanıyor? Yanıt veremiyoruz! Çünkü veri yok!
MEB ve ÖSYM, yaptıkları sınavlara ilişkin her konuda yalnızca kendi iç denetimlerine güvenmemizi bekliyor. Yaptıkları sınavların güvenliğini sağlamaktan bile acizken bu talepte bulunuyorlar!
***
Cumhuriyet Gazetesi Haber Müdürü Can Uğur’un ortaya çıkardığı ve titiz bir şekilde takip ettiği LGS skandalı sonrasında derhal iptal edilmesi gereken sınav iptal edilmedi! Bunun yerine sınavın gayet güvenli bir şekilde yapıldığını “geri zekâlıya anlatır gibi” anlatan bakanı dinledik!
Güvenliği bahane ederek kamu hesap verebilirliğini devre dışı bırakanlar, güvenliğe ilişkin bile hesap vermiyor!
Yine köhnemiş bir söylem devreye sokuluyor: “Padişahlar ve şürekası asla hata yapmaz! Onlar ne yaparsa doğru yapar. Ortada bir hata varsa, ortada olanın bir hata olmadığını anlamayan zavallı halkın hatasıdır bu.”
ÇAĞDIŞI POLİTİKALAR, DEVASA ALT ÜST OLUŞLAR
Öğrenme ve öğretme ortamlarında hızlı dönüşümlerin yaşandığı bu çağda, çağın gerisindeki konularla ve sorunlarla uğraşıyoruz. Bir sınavın güvenliğini bile sağlayamayan bir ülkede sürekli devasa alt üst oluşlar yaşıyoruz!
AKP iktidarı eğitimde o kadar çok yanlışa imza attı ki, bu kadar yanlışı yapmak için bile ciddi bir “eğitim” gerekir!
Sınav sistemlerini defalarca değiştirdiler. Öğretim programlarını çağ gerisine taşıdılar. Açık öğretimin önünü açıp örgün öğretimin içini boşalttılar. Köklü ve saygın okullarımızı ya kapattılar ya da imam hatipleştirdiler. Liselerimizi akıllara zarar bir şekilde “Anadolu Lisesi” yaptılar. Öğretmen atama kriterlerini darmadağın ettiler. Eğitim kurumlarını önceleri FETÖ'nün şimdilerdeyse farklı farklı tarikatların inisiyatifine terk ettiler. Kamu kaynaklarını derme çatma projeler için harcayıp çarçur ettiler.
Bir ara devasa bütçeli bir FATİH projesi vardı, bu proje için yüzbinlerce tablet, yazıcı vb. dağıtılmıştı okullara. 15 yıl sonra projenin resmî sitesine baktığınızda sitenin güncellendiği söyleniyor sadece! Şimdi ne oldu bu projeye? Çıktıları nedir? Yanıt: bilmiyoruz!
Peki ya ABİDE uygulaması? Bakanlığın sitesinden bu projeye ilişkin raporların birçoğuna ulaşamıyoruz!
Çok daha temel verilere bile erişemiyoruz. Sözgelimi, okullardaki ders notlarıyla LGS ve YKS sınavları arasındaki korelasyonları göremiyoruz. Neden? Çünkü MEB ve ÖSYM verileri gizliyor, dahası vaktinde açıkladığı verileri bile ortadan kaldırıyor!
HAKLARI YENEN ÖĞRENCİLER
Artık “öğrencilerimizin hakkı yeniyor” demek çok yetersiz. Milyonlarca öğrencimizin, milyonlarca geleceğimizin hakkı defalarca yendi! Şeffaflık ve hesap verebilirlik diye bir şeyin olmadığı bir ortamda kamu kaynaklarıyla kamu için yapılan sınavlarda adalet yerle bir edilmiş durumda.
Bu noktada mevcut bakanlığın eğitim adına yapabileceği tek doğru şey tüm kadrolarıyla birlikte istifa etmektir! Ve cumhuriyet savcılarının görevi, skandalı haber yapan gazetecileri sorgulamak değil skandala konu olan kişileri ve kurumları sorgulamaktır.
***
Cumhuriyetin ışığı eğitimdir. Adalet, cumhuriyetin ışığı olan eğitimin karanlıktan çıkmasıyla başlar! O ışık karanlıktan çıkacak!