Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cumhuriyet DevrimininÖngörülemeyen Bugünü
Sandıktan çıkıp da demokrasiye değil, diktaya dönüşen rejimlerin taa eski Yunan’dan bu yana süregelen öyküsünü, Türkiye’de Cumhuriyet’in ve çok partili rejimin macerasıyla birleştirerek anlatan Galatasaray’dan sınıf arkadaşım emekli Büyükelçi ve eski milletvekili sınıf arkadaşım Dr. Onur Öymen’in “Demokrasiden Diktatörlüğe” adlı çok dikkate değer mutlaka okunması gereken kitabının hemen ardından, her ikimizin de bir başka sınıf arkadaşımız Prof. Dr. Cahit Can’ın “Cumhuriyet Devrimi ve Öngörülemeyen Bugünü” adlı yapıtını yayımladı.
\nElli yıl önce Galatasaray Lisesi’nde aynı sınıfta okumuş olan bu iki seçkin yazarın hemen hemen aynı sıralarda birbiri içine giren iki konuyu, hem de birbirlerinden habersiz olarak yayımlamaları ilginçtir.
\nDemek ki, bu iki kitap da yalnızca yazarlarının düşüncesinden veya esinlerinden değil, toplumsal koşulların doğurduğu talepten kaynaklanmakta. Bir arada anılmaları da bu nedenledir.
\nProf. Dr. Cahit Can, çok dikkatle ve ilgiyle okuduğum, eserinde halkçılık ilkesini Cumhuriyet Devrimi’nin temeline yerleştiriyor.
\nOkurken büyük keyif aldığım, zaman zaman 1960’ların kimi keskin devrimcilerinin, tıpkı bugünün keskin dönekleri gibi, bir burjuva demokratik devrimi olan Cumhuriyet Devrimi’ne yönelik, ipe sapa gelmez eleştirilerine yanıt da veren eser ile ilgili olarak, kadim dostum Prof. Cahit Can’a sormak istediğim bir hususu da burada dile getireceğim.
\n***
\nAma dilerseniz önce kitabı okurken sık sık rastlanan doğru ve önemli saptamalara değinelim.
\nCahit Can, “Atatürk’ün Ölümü ve Sonun Başlangıcına Genel Bakış” bölümünde Türk milli burjuvazisinin, 1920’li yıllarda kendi sınıfsal konumunu arka plana atarak özellikle bağımsızcılık ve yurtseverlik duyguları uzantısında davranırken geçen zamanla birlikte sınıfsal çıkarlarını yeniden ön plana çıkardığını, Atatürk’ün ölümüyle birlikte “altı ok”un da önemini yitirdiğini söylemektedir.
\nTürkiye’nin NATO’ya girişi bölümünde de aynen şöyle demektedir:
\n“Olumsuz dönüşümün miladı olarak, 1952 yılının yani Türkiye’nin NATO’ya girmesi tarihinin gösterilmesi aşağıda görüleceği gibi tümüyle doğrudur.” (s. 159)...
\n“NATO’nun kurucularından Acheson örgütün kuruluş amacını şöyle özetlemektedir: ‘...Ancak NATO’nun gerçek kuruluş amacı Sovyet tehdidini önlemekten Avrupa ülkelerinin II. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük prestij kazanmış komünist partilerin iktidara gelebilme olasılığını ortadan kaldırmaktır.’ ” (S. 160)
\nBu saptamaların tümüne katılmamak olanaksız, hatta bunları görmeden nelerin nasıl ve neden olduğunu anlamanın da mümkün olmayacağını söylemek mümkün.
\nAma burada, şu soru önem kazanıyor:
\n- Nasıl oldu da Kurtuluş Savaşı’nın anti-emperyalistleri ile Cumhuriyet devriminin devrimcileri bu kadar çabuk teslim oldular karşı cepheye?
\nYukarıdaki soruyu yanıtlarken başka etkenlerle de karşılaşmıyor muyuz?
\n***
\nBilindiği ve Prof. Can’ın da kitabında belirttiği gibi, Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti, dostça ilişkiler, hatta daha ileri giderek söyleyebiliriz ki, antiemperyalist dayanışma içindeydiler.
\nNe var ki, bu durum, özellikle dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu’nun, 1939 Eylül’ünde Moskova’ya yaptığı gezi sırasında Molotov ve Stalin tarafından yapılan Boğazlar üzerinde denetim talepleriyle birden bozulmuştu.
\nGenelde, bu taleplerin 2. Dünya Savaşı sonrasında yapıldığı sanılır, oysa gerçek savaş ertesinde Haziran 1945’te yine Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov’un Moskava Büyükelçimiz Selim Sarper’e 1945 Haziran’ında tekrarladığı Boğazlar üzerindeki talepler (artı Kars Ardahan’da hak iddiaları) aslında daha savaş öncesinde 1939 Eylül’ünde bizzat Şükrü Saracoğlu’na Molotov ve Stalin tarafından bildirilmişti.
\nTürkiye’nin Amerikan emperyalizminin sultasına girmesiyle sonuçlanacak gelişmelerde, Cahit Can’ın yukarıda saydığı etkenlerin yanı sıra Stalin yönetiminin bu taleplerinin hiç rolü olmamış mıdır?
\nSanıyorum, bu konu etraflıca ele alınıp incelenmeye muhtaçtır. Tabii bu taleplerin etkili olduklarının kabul edilmesi, öbür etkenlerin görmezden gelinmesi anlamını taşımadığı gibi, dirençsiz teslimiyeti mazur da göstermeyecektir.
\n“Cumhuriyet Devrimi ve Öngörülemeyen Bugünü”nü okurken kafama takılan soru buydu. Dostum Cavit Can’a sorduğum bu soruyu sizinle de paylaşayım istedim.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu