Arif Kızılyalın

Cumhuriyet yazarsa!

07 Kasım 2022 Pazartesi

“Niçin Cumhuriyet okuyorum?” diye söze başladı cumartesi sabah gazetemizi arayan bir yurttaş.

Elbette önce kendini tanıttı. Emekli bir öğretmen. Eşi de emekli kamu çalışanıymış...

“Niçin?” dedik, doğal olarak  telefonu soru cümlesiyle açınca.

“Çünkü” dedi ve devam etti: “Geçen hafta başı gazetenin 1. sayfasında bir haber vardı. İçimi burktu. Çünkü öğrencilerinden birini yıllar önce iş kazasında kaybeden bir öğretmendim. Mesleği bırakmayı düşündüm, bu çocuğu neden okulda tutamadım diye. Gazetede Milli Eğitim Bakanlığı’nın, yandaş bir market zinciriyle, öğrencilerin okurken çalıştırılması üzerine bir protokol imzaladığını, talebelerin mesleki eğitim adı altında, üç harfli markette çalıştırılacağı, bir gün ise okula gideceklerini okuyunca kan beynime çıktı. Karamsarlığım hafta boyu sürmüştü ki bu sabah, milli eğitim bakanının, gelen tepkiler üzerine sözleşmeyi iptal ettiğini öğrendim. Size çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.”

Evet, Cumhuriyet böyle bir gazete.

Bazen, kimsenin ilgilenmediği, çok da sansasyonel olmayan ancak insan vicdanına dokunan konuların üzerine gider cesurca. Dün de böyleydi bugün de yarın da.

İyi ki Sefa Uyar arkadaşımız bu konuyu gündeme taşımış, iyi ki yazıişlerimiz konuyu kamuoyuna yansıtmış.

Sadece, bu haber değil; Cumhuriyet’in gündeme getirip, “sorumlu” sorumsuzların geri attığı bir haber daha vardı geçen haftaki manşetlerimiz arasında. Rıfat Kırcı arkadaşımız, 6 Kasım’da İstanbul Boğazı’ndaki balık avlama yasağının bir günlüğüne kaldırılmasına ilişkin, Denizcilik Genel Müdürlüğü’nün garip kararını haberleştirdi. Bu izinle büyük tekneler, tam da balık sürülerinin boğazdan geçeceği günlerde, ağlarını atacak, en modern cihazlarla ekolojik dengeyi sarsacaklardı, kazanç uğruna. Cumhuriyet yazdı, Denizcilik Genel Müdürlüğü geri adım attı. Doğayı daha doğrusu doğal dengenin korunmasıma katkı sunmuştuk.

Sefa Uyar ve Rıfat Kırcı arkadaşlarımızı emeğe ve doğaya sahip çıktıkları için kutluyoruz...

Doğa demişken geçen hafta içinde Eyüp ilçesi Göktürk Mahallesi’nde bir yıkım vardı. Demirören Holding borçları nedeniyle üst kullanım hakkı orada oturanlara ait olan yeşil alanı Ziraat Bankası’na devretmiş, banka da o bölgeye rezidans yapmak için iş makinelerini getirmişti. Cumhuriyet, gelişmeleri gün gün izledi. Beton ve rant çılgınlığı öyle bir noktaya gelmiş ki bankanın inşaat yüklenicileri, yürütmeyi durdurma kararı dahil hukukun hiçbir öğesini önemsemeden sağı solu dağıttılar. Meselenin üzücü tarafı ise kaymakamın, “yıkım” tebligatını imzalatmak için gecenin bir yarısı Göktürk muhtarını araması ve “Muhtarlığı aç” talimatı vermesi. 

Yasa yönetmelik tanımazlık demişken Cumhuriyet’in  perşembe günü manşetine taşıdığı, “Polis AKP şarkısı söyledi” haberi ülkenin ne denli bir parti devleti olduğunun da kanıtı. Bu manşeti çalışırken yüreğim burkuldu. Polis müdürü bir babanın oğlu, “polis ekmeği” ile büyüyen bir birey olarak üzüntüm katlandı. Merak ettiğim konu, iktidar değişirse, mevcut Emniyet genel müdürü ile o polis okulu müdürünün, yeni içişleri bakanının yüzüne nasıl bakacakları! Yanlış anlaşılmasın, burada canıyla, kanıyla yurt savunmasına katkı sağlayan polislerin kusuru yok; onlar emir komuta zinciri içindeler. Ama bir gerçek var ki o emri verenle o emri uygulattıranların, meslekte yerleri olmamalı! Görevdeki Emniyet genel müdürü bilmeli ki polis, kadife eldiven giymiş çelik eldir, siyasilerin alkışçısı “asla” değildir.

***

Siyasetten devam edersek AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın Türkçe konusundaki çıkışı sonrası “Görevlerinden affını iste” direktifini alması haftanın önemli gelişmesiydi. Muhabirimiz Selda Güneysu konunun perde arkasını aralarken Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki AKP heyeti de aynı süreçte, başörtüsü konusunda hazırlanacak anayasa değişikliği için MHP, CHP ve İYİ Parti ile HDP gruplarını ziyaret etti. AKP’nin bir yanda “terör örgütüyle işbirliği” argümanı ile HDP’ye yüklenmesi, öte yanda da aynı partinin kapısını çalışı tipik bir çok yüzlülük anlayışı. Hem de HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan’ın, Cumhuriyet rejimini hedef alan “köksüz” açıklamalar yaptığı saatlerde...

***

Ekonomi ve geçim konusuna gelince geride kalan haftanın yurttaşı ilgilendiren en önemli gelişmesiydi aslında. Cumhuriyet’in “Vizyon”ları ENFLASYON başlığı çok konuşuldu. Elbette konuşulması gereken bir başka konu da TÜİK’in çarşı-pazar fiyatlarından “uzak” hazırladığı törpülü aylık enflasyonun bile gizlenmesi. Bu aslında dar gelirlinin cebinden parasını (ç)alma operasyonu. Çünkü son aylardaki enflasyon oranı yeni yıldaki memur/emekli maaş artışlarını belirleyecek ve dar gelirli mağdur olacak.

Görüldüğü üzere iktidar yurttaşın refahı konusunda çok cimri. Keşke, davet mektubu ile verdiği ihaleler sonucunda zengin ettiği ERG, Kolin gibi yandaş firmalara karşı da bu kadar tutumlu olsa; örneğin iki firmaya ihale şartnamesinde yazmadığı halde dolar-Avro parite farkını ödemese! 

***

Ve maraton; İstanbul Maratonu 44. yaşını geride bıraktı. Dün yine yüz binler bir kıtadan ötekine koştu, yürüdü. Dünün pek ön plana çıkmayan bir noktası ise toplantı için İstanbul’da bulunan B40 Balkan şehirleri belediye başkanlarının çoğunun bu önemli yarışa katılmasıydı. Kimi kendi geçti köprüyü kimi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile yürüdü. Unutulmasın ki bu tip yakınlaşmalar İstanbul’a 2036 ya da 2040 olimpiyat kapısını açacaktır. 

Söz İmamoğlu’na gelmişken bugün Barış Terkoğlu çok konuşulacak bir habere imza attı. İBB başkanının 11 Kasım’da görülecek “YSK üyelerine hakaret” davasına bakan, geçen aylarda da görev yeri değiştirilen yargıca ait olduğu öne sürülen açıklamalar kan dondurtacak cinsten. Umarım estirilen bu korku rüzgârı yüce Türk adaletini doğru yoldan şaşırtmaz, şahsım adaleti de hiç devreye girmez!

Yeniden görüşmek üzere.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Onurlu mücadele 13 Aralık 2024
Hesap tutmadı 12 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları