Arzu Süzmen

Hayat memnuniyetsizleri ve hayata bağlanmayı seçenler

16 Temmuz 2015 Perşembe

Uzun zamandır düşündüğüm, düşündükçe de içimin sıkıştığı bir konu var.

Gözüme çarpan, gözüme çarptıkça gözümü kaçırdığım ama aklımdan çıkmayan… 

Büyük şehirlerin diye genelleyemem, ben buradakine şahidim zira; İstanbul’un bir türlü halinden memnun ol(a)mayan insanlarına.

İstanbul'un her daim gergin ve mutsuz suratlı insanları… Harcadıkları vakitle kaç hayat dolar?

Çünkü gördüm; en ‘popüler’, en neşeli, en lezzetli yiyeceklerin tüketildiği mekanlarda bozulacak bir şey bulup, genç ve ekmeği peşindeki garsona söyleneni.

Çünkü gördüm; elleri kolları lüks markaların giysileriyle dolu olup, yüzünden düşen bin parçayı bir türlü toplayamayanı.

Gördüm; tatmin olamadığı hayatının hırsını hız tutkusu diye niteleyip, Bağdat Caddesi’nin ‘kitap okuyan çiçekçisi’ Mehmet Emin Kaya’yı katledenleri.

Gördüm hayat memnuniyetsizlerini. Cepleri doldukça, içleri boşalanları.

Öte yandan hayata tutunanları da gördüm, en güç anlarında.

Hayat mücadelesi verdiği bir zamanda, hayvan sevgisiyle hayata sarılan insanlar da gördüm.

Altı ay önce yakalandığı meme kanserine sevgiyle meydan okuyan Selma Fındık ile, ona bu yolculuğunda eşlik eden eşi Mehmet Bey’i, sokak köpeği Charlie’yi gördüm. 

Üstelik ilk görüşüm de değildi; çocukluk çağlarında, arkadaşım Esra Öztürk’ün annesi olarak görmüştüm onu Bostanlı’da. Tam da 80’lerin o havalı, aslan başı stili diye bilinen saçlarıyla… Hani genç kızların bir idolü olur ya, işte öyle bir hayranlıkla.

Yıllar sonra onda gördüğüm ve hayranlık duyduğum şey ise daha farklı.

Sağlık kontrollerini ihmal etmemesi sonucu konulan erken teşhis sayesinde, yakalandığı meme kanseri ile kahkahalarına veda etmeden mücadele eden, bu mücadeleyi mahallelinin itip kaktığı sokak köpeğini sahiplenerek güçlendiren, Ümraniye Altınşehir Mahallesi’ndeki evini soğuk kış gecelerinde ona açıp bornozlara saran bir kadına duyulan hayranlık bu.

Çünkü gördüm; siyah-beyaz bir sokak köpeğini sahiplenip ona Charlie’nin Melekleri dizisinden esinlenerek ‘Charlie’ diye seslenişini.

Gördüm, kimi zaman halsizliğine rağmen Charlie aç kalmasın diye ona yemek ve su götürmekten vazgeçmeyişini. Ona şiddet uygulamaya kalkanlarla aslan gibi mücadelesini.

Charlie’nin de gördüm ama, bu sevgiyi sahiplenişini. Herkesten kaçan bir köpeğin, Selma Fındık’ın ayak sesleriyle kendini yerlere atıp gösterdiği sevgiyi.

Gördüm, hastalık öncesi üzerine atlayıp yanaklarını öptüğü sahibini, şimdi incinmesin diye nasıl uzaktan sevdiğini.

Hazır bayram da kapıdayken; siz hangi kategoride görüyorsunuz kendinizi? Mücadeleden vazgeçmeyenlerden mi, yoksa hayat memnuniyetsizlerinden mi?

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları