Ayşe Emel Mesci

Antigone olmak

09 Mayıs 2016 Pazartesi

Dilek Dündar’ın saldırganın yakasına yapışan ellerini görünce, “Herhalde hesabı biz soracağız, kadınlar soracak” dedim kendi kendime. Zaten onlar böyle inisiyatif sahibi kadından korkuyorlar en çok, ezberleri bozuluyor.

Slovaj Zizek’e katılmıyorum. Antigone- Kreon çatışmasının ekseninde mutlak iktidara karşı duran insan, daha da önemlisi kadın yer alıyor. Gerisi bugün için, benim durduğum yerden ayrıntı olarak gözüküyor. Çünkü Antigone’nin kullandığı dilin erilleşmesi, Kreon ile ortaklaşan noktaları, vb. şu temel gerçeği değiştirmiyor: Kreon devlet erkini mutlak bir hükümdar olarak elinde tutmaktadır; Antigone de ona karşı çıkmaktadır. Ve karşı çıkışı tarihin içinde yer alan bir eylemdir, tarih bazen belirli bir anda gösterilen tavırla yazılır. En azından bizim bağlamımızdan durum böyle gözüküyor ve içimden Sayın Zizek, Antigone’ye (Slavoj Zizek, “Antigone’nin Üç Yaşamı”, Encore Yayınları) bir de Cizre bodrumlarından, Ankara meydanlarından, 6 Mayıs’ta Çağlayan Adliyesi’nin önünden bakın, demek geçiyor.

Kötü haberler…
6 Mayıs’ta, çok yoğun bir provadan sonra gece geç vakit aldım haberi. Ekrana iki kötü, ürkütücü haber ve umut veren iki görüntü eşzamanlı olarak yansıdı. Bir yanda Can Dündar ve Erdem Gül için verilen mahkûmiyet kararları ve Çağlayan Adliyesi önünde Can Dündar’a yönelik silahlı saldırı; diğer yanda Dilek Dündar’ın silahlı saldırganın yakasına yapışan elleri ve CHP milletvekili Muharrem Erkek’in silahlı saldırgana arkadan sarılıp engelleyen kolları.
Bu öğelerden bir Türkiye tablosu çıkıyor ortaya. Gazetecilik faaliyeti olduğu AYM tarafından tescil edilmiş bir haberin yayımlanması, dolayısıyla ifade ve basın özgürlüğünün kendisi mahkûm ediliyor. Bu kararın satır aralarından mutlaklaşmış ve anayasadaki kuvvetler ayrılığı ilkesini tanımayan bir irade gözlerini üzerimize dikmiş, hepimizi izliyor, tepkileri ölçüyor.
Çağlayan Adliyesi diye anılan İstanbul “Adalet Sarayı” önünde, o “yüksek güvenlikli” alana silahlı bir saldırgan elini kolunu sallaya sallaya girip, gazetecilerle konuşan Can Dündar’a ateş edebiliyor. O alan, adaletin temel unsurlarından olan avukatların bir şeyleri protesto etmek için toplandıklarında gazlandıkları, coplandıkları, polis tarafından tartaklanıp yaka paça gözaltına alındıkları bir alan... Böyle bir Adalet Sarayı’nda dağıtılan adalete güven duymak mümkün mü?

... Ve umut veren görüntüler
Sonra insanın içini umutla dolduran iki görüntü: Saldırganın üzerine yürüyen bir kadın ve tereddütsüz ona yardıma koşan bir milletvekili.
Dilek Dündar’ın saldırganın yakasına yapışan ellerini görünce, “Herhalde hesabı biz soracağız, kadınlar soracak” dedim kendi kendime. Zaten onlar böyle inisiyatif sahibi kadından korkuyorlar en çok, ezberleri bozuluyor. Siz bakmayın aileyi koruma adına atılan nutuklara, onlar bu boyun eğmeyen kadın tipolojisinden ürktükleri için sabahtan akşama, siyasi kürsülerden sokak aralarına, çalışma hayatının her alanından evlerin ücra köşelerine kadar hep kapatmaya, susturmaya, sindirmeye çalışıyorlar bizi. Korkmakta haklılar.
Ve CHP... O görüntülerden çıkarılabilecek çeşitli sonuçlar var. Silahlı bir saldırganın üzerine atılıp kıskıvrak yakalama cesaretinin çoğalması, her alana yayılması gerekir. Antigone olmayı göze alamazsanız Kreon’a söyleyecek sözünüz kalmaz. Oyunda Kreon ile asıl uyum içinde olan, ortaklaşan İsmene’dir, Sayın Zizek bu noktada yanılıyor, diktatörlükler sadece sağduyu ile yıkılmaz. Bazen de hiç sağduyulu bir davranış olmasa da tankın önüne dikilebilmek, üstüne çıkabilmek gerekir.
Dündar ailesine ve Erdem Gül’e en içten geçmiş olsun dileklerimle...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları