Ayşe Emel Mesci

Haber almak insan hakkıdır

07 Aralık 2015 Pazartesi

Can Dündar’ın 1996’da başladığı ‘40 Dakika’ adlı programın sloganıydı başlıktaki bu kendi küçük, anlamı büyük cümle... Sevgili Can Dündar ve Erdem Gül’ün ifadeye çağrıldıklarını duyduğumda içimden “eyvah” demiştim; mantıklı gerekçeler ileri sürerek herhangi bir tutuklama olamayacağını söyleyen dostlarımı dinliyor, ama iç sesime de kulak vermeden edemiyordum. İç sesim, bu ülkede bize “mantıklı”, “rasyonel”, “hukuki” gelen hiçbir şeyin pek bir anlamı olmadığını çeşitli örneklerle anlatıyordu... Çünkü o ses, 1969 Kanlı Pazar’ından bu yana Türkiye’de devletin kendine özgü bir mantığı olduğunu, yurttaşlarını yurttaş olarak görüp kabul etmeye pek istekli olmadığını, “normal” dönemlerde tahammül ettiği düşünce ve ifade özgürlüğü, halkın haber alma hakkı, gösteri ve toplantı yapma hakkı, örgütlenme hakkı vb. bazı “gereksiz aşırılıkları” kendince “olağanüstü” bulduğu dönem ve koşullarda ne kadar kolay askıya alabildiğini görmüş, yaşamıştı. Sırf baskıcı değil, yanı sıra “askıcı” bir devletti bizimki, iç sesim onu iyi biliyordu.

Tahir Elçi
Sonra, Dündar ve Gül’ün tutuklanmasının şokunu atlatamadan, Diyarbakır Barosu Başkanı, avukat Tahir Elçi’nin sokak ortasında, basın açıklaması yaptığı sırada, onlarca polisin, yurttaşın ortasında vurularak öldürülmesini izledim. Neredeyse naklen yayımlanan, ama faili şu kadar gündür bulunamayan bir cinayet... Yaşam hakkımızın da “askıda” olduğunu hatırladım bir kez daha.
Heiner Müller’in ‘Hamlet Makinesi’ adlı oyununda elbise askılarına/kasap çengellerine asılı duran kanlı kadın elbiseleri gibi bizim de bu memleketteki halimiz... Her hakkımız, hatta yaşam hakkımız bile askıda...
Üstelik eskiden “askıcı” devlet haklarımızı dizi dizi sallandırmak için “olağanüstü” bir dönemi beklerdi hiç değilse. Gerçi mutlaka bir yolunu bulur, “normal” dönemlerin istisna, “olağanüstü” dönemlerin kural olmasını sağlardı ama yine de kâğıt üstünde de kalsa, onlar “olağanüstü” dönemlerdi. Ama artık böyle bir ayrım kalmadı; her gün “olağanüstü” olduğu için, artık “olağanüstü hal” normal sayıldı. Yeni Türkiye’nin yeni kuralı bu...

O-HAL ve BU-HAL
Kürt bölgelerinin hanidir tanıdığı O-HAL, yurt sathına yayılarak hepimiz açısından BU-HAL oldu. Bir nevî eşitlik sağlandı. Yaşananlar şöyle özetlenebilir: Bizim arkadaşlarımız, Can Dündar ve Erdem Gül sadece iyi gazetecilik, namuslu gazetecilik yaptılar. “Haber almak insan hakkıdır” dediler. Sayın Tahir Elçi bir hukuk adamı, bir insan hakları, demokrasi, doğa ve tarih savunucusu olarak namusuyla, cesaretiyle, dürüstlüğüyle yürüdü yolunu. Devletimizin eskiden beri süregelen en kötü reflekslerini koruyan ve geliştiren BU-HAL versiyonu da onların ne yazık ki yaşam hakkı da dahil olmak üzere tüm temel hak ve özgürlüklerini “askıya aldı.”
Sorumluluk artık onlarda değil, bizde: Burada “normal” olmayanın devletin davranışı olduğunu görmeyi, göstermeyi ve buna karşı çıkmayı; O-HAL’i de, BU-HAL’i de değiştirmeyi göze alabilecek miyiz? Hakların askıya alınmasındaki kısmi eşitlenme durumu bir gün haklarımıza sahip çıkmakta ortaklaşmayı getirecek mi? Konu bundan ibaret. Kartlar açık, oyuncular masada...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları