Ayşe Emel Mesci

Özgürlükleri savunmak

22 Mayıs 2023 Pazartesi

Türkiye’nin en kritik seçiminin ilk turu tamamlandı. Yalanların, tehditlerin her gün üzerimize yağdığı, çok gergin bir ortamda seçimlere gitmek zorunda kaldık. Sonuçta öyle bir Meclis oluştu ki zaten bilinen sağ ağırlık içine aşırı sağcı, aşırı gerici, Cumhuriyetin temel ilkelerine ve kadınların tüm kazanımlarına düşman unsurlar da katıldı. Bu durum cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunu tam bir referanduma dönüştürdü, sadece bizim değil gelecek kuşakların da yazgısının belirleneceği bir seçim haline getirdi. Zaten yıllardır öyle bir korku iklimine, öyle bir yolsuzluk ve suç batağına sürüklendik ki tercihler azaldı, ara renkler kayboldu: Bir tarafta karanlık, diğer tarafta aydınlık; bir tarafta düşmanlık, diğer tarafta kardeşlik kaldı.

İLHAN SELÇUK

Evet, ilk tur ve Meclis seçimleri için beklentiler farklıydı, umutlar yüksekti, alınan sonuç genel bir moral bozukluğuna yol açtı. Ama her şeye karşın aydınlığı, boyun eğmeden özgürlükleri savunmak gerek. Yurttaş olarak, kadınlar olarak başka çaremiz yok.

2017’de yitirdiğimiz değerli fotoğraf sanatçısı Lütfi Özkök’ün bundan 20 yıl önce, 2003’te yayımladığı “Portreler. Türk Edebiyatına Dönemsel Bakış” kitabında İlhan Selçuk kendisine ayrılan sayfada yer alan “Mutluluk” başlıklı yazısında şöyle demiş:

“Aydın olmak ne demektir? Devrimci ve demokrat olmak demektir; ilerici olmak, çağdaş olmak demektir. Dünyamızın bütün katı ve kötü gerçeklerini öğrenmek; onları küçümsemeden, azımsamadan, gizlemeye çalışmadan ortaya koymak; sonra her çeşit çıkarcı rüzgâra, baskı fırtınasına karşı; binlerce yıllık geleneklere, yüzlerce yıllık göreneklere karşı; insanı ezen bilgisizliğe, soysuzlaştıran para gücüne karşı... Ve umutsuzluğa karşı... Ve yazgıcılığa karşı... Bu olumsuz koşullarda bile boyun eğmeyi yadsıyarak özgürlükleri savunmak demektir.”

Aslında İlhan Selçuk bugün karşımızda duran gericilik cephesinin temel dayanaklarını bundan 20 yıl önce gayet güzel özetlemiş: Çıkarcı rüzgârlara kapılıp, bu gerici cephenin ekmeğine yağ sürmüş olanlar; insanı ezen bilgisizlik ve cehaletin üstün kılınması; insanı soysuzlaştıran para gücü; ülkenin tüm kaynakları göz göre göre yağmalanırken yoksullaştırılan kitlelerin sadakaya bağımlı kılınıp iyice kullaştırılması, susturulması; yazgıcılık ve umutsuzluk; böyle gelmiş böyle gider havasını sürdürmek için uygulanan her türlü baskı...

OCKHAM’IN USTURASI

İlhan Selçuk’un köşe yazarı olarak belki de en önemli özelliklerinden biri “Ockham’ın usturası” diye bilinen yaklaşımı kendisine ilke edinmiş olmasıydı. Adını 13.-14. yüzyıllarda yaşamış İngiliz filozof Ockhamlı William’dan alan ve basitlik ilkesi diye de özetlenebilecek bu yaklaşımın çok basit bir mantığı var: Bir olgunun açıklanması mümkün olan en az varsayıma dayanmalıdır. Bu özet bilgileri sitesinden derlediğim Mahfi Eğilmez, işin ustura faslını da şöyle izah etmiş: Bu yaklaşımda usturaya verilen sembolik rol, sorunu anlamak ya da çözmekte gereksiz olan varlıkların kesilip atılmasını sağlamasıdır.

Evet, İlhan Selçuk gerçek bir ustura ustasıydı, yazılarını gereksiz fazlalıklardan temizlemeyi, iki nokta arasındaki en kısa ve doğru çizgiyi çekmeyi bilirdi.

Cumhuriyet tarihinin bu en kritik seçimine giderken belki sözlerin geniş kitlelere kolay ulaşması adına, Ockham’ın usturası üzerinde biraz kafa yormakta fayda olabilir.

“Bu olumsuz koşullarda bile boyun eğmeyi yadsıyarak özgürlükleri savunmak”tan başka çaremiz yok. Karanlığı böyle yeneceğiz, aydınlığa böyle çıkacağız.

Mutlaka sandığa gidelim, oyumuzu aydınlıktan yana kullanalım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları