Ayşe Emel Mesci

Sorun ‘aranjman’ ile çözülmez

31 Ekim 2022 Pazartesi

Günümüzün en önemli tiyatro insanlarından ve düşünürlerinden Eugenio Barba’nın kullandığı ilginç bir terim vardır: “Kaosmos”. Genellikle iki antitez olarak konan ve düz çizgili zamanda birbirini izlediği kabul edilen “kaos” ile “kozmos”un iç içeliğini, karşıtların bir arada varoluşunu ifade eder bu terim. Aslında burada iç içe geçen, kaos ile her ortamın o kaosa karşılık olarak bulduğu bir ritimdir, kaosla ritmin iç içe geçişidir kaosmos. Sonra o ritmin getirdiği kendine özgü düzen yeni bir kaosla sarsılır, yeni bir ritim bulmak zorunlu hale gelir.

KURULUŞ RİTMİ

Kaosla ona yanıt olarak bulunan ritmin iç içe geçişi, bütün devrimler gibi Cumhuriyete de uygulanabilir. Dünya Savaşı boğazlaşması sırasında (Rus Çarlığı) ve sonrasında (Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu) yaşlı imparatorluklar yıkılırken oluşan kaosun içinden, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ritmi duyulmaya başlar. Gazi de bu ritim duygusunu hissetmiş olsa gerek ki 9 Eylül 1922’de İzmir’e girildiğinde defterine zamana vurgu yapan şu notu düşer: “15 Mayıs 1919 İzmir’i işgal. 3 sene 4 ay. Ben aynı gün İstanbul’u terk. O kara günde Karadeniz’de, bugün Akdeniz’deyim.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden çekilmesinin, kuruluş ile yıkılışın iç içe geçmesi daha sonraki 99 yılımıza damgasını vuran bir sürecin de başlangıç noktasını oluşturmuştur. İleriye doğru hızlı hamleler ve alttan alta işleyen daha ağır karşı hamlelerle yaşanan bir “ritimler savaşı” da söz konusudur aslında. Osmanlı’nın kaosuna genç Cumhuriyetin cevap olarak bulduğu hızlı ritim, çok daha dünyevi menfaatleri “eskinin sürmesi” hayal-özlemiyle perdeleyenlerin kaosu olmuştur ve onların buna buldukları yanıtlar memleketi hep geriye çekmeye çalışan ritimler üretmiştir. 

Bu “ritimler savaşı” esas olarak, kurucu felsefenin mimarı Atatürk’ün Cumhuriyetin üzerinde yükselmesi gereken dört sütun olarak sıraladığı, “mektep, iktisat, sanat, imar” çevresinde daha genel bir tanımla eğitim, ekonomi, kültür sahalarında yaşanmış, işin aslı hâlâ da bir sonuca bağlanmamıştır.

YENİ ‘RİTİM’ ÜRETMEK

Cumhuriyetin kuruluşunun 99. yılı kutlamalarını geride bırakıp belki de tarihimizin en kritik dönemeci olan 100. yıla doğru yol almaya başlarken bu temel fay hattının belirleyici önemini hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Kaosa yanıt olarak bulunacak ritimleri ortamlar belirler. Bu ortamların belirlenmesinde hem siyasal aktörlerin hem de genelde kültür alanını etkileyen söylem sahiplerinin konumu kritik öneme sahiptir. Tavırları ilkeler değil kısa vadeli, taktiksel çıkarlar belirlemeye başladığında, yeni “ritim” üretme şansı kalmaz, “kaosmos” oluşmaz. 1960’larda Türk hafif müziğinin bir dalı vardı: “Aranjman”. Yabancı şarkıların müzikleri alınır, üzerine Türkçe sözler yazılır, prozodi tutsun diye de müzik veya söyleniş biraz “aranje” edilirdi, yani “düzenlenirdi”. Cumhuriyetin 100. yılına gidilirken bu yol seçilir, mevcut baskın ritimleri “aranje” etmekle sorunun çözüleceği sanılırsa sonuç, Bertolt Brecht’in “Cesaret Ana” oyunundaki “Büyük Teslimiyetin Türküsü”nde söylendiği gibi olabilir: “Öttü saksağan / Doldu zaman / O katıldı orkestraya / Ve adımını uydurdu / İşte karıştı araya.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları