Göremedikleri görüşçüden Cumhuriyetçilere

10 Mayıs 2017 Çarşamba

Cezaevi ziyaretleri bir meslek olsaydı ve de devlet buna kadro açsaydı, soruları önceden verilmiş bir sınavda yanına bir de Kuran kursu diploması ekleyebilsem en öncelikli aday muhtemelen ben olurdum.

Öyle bir uzmanlığım var ki yeryüzünde eşi benzeri yok. “Asrımızın en büyük liderinden” tüm ailesini öldürmüş “canavara” kadar herkesi cezaevlerinde ziyaret etmişliğim var.

Taşra hapishanelerinden “en modern F tipi” cezaevlerine gitmişliğim var.

Yedi yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olmuş birini çıkar çıkmaz cezaevi görüşüne götürmek gibi tuhaflıklarım da bilinir.

Fakat itiraf edeyim ki en acımasızı sizin tutsaklığınız oldu..

İki duvar ötenizde saatlerce beklememe rağmen bir sizi ziyaret edemedim. Cezaevi önünde iphone’dan popüler dizileri izleyerek “zaman öldürmüşlüğüm” hiç olmamıştı.

Mektuplaşmadan kitap bulmaya, giysilerin verilmesinden kantin alışverişine, ziyaret saatlerinden avukat görüşlerine, ailelere görüşün maliyetinden iddianamelerin hukuk kurumları yerine tetikçi özetleri eliyle verilmesine kadar böyle eziyetli bir dönem hiç ama hiç görmedim.

Galiba haddimi aştım. Yazımın son derece temkinli olması gerekiyor kuşkusuz. Beynimin süzgecinden kolaylıkla sızabilecek tehlikeli konuları zapt etmem gerek.

En büyüğümüzü kızdırmayacaksın; hadi oradan geçtin, hukuka inanamayıp hukuk devletinin varlığını “şimdilik” göstermek üzere atanmış yargıdan nasıl yırtacaksın? Sadakati tutuklama üstünden kanıtlayanlar çok iştahlı... Diyelim ki onları da atlattın, trol haydutları var ki gözden kaçman imkânsız. Görünmez garibanlar kaçamamış, sen nasıl kaçacaksın?

İster korku, ister itaat, ister hile hurda kaynaklı olsun “güç” kendi devamını sağlamada muazzam başarılı...

Baksanıza Genelkurmay başkanı bile bu günler için taaaa ne zamanlardan hazırlanıyormuş. Hayranlık duymamak mümkün değil...

İnsan cezaevi önünde boş boş bekleyince takıntılar için mükemmel fırsatlar doğuyor.

Durup dururken Oscar Wilde’ın sözünü, kendi sözü yapanı keşfediyor mesela.. (Bu ayrıntıları Turhan Günay için biriktirdiğim biline...)

Wilde, “Bazı insanlar nereye giderse mutluluk verirler bazıları da nereden giderlerse...” demiş.

Bizimki düzeltmiş: “Bazıları geldiğinde huzur verir, bazıları gittiğinde..”

İnsana boş zaman vermeyeceksin, küresel ahlaka fazla takılıyor...

Hep Japon olmak istemişimdir. Japonya’nın asırlardır dini yok ama anlaşılmaz bir şekilde yeryüzünün en ahlaklı toplumu…

Bizim ülke dünyanın en çok tutuklu ve hükümlü barındıran 7. ülkesi..

Darbe dönemleri dahil 2006’ya kadar 50- 70 bin arası olan tutuklu ve hükümlü sayısı on yılda yüzde 160’ı aşıp 210 binler seviyesine ulaştı.

Hüküm vermeden hapsetmek gelenek haline geldi... Oysa daha geçenlerde 450 bin elektronik kelepçe ısmarladı Adalet Bakanlığı. Denetimli serbestlikte kullanılanlardan hani!

Batı’dan bunca nefrete rağmen “bu kâfirlerden” elektronik kelepçe alıyoruz. Tetikçi mucitler neden enerjilerini bu işlere ayırmazlar anlamıyor insan... ,

Geçenlerde “Demokrasimizin ne denli güçlü olduğunu” düşman Batılılara anlatmak için “lüks seferlere” çıkanların ikna konuşmalarını duydum.

“Gazetecilerin neden cezaevinde olduklarını merak ediyorsunuzdur. Büyüklerimiz de çok acı çekiyor gazetecilerin cezaevine alınmasından ama biz de hukuk dokunulmaz, hâkimler bağımsızdır. Bizim de içimiz parçalanıyor. Keşke elimizden bir şey gelseydi” diyorlarmış.

Dinleyenler müstehzi gülümsemişler, propagandistler pek öfkelenmişler.

Bu olay muzip bir basın vakasını çağrıştırdı ansızın:

89’da iki Almanya birleştiğinde “propaganda ve yalan haber” üstüne eğitilmiş Doğu Alman gazetecilerini özgür sisteme entegre etmek bir türlü mümkün olmamış. Bunun üzerine hepsini sadece kendi haberlerini izleyecekleri bir yere kapatmışlar. İki gün geçmeden hepsi isyan etmiş: “Bu çöp yığınında düşünme yeteneğimizi kaybediyoruz, lütfen bizi çıkarın.”

Musa’nın ferahlık veren gülümsemesini, Murat’ın mesleğe adım attığı anı, Kadri’nin ağırbaşlı izahatlarını, Ahmet’in bir gece vakti “Bu artık son” dediğimiz tahliyesini hatırlıyorum. Hepsinin tutuklu gazeteciler için verdikleri cesur çabaları hatırlıyorum.

Hatırlayacak çok şey var ama.. Ne yaparsın, temkin başa bela!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları