Bağış Erten

Bu toprakta kalır adın

04 Nisan 2018 Çarşamba

Bundan bir yıl kadar önce Ülkü Tamer hakkında bir yazı yazmıştım. Büyülü bir futbol hikâyesinin baş kahramanıydı o. Ayrı severdim kendisini. Gaziantep’te büyümüştüm, Alleben’in kıyısında koşmuştum, onun Alleben Öyküleri’ni hemşeri öyküleri gibi okumuştum. Nakıp Ali’nin sinema tutkusu mu daha etkileyicidir, yoksa Cinema Paradiso filmi mi? Hâlâ karar veremem. Sonradan öğrendim, futbola da meftunmuş. Böylece daha da akraba olmuştuk sanki. Hayatımda yaptığım en tatlı sohbetlerin anlatıcısı Cevat Çapan ona referansla aktarmıştı. Duyduğum en güzel futbol anısıydı. Şimdi onun anısına bu masalı tekrar yâd edelim istedim. Hatırlayanlar için mükerrer olacak ama bir saygı duruşu için bu kadarına tahammül edersiniz bence.
Genç bir edebiyatçı 1960’lı yılların sonunda, New Left Review dergisinde Edita Morris’in Vietnam’a Sevgiler kitabını görür ve etkilenir. Koşarak Memet Fuat’a gider: “Basalım bunu. Ben çeviririm.” “Telifini alamayız” der Memet Fuat. “Ben hallederim” der genç ve alır eline kalemi Edita Morris’e mektup döşenir hemen. Cevap beklediğinden hızlı gelir! Adına ödüller verilen, Hiroşima üzerine kaleme alınmış en güzel kitaplardan birinin müellifi Morris, bu genç adamın yazdıklarını sevmiştir. Telifi vermekle kalmaz, gerekirse basılması için destek bile verebileceğini söyler. Sonrasında ikisi ahbap olurlar. Edita Teyze mektup arkadaşı olmuştur artık. İş burada kalmaz şahsen de tanışırlar. Artık yazarımız neredeyse ailenin bir parçasıdır. Sonra bir gün bir davet gelir Edita Morris’ten. Latin Amerika’yı gezmek üzere bir davet almıştır ve ona yazarımızın eşlik etmesini istiyordur. Sevinçten havalara uçar şairimiz. Beraber yollara düşerler.
Gezinin bir aşamasında Meksika’dan Brezilya’ya geçeceklerdir. Akdeniz/Latin rahatlığıyla vizeyi son güne bırakırlar. Konsolosluğa giderler ama kapı duvardır. Tekrar vururlar, bir süre sonra kapı isteksizce aralanır. Vize almak istediklerini söylerler. Tatil olduğunu, haftaya gelmesini söyler görevli. Az zamanları olduğunu, ta İstanbul’dan geldiklerini, Edita Morris’i gezdireceğini söyler. Görevlinin umurunda bile değildir. Canı sıkılır edebiyatçımızın; yüksek sesle şöyle yakınır: “Ben şimdi Pele’nin ülkesini göremeyecek miyim?” Adam duraklar: “Siz Pele’yi biliyor musunuz?” Yıl 1972. Yazarımız 1970’te Dünya Kupası’nı kaldıran kadroyu ezbere sayar: “Felix, Alberto, Everaldo, Clodoaldo, Brito, Piazza, Jairzinho, Gersoni Tostao, Pele, Rivelinho!” Adam “bekleyin” der. Biraz sonra pijaması ve robdöşambrıyla büyükelçi gelir: “Arkadaşım Brezilya takımını ezbere saydığınızı söyledi.” Heyecanla tekrar sayar yazarımız: “Felix, Alberto, Everaldo…” Artık güzel bir kahve demlemenin zamanıdır; koyu bir futbol sohbetiyle birlikte... Özel mühürle geçerler Brezilya’ya Edita Teyze ve şairimiz. Futbol sınırları yok etme gücünü bir kez daha göstermiştir. Dünyanın tek evrensel dili olduğunu da…
Bu öykünün başrolündeki insandı Ülkü Tamer. Birkaç gün önce kaybettik kendisini. Yaşamak Hatırlamaktır kitabında iki ayrı anı olarak anlatılan bu masalı birleştirip anlatan Cevat Çapan onun futbol meftunluğundan hınzırlıkla bahsederdi.
Ülkü Tamer Galatasaraylıydı. Cevat Çapan ise sıkı bir Beşiktaşlıdır. Onların ufku bitmeyen edebi sohbetleri arasında futbola da yer var diye anlamsız bir gurur duyardım. Sanki futbola prestij kazandırırlardı. Şimdi o kaynaklardan biri (daha) azaldı. Cevat Amca birkaç ay önce 85’ini devirdi. Aman başımızdan eksik olmasın, uzun ömürler olsun. Çünkü ‘bu topraklarda onların adı kaldığı’ sürece Türkçenin ve onu konuşanların ince, tatlı, zarif, eğlenceli olabileceğini hatırlayabiliyoruz. Kültürel ve toplumsal çöl fırtınası yaklaşırken tutunacak pek fazla dal yok ne de olsa!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları