ABD'de Başkanlık Yarışı ve Kıskançlıklarım...

22 Ekim 2008 Çarşamba

Hem de ne kadar kıskanıyorum, inanamazsınız. En önemli nokta şu: Bu seçimlerle ilgili partilerin yaptıkları büyük kongrelere, toplantılara bakıyorum. Özellikle demokratların, yani bizim ülkedeki sosyal demokratların bölgesine benzer bir alandaki seçmenlerin, Obama ile beraberken yaşadıkları büyük coşkuyu kıskanmamak mümkün mü? Vazgeçtim halkın Atatürk gibi bir öndere gösterdiği sonsuz gönül bağını, demokrasi tarihimizdeki İsmet İnönü ve Ecevit mitinglerini 1980 öncesinden şahsen hatırlıyorum... İşte Obama taraftarları, bana o sahneleri hatırlatıyorlar! Sınırsız bir aidiyet duygusu, coşku ve sönmeyen alkışlarla liderinin peşinden gitmek! Ne kadar özlemişiz bunları... Sokakta yöneltilecek her soruya vereceğiniz cevabı bilmek, delegelerini atayan değil, delegeleri tarafından her eyalette seçilen bir başkan, kapılarını sonuna kadar açmış bir parti...

Amerikada Demokratlar kanadında belirli rüzgârlar vardır. John F. Kennedy, Robert Kennedy ve Clinton rüzgârları... İşte Obama, buna benzer bir hava yakaladı. Cumhuriyetçilerin sertlik yanlısı tavırlarına dur demek için, emekten ve özgürlüklerden yana olan ve halkını sürükleyebilen bir lider. Her ne kadar ABDye baktığımızda bizim için Cumhuriyetçi ve Demokratların birbirinden pek farkı yok görünse de, o ülkenin kendi gerçekleri içinde, Demokratlarliberal-soldüşünceyi temsil ederler. Zenci hakları, emekten yana sloganları, kürtaj ve kadın hakları, barış çağrıları hep onlardan gelmiştir. İşte şimdi Obama, çizdiği imaj ve siyahi ailesiyle bugün ABDde JFKvari heyecanı ateşleyebildi.

***

Siyasal zenci hareketi deyince ABDde ilk akla gelen 19. yüzyıl öncüsü Frederick Douglass ve 1955te otobüste ilk defa yerini bir beyaza vermeyi reddederek bu ırkçı yasanın değişmesini, ünlü zenci lider Martin Luther Kingin de çağrısı sayesinde sağlayan Rosa Parks, Kingin ünlü barış rüyalarından daha sert tavırlarıyla tanınan Malcolm X ve onlardan sonra hatırlanan tek zenci siyasetçi Jesse Jackson... Condoleezza Rice mı? Hadi canım sen de!

İşte şimdi, halen Kenyada oturan babaannesiyle, gençliğinde dinlediği rockun yanı sıra marijuana ve kokain aldığını itiraf etmesiyle, dünyayı gezerek büyümesiyle, internet ve yeni kuşakla gelen büyük iletişim ağıyla, eli maşalı zenci güzeli karısı Michelle ve hatta son asistan sevgilidedikodularıyla, 1961 doğumlu Obama, 21. yüzyıl Kennedysi olmaya hazırlanıyor. O kadar çok benzerlikleri var ki! Her ikisi de Harvard mezunu, başkanlık öncesi birer bestseller çıkarmışlar, geleneksel liderlerden farklı olarak, tüm metinlerini umut, tarihsel alıntılar ve şiirlerle süslüyorlar. Her ikisi de ABDnin dünyadaki imajının savaş dışında anılmasını, ülkelerinin sevilmesini istiyorlar. Yani umudun korku ve şiddeti yenmesi lazım. Busha karşı yarışan ve kaybeden Demokratlar, bu ünlü Kennedy kumaşından değillerdi... Obama kazanırsa, kitle imha silahlarını bulmak bahanesiyle bir milyon kişiyi imha etmeye gidenbir ABD görmeyeceğimizi umuyorum. İran dahil herkesle masaya oturmaya hazır, konsensus arayışına son derece önem veren bir başkan adayı var karşımızda. 2002deBush seçilirse dünya kana bulanır diye yazmıştım. Yaşananlar malumunuz. Bugün Obama kazanırsa, dünya büyük savaşlardan uzaklaşırdiye bir ümit taşıyorum.

Öte yandan bu şartlarda dahi, her şeyin çok iyi gideceği ve Amerikan emperyalizminin hepten yok olacağı gibi bir durum tabii ki söz konusu değil. Olsa olsa, Amerikanın us dışı boyutlardaki çıkarcılığının, bu insani baskı ile törpüleneceğine ve bunun dünyaya ne de olsa fayda sağlayacağına inanıyorum, hepsi bu. Öte yandan Bush Iraka girmeseydi ve bir milyon kişi hayatta olsaydı, bunun basit bir detay olduğunu söyleyebilecek kimse var mı?

Dünyanın önünde bir fırsat var: Yeniden dünya savaşları kapılara dayanmadan, Ortadoğuya alçakça saldırılar düzenlenmeden, dünya yeni kanamalar geçirmeden, Bush sendromundan kaçmak! Umuyorum bu fırsatı, Amerikan halkı, Obama ile yakalar ve bir dönem tarihe gömülür...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşam, zaman ve kısmet 26 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları