Sayın Cumhurbaşkanı...

10 Şubat 2022 Perşembe

İzninizle, bu açık mektupta Türkiye siyasi gündemini işgal eden son konular hakkında sizinle bazı yorumlarımı paylaşmak istiyorum.

Şu anda cezaevinde bulunan gazeteci Sedef Kabaş’ın maalesef yaptığı bazı yorumlar, siz ve yakın çevreniz, destekçi kitleleriniz tarafından çok büyük tepki çekti. Ardından yaşananları hepimiz biliyoruz... Kabaş, önce sizin hazırlattığınız “İnsan Hakları Eylem Planı” metninde var olan kararlara rağmen Emniyet güçleri tarafından gece otelden alındı, ardından da tutuklandı. 

“İnsan Hakları Eylem Planı”nın ifade alma işlemleri konusunda, 02.03.2021 tarihinde şu açıklamayı yapmıştınız: “Konuya sadece mevzuat yönüyle bakmıyor, uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları da gündemimize alıyoruz. Vatandaşımızın sırf ifade almaya yönelik yakalama kararları yüzünden özgürlüğünden mahrum kalmasını istemiyoruz. Eylem planı ile sadece ifade vermek için mesai saati dışında yakalayıp gözaltına alma, otelde gecenin bir yarısı bulup gözaltına alma gibi uygulamalara son veriyoruz.” Ülkemizin tüm demokrat çevrelerinden destek gören bu kararınız ve sözleriniz, Sedef Kabaş için uygulanmadı. Öncelikle burada, kimlerin sizin kararlarınıza uymadığının saptanmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Tabii, takdir sizin.

İkinci olarak vurgulamak istediğim şu: Doğaldır ki sizin Kabaş’ın sözlerine karşı hakaret iddiası ile dava açma hakkınız var. Bu arada Kabaş’ın sözlerinde, hakaret için yasanın aradığı “matufiyet”in olmadığını hukuk danışmanlarınızın size söylemiş olması gerekir. Geçen haftaki yazımda da hatırlattığım gibi, 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyasında, o gün karşınızda ana muhalefet partisinin adayı olan Muharrem İnce hakkında, Kayseri Kadın Kolları İl Kongresi’nde şunları söylemiştiniz: “Şimdi birileri çıkmış diyor ki, Cumhurbaşkanı adayı ekonomiyi iyi bilecek. Cumhurbaşkanı adayı yatırımları iyi bilecek. Nerede bu aday? Ziya Paşa güzel söylemiş: Zerduz palan vursan eşek yine eşektir.” Yani öz Türkçeyle “eşeğe altın semer vursan eşek yine eşektir”

Sayın Cumhurbaşkanı, siz nasıl yorumluyorsunuz bilmiyorum ama ben atasözlerinin kullanıldığı bu iki durumun birbirine çok benzediğini düşünüyorum. Kabaş’ın sözleri hakaret olarak görüldüğü anda, bu sözlerin de farklı bir algısını hissetmek bana pek mümkün gözükmüyor. Hiç kimse kendisine hakaret edilmesini istemez. Dolayısıyla, bu konudaki tutumunuz gayet normal. Ancak öte yandan sizin muhatabı olduğunuz, muhalifiniz olan kişiler de kendilerine hakaret edilmesini istemezler. 

Gerek siyasette, gerek yazdığım makalelerde, gerek sosyal medyada şahsen hiçbir hakarette bulunmadan sözlerini toparlamaya önem verenler arasındayım. Ancak Türkiye’de herkes bu dikkati göstermiyor. Herhalde siyasi ortamın aşırı gergin bir yoğunlukta yürümesi ile ilgili bir durum bu. Yukarıdaki örnekte görüleceği gibi, siz de bazen heyecana kapılıp size söylenmesini istemeyeceğiniz söz ve yaklaşımları, eleştirdiğiniz muhalifler için kullanıyorsunuz. Dünyanın en meşhur sözlerinden biri, “Sana yapılmasını istemediğin şeyleri sen de başkasına yapma” der. Sadece hatırlatmak istedim. Keza, Trabzon’da eline mikrofonu alan çocuğun yanı başınızda Kemal Kılıçdaroğlu’na yaptığı hakaret, tersinden benzer bir ortamda size karşı bir muhalif lider tarafından yaptırılsa, herhalde bu hoşunuza gitmezdi, Sayın Cumhurbaşkanı.

Sözlerimi şu vurguyla tamamlamak istiyorum:

Destekçiniz birçok gazeteci, haklı olarak şunları da hatırlatıyorlar sizi savunurken: “Cumhurbaşkanı demek Türkiye Cumhuriyeti Devleti demek, bayrak demek, Cumhurbaşkanlığı demek, bunlara saygı göstermek lazım.” Kesinlikle haklılar. Bu ne anlama geliyor? Aynı zamanda, ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün oturduğu Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı koltuğu, son derece önemli, saygın ve uluslararası prestije sahip, büyük bir makamı temsil eder. Bu da şu anlama gelmektedir, Sayın Cumhurbaşkanı: O koltukta oturan kişiler bu makamın tarihi önemini, yüceliğini, görkemini, ağırlığını ve en önemlisi saygınlığını hatırlayarak hiçbir zaman hakaret etmemelidirler. Hatta herhangi biri tarafından hakaret olarak algıladıkları sözlere maruz kalsalar bile... O makamın sahibi o zaman dahi bu suçu işleyene dava açar, başka bir şey yapmasına gerek yoktur.  

Sayın Cumhurbaşkanı, naçizane bunları size hatırlatmak istedim. Kendiniz için neyin doğru, neyin yanlış olduğuna elbette siz karar verirsiniz. 

Türkiye’de siyasetin ister parlamentoda, ister sahada, ister medyada, ister sosyal medyada, ister siyasiler, ister halk arasında, hakaretsiz, sükûnetle ve tüm demokratik haklar gözetilerek yapılacağı sakin ve huzurlu günlerin özlemiyle, saygılarımı ve geçirdiğiniz rahatsızlıktan dolayı geçmiş olsun dileklerimi sunarım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erken seçim mi dediniz? 18 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları