Moskova ile ‘detente’ye veda

20 Şubat 2017 Pazartesi

ABD’de Donald Trump yönetimi ile birlikte; ‘liberal demokratik değerleri’ yayma iddiasıyla uluslara yıkım getiren açık/örtülü savaşlar ve rejim değişikliği gündeminin nihayete erebileceği hayali kuranların kabusa uyanması için her koşul artık mevcut. Trump’ın dış politikasında, Britanya, Japonya ve İsrail liderlerini içeren ilk kabulleri, ‘radikal İslam’ın membaı olarak eleştirdiği Körfez’in Vahhabi/Selefi monarşilerine gözkırpması, ABD müesses nizamının ittifak sisteminde çekileceği yeri gösteren zigzaklar, açık işaretler.

Bu bağlamda ABD-Rusya ilişkilerine de yakından bakmalı. Zira ‘detente’ beklentisi gömülmekte.

***

ABD’de dış politika tartışmasının odağına son dönemde Amerikan hegemonyası zayıflarken, Rusya-Çin ittifakıyla aynı anda başedilemeyeceği oturmuştu. Dış politika düayenlerinden Henry Kissinger, ‘Batı medeniyetine ait’ Rusya’yle ittifakı salık verirken, Zbigniew Brzezinski ‘dünyanın ekonomik dinamosu’ Çin’den yana ağırlığını koydu. Ulusal Güvenlik Konseyi’nde yer açtığı ‘Çay Partici’ ideologu Steve Bannon’un 5-10 sene içinde Çin ile savaş öngördüğü bilinirken; Trump, Pekin’le kılıçları bileyip Moskova’ya yüzünü dönmüş göründü.

Ancak ‘izolasyonist’ işadamı, ilk adımda ABD’deki ‘Rusofobik’ yapı karşısında savunma konumuna düştü. ABD istihbaratı ve medyasının Rusya’nın siber korsanlıkla Amerikan seçimlerine müdahale ettiği iddialarıyla başedemediği gibi ekibinde Rusya ile ‘detente’ açısından kritik ilk fireyi verdi. Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, göreve başlamadan Rusya Büyükelçisi ile telefon konuşmasında ‘Ukrayna kaynaklı yaptırımları konuştuğu’ iddiası yüzünden istifa etti. Yaptırımların kaldırılmasının tek başına zaten Rusya’ya yetmeyeceği aşikarken, Trump, manevra alanı açısından belki de tek kozu olan Ukrayna’yı yitirmek üzere.

***

2013-2014’te AB ve ABD ‘İkinci Turuncu Devrim’de başvurulan katakullilerle Kiev’de yeni oligark Petro Paraşenko ve Stepan Bandera mirasçısı neofaşist Sağ Sektörü iktidara taşıyan rejim değişikliğini sağlamışlardı. Yakın çevresine dair bildik ‘koruma refleksini’ işleten Rusya, 1954’de Ukrayna Sovyeti’ne verilmiş Karadeniz Filosu’na evsahipliği yapan Sivastopol üssünün de bulunduğu Kırım’ı (nüfusun yüzde 60’ı Rus), ‘kendi kaderini tayin ilkesi’ uyarınca düzenlenen referandumla federal sistemine bağladı. 42 milyonluk Ukrayna’nın en az yüzde 30’unu Ruslar oluştururken, bu oranın çok daha yüksek olduğu doğudaki Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri’ne kol kanat gerildi. Dondurulmuş çatışma bölgesinde AB’nin de gözetiminde 2015’te Minsk-2 anlaşması yapıldı. Anlaşma uyarınca özerklik statüsünün anayasa reformuyla pekiştirilmesi gerekiyordu. Hala da öyle ve Kiev anlaşmayı uygulamak istemiyor.

Bu koşullarda Paraşenko tam aksine, kendisine Rusya’ya karşı kafi desteği vermeyeceğini ilk telefon görüşmesinde anladığı Trump’ı, ‘Rusça’yı ikinci resmi dil olmaktan çıkartarak ve AGİT gözlemcilerini ‘Minsk’in ihlali’ diye rapor ettirecek şekilde Ukrayna ordusu ve Sağ Sektör’ü ağır silahlarla Donbass’a yollayarak karşıladı.

***

İşte Trump, Kırım nüfusunun taleplerinin dikkate alınması gerektiğini belirtmişken, şimdi Rusya’dan ‘Kırım’ı Ukrayna’ya iade etmesini beklediğini’ söylemek zorunda kalıyor. ‘Demode’ ilan ettiği NATO’nun Obama’dan miras Rusya’yı ‘çevreleme’ siyaseti uyarınca, Doğu Avrupa’ya Soğuk Savaş’tan beri en büyük konuşlanmasını izlemekle yetiniyor. Ve Amerika’daki neocon senatörerin Kiev yönetimine silah gönderme çağrılarıyla karşı karşıya. Seleflerden Joe Biden göreve veda etmeden önce boşuna Kiev’de boy göstermemişti.

***

Hal böyleyken, gelişmeleri Trump’ın Washington’daki müesses nizamla mücadelesi olarak okuyan Moskova da kırmızı çizgisini çekiyor. Donbass ahalisinin pasaport, ölüm-doğum vs. her türlü belgesini Rusya’da geçerli kılma kararını ilk ‘ikaza’ sayın. Donbass’taki özerk yapıları resmi tanımaya uzanan yol açık. Emsali de ortada. 2004’te ilk Turuncu Devrim’de Kiev’de ‘golü yedikten’ sonra Moskova, 2008’de Bush yönetimi destekli Gürcistan’ın, 1989-90’daki parçalanmadan kalan dondurulmuş çatışma bölgeleri Güney Osetya ve Abhazya saldırısını yanıtsız bırakmamıştı. Tiflis’in dibine kadar giden Rus ordusu Gürcistan’ı işgal etmemişti ama Saakaşvili’ye kravatını kemirtmekle kalmayıp iki bölgeyi de resmen tanımıştı. Bu Rus diplomasisinin uluslararası çerçeveyi gözetme titizliğinde ilk geri adımdı, mesajı açıktı: ‘Yakın çevremizde statükoyu siz değiştirmeye kalkarsanız, biz değiştiririz’.

***

Moskova tüm bunlara rağmen yine de Trump’a karşı haddinden fazla ‘iyimser’. Niye? Büyük olasılık kritik Fransa ve Almanya seçimlerini bekliyorlar. Yani Trump’ın dalgasının ‘Yaşlı Kıta’ya vurup vurmayacağını, bunun pragmatik işadamına yarayıp yaramayacağını... O vakte dek ne Çin, ne İran ile ittifakta kırılma görüntüsü verirler. Ne de Suriye’de geri adım atarlar. Rusya’yla ilgili hesap kitap yapanların dikkatine.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları