Mustafa Kemal adlı bir mucize adam geçmişimizdeki birikimlerden de yararlanarak çökmüş bir imparatorluğun üstünde bir cumhuriyet kurdu. Çağdaşlığı ve aydınlanmayı amaçlıyordu. Aşılacak engeller çok büyüktü ama halk, emperyalizme karşı savaş vermiş ve onun ülke üzerindeki karanlık planlarını altüst etmiş olan bu eşsiz komutana inanıyordu. Ben bu inanca tanıklık etmiş insanlardan biriyim. Türkiye’nin aydınlanmacı bir eğitime ihtiyacı vardı. İlkokul seferberliği ile, Halkevleri ile, ölümünden sonra devrime inananlarca kurulan Köy Enstitüleri ile bu yolda dev adımlar atıldı. Ama gerici ve sömürücüler elbette boş durmayacaklardı. Çok partili düzen onlar için kaçırılmayacak bir fırsattı. Hemen harekete geçtiler. İlk başarıları partilere nüfuz etmek ve büyük eğitimci Hasan Âli Yücel’i indirmek oldu. Bunun ardından en büyük darbeyi vurdular.
Doğu’nun bir büyük ağası, İnönü’ye gelip “Paşam bu okulları kapat, yoksa Doğu’dan hiç oy alamazsın” dedi. Köy Enstitüleri’ni kastediyordu. Bu okullar gericiler ve sömürücüler için ve elbette emperyalizm için büyük tehlike idi. Oradan pırıl pırıl yurtseverler, hümanistler yetişiyordu. Eğitimden yoksun bırakılmış halk, Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Çerkezi ile bilinçlenecek, aydınlanacak, ağaya karşı çıkacaktı. Bununla kalmayacak, sınıf bilincine ulaşarak sömürüye karşı birlikte mücadele edeceklerdi. O halde emperyalistlerin desteği ile bu önlenmeli idi. Önce CHP gericileri, daha sonra DP eli ile bu okullar Halkevleri ile birlikte yok edildi. Aydınlanmaya karşı ilk saldırı başarıya ulaşmıştı.
40’lardan beri siyaseti yakından izleyen yurtseverler, 60 yıldan beri çağdaşlıktan, halktan, emekten, aydınlanmadan, demokrasiden yana iktidar görmediler. Yıllardır darbelerle, darbe edebiyatı ile oyalanıyoruz. Politikacıların, iktidarların gerici siyasetlerinin, askeri darbelerde, ülkenin en yiğit insanlarını alıp götüren cinayetlerde, Maraş’taki, Malatya’daki, Sivas’taki katliamlarda nasıl bir rol oynadığı hiç sorgulanmıyor. Hrant için nereye varıldığını gördük. Bir gün sorunlarımızın temeline inerek Türkiye’nin nasıl geri bıraktırıldığı, nasıl akıldan, bilimden, aydınlanmadan, bağımsızlıktan uzaklaştırıldığını sorgulayacak savcı ve hâkimlerimizin ortaya çıkacağına inanıyorum.
Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR