Gerçeği Kabul Edememek…

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Soma’da maden ocağı faciası yaşandı.
Ölenlerin sayısı çok yüksek. Yaralılar var. Çok büyük bir felaket yaşandı. Şimdi konuşmak erken midir? Bu facia olmadan gerekli önlemler alınmış mıydı? Yerin metrelerce altına oksijen vermek için ek yöntemler yok muydu? Bu çağda, bu teknolojik gelişme çağında bu işin önlemi yok muydu? Denetimler yapılmış deniyor. Gerçek ne? Gerçek nerede? Siz bu büyük felakette gerçeğin ortaya çıkacağına inanıyor musunuz?
Ben gerçeklerin ortaya çıkacağına inanmıyorum.
Öyle gerçekler yalanlarla örtülmeye çalışıldı ki artık hiçbir gerçeğin ortaya çıkacağına inancımız kalmadı. Bir ülkede felaketler de yaşanabilir. Beklenmedik kazalar olabilir, trafik kazaları, iş kazaları gibi acılara yol açan çeşitli olaylar yaşanabilir.
Ama önlemler?
Ama bakım ihmalleri?
Ama makinelerin, elektrik donanımlarının, gaz verici sistemlerin, mekanik gereçlerin yeterli bakımı yapılmakta mıdır? Her gerecin sistemli bakım kuralları vardır. Ülkemizde, bizim insan kültürümüzün en eksik yanı budur.
“Bir şey olmaz abi” savrukluğu yaygındır.
“Şimdiye kadar hiçbir şey olmadı” kaderciliği yaygındır.
“Sen de çok evhamlısın” türü takılmalar yaygındır.
Sistemli önlem kuralları listesi çoğu kez ne bilinir, ne uygulanır, ne de dikkate alınır.
Otobüslerden asansörlere, evlerin doğalgaz kurulumlarından uçakta cep telefonlarının kapatılmasına kadar her alanda ihmal, adamsendecilik, kadercilik, kendini sorumlu görmemek, sorumluyu uyarmaktan çekinmek gibi yaygın davranışlar asıl nedenlerdir.
İşte, gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasındaki fark da budur.
Gelişmemiş ülkeler hep sonuçlarla uğraşır.
Gelişmiş ülkeler hep nedenlerle uğraşır.
Sonuçlara ağlamak, yakınmak, üzülmek ama nedenleri araştırmamak hep aynı üzücü sonuçları verir. Ülkemizin durumu da budur. Ağlamak, yakınmak ve kadere sığınmak.
Oysa, nedenleri araştırmak, dürüstçe gerçekleri arayıp bulmak, nedenleri ortadan kaldırarak sonuçları değiştirmek gelişmiş uygarlıkların tutumudur.
Şimdi, gerçekler tarafsız bilimsel araştırmayla ortaya çıkarılacak mıdır? Yoksa gene gerçekler örtülecek, nedenler başka etkenlere mi yüklenecektir?
Göreceğiz.

***

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun kürsüde konuşurken Başbakan tarafından sözünün kesilmesi, “edepsizlik” ve “yalancılık”la suçlanması, gerçeklerin kabul edilmemesine başka bir örnektir. Başkan Metin Feyzioğlu soğukkanlılığını korumuş, bir anlamda krizi büyük bir edeple yönetmiştir. Başbakan’ın artık sinirlerini kontrol edememesi, üstündeki yükü artık taşıyamadığının kanıtıdır. Elbette bu yük, sadece ülkeyi yönetmek değil, pek çok yolsuzluğun, rüşvet olaylarının taşınamaz olmasından ileri gelmektedir.
“Teamüle aykırılık” Barolar Birliği Başkanı tarafından değil, Başbakan tarafından yapılmıştır. Cumhurbaşkanı -içine pek sinmese de- Başbakan’ın arkasında yürüyerek salonu terk etmek zorunda kalmıştır. Bu sahnenin yaşanması, ülkenin nerelere geldiğinin en açık göstergesidir.
Gene, “Ben yaparım, olur” diyen otokratik tavır kendi görüşünden başka hiçbir şeyi kabul etmeyen otokratın yetkisini kullanma biçimini göstermektedir.
Artık Türkiye için “demokrasi” sözcüğü kullanılmamalı, “otokrasi” sözcüğü doğru yerini almalıdır.

***

Gerçeği kabul edememek.
Asıl facia budur.
Eğer Türkiye, gerçekten 21. yüzyıl çağdaşlığının uygarlığına ulaşacaksa her alanda,
Gerçeği kabul edecek bilince, cesarete, aydınlanma kültürüne sahip olmak gerekir.
Uzak görünüyor değil mi?
Böyle giderse “evet”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları