Bahara inanalım!

01 Ekim 2022 Cumartesi

Ferit Edgünün kurucusu olduğu Ada Yayınları’ndan çıkan, Furuğun “Sonsuz Günbatımı”nı elime aldığımda henüz lise öğrencisiydim. Onat Kutlar, kitabın önsözünde İran’ın kara kaşlı, kara gözlü, cesur şair kadınına dair anlatımına, “Güzel bir zamandı!” diye başlıyordu. Göksu’da bir sandalda dostu Celal Hosrovşahi ile birlikte salınıyor, mor salkımlar arasında birbirlerine şiirler okuyorlardı. Konuşmalarının dönüp dolaşıp geldiği yer ise Türkiye ve İran’ın karanlık sürprizlerle dolu, hukukun neredeyse bir labirent haline dönüştüğü dik yokuşlarıydı. Ruhları isyanla doluyor, sonra tekrar Furuğ’un dizelerinde soluklanıyorlardı. 

Yazılanlara, İran’a buz gibi soğuk hava estiren Şah döneminin karanlık zindanları, Humeyninin ayak sesleri, milislerin öldürdüğü aydınların ardından dökülen gizli gözyaşları sinmişti. Bu karmaşanın ortasında otuzlu yaşlarında hayatını kaybeden bir şair kadının İsfahan çinileri gibi ince, narin aşklarından kalan acıyı demliyorlardı. Onun şiirlerini konuşurken Celal’in gözleri yaşarıyordu. Âşıktı Celal. Hem de deli divane... Furuğ’a...

*

Çok sonra Celal Hosrovşahi’nin “Furuğ’un Ölümü” kitabındaki öyküleri okurken sürekli aklımın bir köşesinde o gözyaşları vardı. Tahran’ın göbeğinde, en işlek caddesinde, araba kazasında ölmüştü Furuğ. Otuz üç yaşındaydı. O kadar gençti ki bu kabul edilemez kaybın düzenlenmiş bir kaza olduğuna dair fısıltı gazetesi devreye girmişti bile. Dahası defin işlemi iki gün bekletilmiş, mollalar cenaze namazı kılınmasına engel olmaya çalışmışlardı.

Yaşadığı aşklar ve bu aşkların şiirlerinde yer alması Furuğ’u göz önünde bir isim yapmıştı. Hemen hemen bütün yazdıklarına kadınlığının usul sesi siniyor, gizil bir başkaldırı muazzam bir ahenkle hayat buluyordu. Ama onu yalnızca şiir ve beden ilişkisi üzerinden ele almak büyük haksızlıktı. Yine de sinemacı İbrahim Gülistana karşı yazdığı şiir ataerkilliğe, toplumun tabularına, bir kadının özgürleşmesine yönelik devasa bir adımdı: “Günah işledim lezzet dolu bir günah/ titreyen esrik bir tenin yanında...

*

Onun şiire başladığı dönemde edebiyat üzerinden ilerleyen tartışmalar, adeta siyasal bir arenaya dönüşmüştü. İran’da Nimadan başlayarak serbest nazımla şiir yazma düşüncesi yepyeni bakış açısı kazandırmıştı ama şiirin Farslara özgü özel bir biçimle yazılmasını savunan gerici kesim onlara ağır suçlamalar yöneltiyordu. Bu durumda Furuğ’a da bir şiirinin sonunda işte bu kesime sinkaflı bir küfür etmek düşüyordu. Artık şiirleri elden ele dolaşıyor, özellikle Şah döneminin zülumlerine, yeryüzünde yaşanan tüm haksızlıklara karşı yönettiği “Soğuk Bir Mevsimin Başlangıcına İnanalım” dizeleri, İran’ın daha sonraki yılları gözönüne alındığında bir şair önsezisi olarak düşünülüyordu: “Bozgununa inanalım hayalgücü bahçelerinin/ Terkedilmiş, düşmüş oraklara/ Ve tutsak tohumlara/ Bak nasıl kar yağıyor!”

*

Yaklaşık bir haftadır İran’da Furuğ’un çocukları, Mahsa Amininin öldürülmesi sonrasında eylemdeler. Hatta sosyal medyadan pek çok kadın onlara saçlarını keserek destek veriyor. Temel sorunun ne olduğunun asla ve asla unutulmaması gerekiyor: Mesela İran’da bir kadın, eşi resmi olarak ya da noterlik kanalıyla izin vermeden pasaport dahi alamıyor. Dolayısıyla kadının temel hak ve özgürlüklerine dokunan uygulamalar, milisler tarafından yönetiliyor. Şu bir gerçek ki Doğu toplumlarında saç kesmek aynı zamanda bir ağıt göstergesi. Ayrıca milislerin İran’da kadın saçı tesettürden göründüğünde de önden makasla kestiği bilinen bir gerçek. Laikliğin bu coğrafyada önemi bir kere daha net bir biçimde görünüyor. Ama önünde sonunda kazanan, kadınlar olacak.

*

Ve onlara Furuğ’un dizeleri yol gösterecek. “Soğuk Bir Mevsimin Başlangıcına” değil, bahara inanacağız. Ama onun dünyanın en güzel dizelerini yazdıran direnişini hiç unutmayacağız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları