Tarihsel aptallık ve ikiyüzlülük

05 Mart 2022 Cumartesi

Edebiyat sahnesinde genç bir yazar olarak zirveye tırmanmak üzereydi. Bir anda her şey altüst oldu. Devlet düzenini yıkma suçundan yargılandı. Kendini Sibirya’da kürek cezası çekerken buldu. Bu nedenle uzun uğraşlarla kaleme aldığı “Netoçka Nezvanova” romanı bile tam olarak yayımlanamadı. 

Her an idam edilmeyi bekliyordu. Stefan Zweig, “Yıldızının Parladığı Anlar”da onun için şöyle yazıyordu: “Askerler, iplerini çözüp kazıktan uzaklaştırıyorlar onu. Yüzü solgun... ve sönük. İtiyorlar onu ötekilerin arasına saygısızca. Bakışları, yabancı ve tamamen içine kapanık, ve titreyen dudaklarının çevresinde Karamazovların sarı gülüşü var.” 

Kement boynuna dolandığı anda ise mucizevi bir şekilde affedildi. Yeniden roman yazmaya koyuldu. Yaşadığı sürece iktidarla ilişkisi hiç iyi olmadı. Öyle ki başyapıtı, “Suç ve Ceza”da şöyle yazdı: “Suç, iktidarın işlediği bir şeyse suç olmaktan çıkar.”

 Adı: Dostoyevski’ydi.

*

Ünlü romanı “Savaş ve Barış”ı tam altı yılda yazdı. Napolyon’un Rusya’ya karşı başlattığı savaşın izlerini takip etti, şehir şehir dolaştı. Bu süre içinde yarattığı kahramanlarıyla birlikte yaşadı. Roman kişisi Piyer’in savaş alanında günlüğüne yazdıkları bir anlamda onun da düşünceleriydi: “Dünya kuruldu kurulalı, insanlar birbirlerini öldürmeye başladı başlayalı, hiç kimse kendini bu düşünceyle rahatlatmadan, kendisi gibi olana karşı bir suç işlememiştir. Bu düşünce, suçun başkalarının çıkarı için işlendiğinin iddia edildiği halkın iyiliğidir.” 

İktidar sahiplerinin savaşa kendi alanlarını genişletebilmek için girdiklerini, yalnızca “Savaş ve Barış”ta yazmadı. Bir başyapıt olarak nitelendirebileceğimiz “Vatanseverliğe Karşı”da da “Tüm iktidarlar, fethedilen halklara ve birbirlerine karşı adaletin ilk şartlarını en bariz biçimde ihlal etmiş ve ediyor olmakla kalmayıp, her türden sahtekârlık, dolandırıcılık, rüşvetçilik, hile, casusluk, soygun ve cinayetten de suçluydular ve suçlu olmayı sürdürüyorlar” diyebildi. 

Belki de bu nedenle o Tolstoy’du.

*

Yönetmenlik koltuğuna oturduğu hemen her filmi başyapıttı. “Stalker”da (İz Sürücü), otoriter bir iktidar tarafından inşa edilen ve bir tasarım haline dönüştürülen “şehir”den özgür bir mekâna yapılan yolculuğu anlatmaya çalıştı. Polisten kaçan üç kişi raylı bir taşıtta kendilerine ve ruhlarına dair arayışların peşinden gitti. Oysa “bölge” adı verilen yere girmek yasaktı. Çünkü bölge, insanın girdiği zaman insan olmaya dair en önemli dileğini gerçekleştirebildiği mucizevi bir hale sahipti. Öyle ki bu Tarkovski tarafından adeta bir hisle veriliyordu. Bu filmde de başka filmlerinde de iktidarla hiçbir zaman uzlaşmadı. Uzun yıllar boyunca filmleri yasaklandı, işsiz bırakıldı, baskıyla kuşatıldı. Ama kendi yaratım alanından hiç taviz vermedi. Adını sinema sanatına altın harflerle yazdırdı.     

*

Aradan yıllar geçti. Bir başka “iktidar” odağı olan Batı, koca bir ergene dönüştü. Rusya-Ukrayna savaşını bahane ederek insanlığın ne kadar kültürel mirası varsa üstünde tepinmeye başladı. Rus klasiklerine savaş açtı. Böylece uğraşacak heyecanlı bir alan buldu kendine. Hatta Tarkovski’nin filmlerini bile IMDB listesinden çıkarttı. 

Oysa ne Tolstoy savaşın tarafıydı. 

Ne Dostoyevski...

Ne Gogol...

Ne de Çehov...

Tarkosvki hayatı boyunca politik öznelere karşı çıkmıştı. 

Ama onları süreçte pazarlayan Batı’ydı ve her biri artık kapitalistlerin kurbanı olmak üzereydi.

*

Bize gelince 60’lı hatta 70’li yıllarda Rus romanı okumak “komünist” olarak hedef gösterilmek demekti. 

Aradan az biraz zaman geçince de eğitim sistemimiz evrensel değerlerden uzaklaştı. Klasikler okullarda okutulmaz oldu. İyi niyetli birkaç edebiyat öğretmeni müfredat dışı da olsa bu büyük edebiyatçı ve sanatçılardan söz ederse öğrenciler şanslı sayıldı. Artık yeni eğitim anlayışı için dini referanslar yetiyor da artıyordu bile...

Böylece büyük eserlere sırt çevrildi.  

Derken sosyal medyada bir anda herkes Rus klasiklerini sahiplenir hale geldi. İçi boş tam takır kuru bakır cümlelerle...

*

Bizse böyle kapkaranlık bir dönemde nereye bakacağımızı şaşırdık! 

Tarihsel bir aptallık ile koca bir ikiyüzlülük arasında kaldık!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları