Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Dış Politikaya ve Kötü Sürprizlere Dair...
Ortadoğu’daki son gelişmeleri izlerken AKP hükümetinin Kürt sorunu bağlamında geliştirdiğini sandığı “proje” aklıma gençliğimde yaşadığım bir olayı getirdi.
Yaklaşık 40 yıl önceydi, bir yaz günü Saros körfezinde şnorkel yaparak balık avlıyordum. Elimde hâlâ bir şey yoktu, tam üşümeye başlamıştım ki bir kaya kovuğunda 25-30 santim boyunda tam tanımlayamadığım bir balık gördüm, sevinçle hiç düşünmeden zıpkınladım; sonra da hayatımın unutulmaz, kötü sürprizlerinden birini yaşadım. Yirmi beş santimin arkasından bir metreden uzun, bedeni 6-7 santim çapında kalın bir müren çıktı. Bu kas yığınını zapt etmeye, dişlerinden korunmaya çalışırken zıpkının ipi ayaklarıma dolaştı derinlere batmaya başladım.
AKP hükümeti, Kürt sorunu vesilesiyle dişine uygun bir balık yakaladığını sanıyor. Arkasından gelmekte olan canavarın ayırdında değil. (“Başkanlıkta anlaşırım, anayasa projesini kabul ederim, istediklerimi alırım, fırsat bu fırsat” diye düşünen Kürt hareketinin sorunu da -canavarın türü farklı olsa da- aynı. Bu başka bir yazının konusu...)
AKP’nin Kürt projesinin hedef aldığı “şey”, hızla şekillenmekte olan uzun bir sorunlar zincirinin ilk halkası. Bu halkayı yakalayanın zincire dolaşarak batma olasılığı çok ama çok büyük...
Zincirin halkaları
AKP Türkiyesi’nin Kürt sorunu projesi, Irak ve Suriye’nin parçalanmasına bağlı. Her iki durumda da İran’ı etkileyen bu parçalanma zinciri Irak tarafında Şii nüfusu, İran bağlantısı üzerinden Suudi Arabistan’ın, Kuveyt’in petrol bölgelerine uzanıyor. Suriye tarafında, daha şimdiden Lübnan’ı etkilemeye başlayan zincir, sığınmacılar üzerinden Ürdün’e, Golan Tepeleri üzerinden İsrail’e, Gazze üzerinden Mısır’a, oradan Libya’ya, Tunus’a uzanıyor.
Lübnan’a aşağıda değineceğim. Bu zincir üzerinde iki “patlayıcı madde” daha var. Biri Şii- Sünni ekseninde gittikçe artan gerginlik. Suriye’de savaşan Sünni militanlar Irak’ta da operasyon yapmaya başladılar; 50 sivil sığınmacıyı pusuya düşürüp öldürmüşler (McClatchy, 14/03). Irak’taki Sünni nüfus Şii etkisindeki hükümete karşı gittikçe daha tepkici davranıyor. Eğer, Washington Post’un aktardığı gibi Sudi Arabistan içinde muhalefet güçleniyorsa, buradaki karışıklık İran ve Irak’taki Şiilere, Suudi Krallığı’ndaki Şiileri etkileme açısından yeni olanaklar getirir.
Mısır’da taşlar yerine oturmuyor. Sokağa çıkanlar bir türlü geri dönmüyor. Çünkü dönecek iş, gelecek umudu yok. Müslüman Kardeşler rejimi stabilize olamıyor, muhalefet etkisini arttıramıyor, bu arada ekonomi hızla irtifa kaybetmeye devam ediyor; elinde yalnızca 2.5 aylık buğday stoku kalmış. Katar’ın 5 milyar dolarlık yardımı kesmiş olması durumu daha da ağırlaştıracak.
Suriye’ye dönersek; Esat rejimiyle savaşan muhalefet içindeki radikal İslamcı hareketler dağıttıkları bildirilerde, verdikleri demeçlerde açıkça demokrasinin İslama uymadığını, Esat rejimini devirince Golan Tepeleri’ni almak için İsrail’e saldıracaklarını açıklıyorlar. Bu sırada İran’ın, Suriye’de (Sünni isyancılara karşı) savaşmak üzere 50 bin kişilik bir milis gücünü eğitmekte olduğu bildiriliyor. Mısır halen kaos içindeki Libya’ya komşu. Libya’daki silahlar Kuzey Afrika El Kaidesi denen radikal koalisyonun eline geçmeye devam ediyor. Bu hareketin Mısır’da, toplumsal düzen, ekonomi bozulurken güçlenmeye devam eden Selefi akımla buluşması/kesişmesi yüksek bir olasılık. Bu kesişme, İsrail’e doğru bir başka tehlikeli olasılığa açılıyor.
Ve Lübnan...
Kendimi bildim bileli Lübnan, bir iç savaşın ya içindedir ya da eşiğinde. Bu kez de eşiğinde; içine düşmemeye çabalıyor. Lübnan Dışişleri Bakanı Arap Birliği Zirvesi’nde, İsviçre taklidi yaparak Suriye konusunda tarafsız kalacaklarını açıklayıp başta Suudiler olmak üzere herkesi kızdırmayı göze alıyor. Ama sanırım artık çok geç.
Daily Star (Beyrut) gazetesinin aktardığına göre, ülkede Şii ve Sünni topluluklar arasındaki gerginlik, özellikle Trablus (Lübnan) kenti ve Kuzey Bekaa çevresinde tırmanıyor (Blandford, 28/02). Michael Totten’a göre bu bölgelerdeki Şii ve Sünni militanlar birbirlerini öldürmeye başlamışlar bile, ama Suriye topraklarında... “Özgür Suriye Ordusu”nun sözcüleri de “Suriye bitince gelip Lübnan’ı temizleyeceğiz” diyormuş. (World Affaires, 10/03, Al Akhbar, 13/03). Hizbullah ise Bekaa-Suriye koridorunu, silah, kaynak, insan transferi açısından mutlaka açık tutmak zorunda.
Suriye’den gelen sığınmacıların sayısı artarken Lübnan’ı eşikten içeri doğru iten basınçlar da artıyor. ABD yönetimi aniden hükümetin aslında Hizbullah hükümeti olduğu sonucuna ulaşarak başbakandan ya Hizbullah’ın iki bakanını görevden almasını ya da Hizbullah’sız bir yeni hükümet kurulmasını istemiş. ABD, Lübnan’ın Doğu Akdeniz’de gaz ve petrol sondajlarına başlayabilmek için İsrail ile arasındaki sorunları bir an evvel çözmesini de istiyor (Daily News, 13/03).
Bu sırada, New York Times’ın aktardığına göre, Lübnan’da Sünniler, Suriye’deki savaşçılarla kendini giderek daha fazla özdeşleştirirken (14/03) Selefi akımın örgütlenme düzeyi de yükseliyor, provokasyonlar artıyor. Bu bağlamda özellikle Şeyh Ahmet-Al Assir’in etkinlikleri dikkat çekiyor. Beyrut’ta geceleri sık sık dinamitler patlıyor, havaya ateş açılıyor (Al Monitor 11/03). Şeyh Ahmet, Sünni askerlerden ordudan ayrılarak topluluklarını korumaya gelmelerini istiyor. Şeyh, geçen hafta çarşamba günü, taraftarlarının kararlılığını ölçmek için “Ordu camiyi basmaya hazırlanıyor” söylentisi çıkarmış. Ordu istihbaratının bildirdiğine göre yüzlerce genç Sünni şeyhin çağrısına uyarak camiye gelmiş. Trablus’ta Selefi örgütler sokaklara dökülüp orduyu cihat açmakla tehdit etmiş, Suudi Kralı’nın posterlerini yırtıp yerine El Kaide bayrakları asmış (Al Akhbar 14/03).
Lübnan etnik, dinci kimlik siyasetinin altında ezilirken bu krizi daha da derinleştirecek bir etken daha devreye girdi. Lübnan’da kamu işçileri ve öğretmenler sendikası birliği üç hafta önce süresiz greve çıktı. Geçen çarşamba günü parlamento binasına, perşembe günü büyük limana, cuma günü de havaalanına yönelik yürüyüşler, oturma eylemleri düzenlendi. Salı gününden itibaren öğrenci hareketi de yürüyüşlere katılmaya başlarken cuma günü havaalanı çalışanları hükümeti greve katılmakla tehdit ediyorlardı. Lübnan’da istikrarı daha da bozan bu grevler aslında, çalışanların din ve etnik ayrılık gözetmeyen bir birliğinin pratik ifadesi olarak geleceğe ilişkin en doğru yolu da göstermiş oluyorlar.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu